2022’nin son günlerinde medyada ilginç bir haber yer aldı:
ABD'nin Tennessee eyaletinde 'istisnai durumlarda', hükümlüler için uygulanabilen kölelik, ara seçimlerde yapılan kanun değişikliğiyle tamamen kaldırıldı. Oy kullananların yüzde 20'si köleliğin kaldırılmasına 'hayır' dedi.
Oysa biz bu çağda halen böyle çağdışı uygulamalar olduğunu, üstelik bunun, dünyanın en gelişmiş, en ileri teknolojiye sahip, başka ülkelere bile ihraç edilecek kadar çok demokrasiye sahip bir ülkesinde olduğunu bilmiyorduk.
Bu haber bana, Malcolm X Biyografisinin de yazarı olan Alex Halley’in 1976 da yazdığı ünlü romanı Kökler’i (Roots) hatırlattı.
Romanın kahramanı Kunta Kinte’nin destanlaşan özgürlük mücadelesi, 1977 ve 2016 yıllarında olmak üzere iki kez televizyona uyarlandı.
Bu 5 bölümlük mini dizi, onun kendisine dayatılan “Toby” ismini reddederek gerçek ismini yeniden kazanmaya çalışırken, köklerinden aldığı güçle köleliğe, ötekileştirmeye ve ırkçılığa karşı verdiği savaşı anlatan bir başyapıt olarak değerlendiriliyor.
Bu konuda şu bilgileri de hatırlamakta fayda var:
Amerika’nın “süper güç” olmasında, 250 yıl boyunca binbir eza ve cefa ile çalıştırdıkları ve milyonlarcasını öldürdükleri kölelerin alın teri ve kanları ile 300 yıl süren savaşlarda, dünya tarihinin en büyük soykırımını yapıp, öldürdükleri 100 milyon Kızılderili’nin kanı var.
Amerika ilk biyolojik silah olan “çiçek mikrobu bulaştıran battaniyeleri” Kızılderililer için kullanmıştı. Covit 19 salgınında olduğu gibi -biyolojik silahların farklı şekillerde kullanımına- halen devam ediliyor.
19. yüzyılda 50 milyon Avrupalı, Amerika’ya göç etti ve kısa sürede Kızılderili nüfusunu yok olma noktasına getirmeyi başardılar.
İş gücü eksikliğini kapatmak için Afrika’dan büyük ölçekte köle ticareti yapıldı. Amerika’ya getirilen köle sayısının toplamda 12 milyon olduğu belirtiliyor. (Wikipedia)
1861 yılında, Amerikalılar “kuzeyliler ve güneyliler” olarak ikiye ayrıldılar. Kuzeyliler “kölelere özgürlük” istiyorlar, Güneyliler ise bunun aksini savunuyorlardı. 4 sene bunun için savaştılar. On binlerce insan öldü ve büyük ekonomik kayıplar yaşandı. Savaşı, Kuzeyliler kazandı. Dolayısı ile kölelik kaldırıldı ve zenciler özgürlüklerine kavuştular.
Özgürlüğüne kavuşan zenciler, önce bu büyük zaferi aynı büyüklükte bir coşku ile kutladılar. Fakat yiyecek ve barınak bulamayınca bir kısmı tekrar eski efendilerinin yanına sığınmak ve gönüllü köle olmak zorunda kaldı.
Bu zulüm, ırk ayrımcılığı ile devam etti. Örneğin, beyaz olmayanlar 1955 yılına kadar otobüslerde, beyazlara yer vermek zorunda kaldılar.
Ta ki Rosa Parks isimli bir kadın, koltuğunu bir beyaza vermemekte direnene kadar.
Tutuklandı ve hapse atıldı; fakat 1 yıl süren o büyük protestoların fitilini ateşlemiş oldu.
Yazımızın başında yer verdiğimiz, Amerika’da 5 ay öncesine kadar kısmen uygulanan köleliğin tamamen kaldırıldığına yönelik haber tartışmaya açık. Çünkü Kuzey-Güney savaşından sonra köleliğin kaldırılması nasıl tam olarak uygulanamadıysa aradan geçen 160 yılın sonunda bu sefer de siyah ya da beyaz ayırmadan tüm renk ve ırklara nüfuz eden bir kölelik başladı:
Dijital Kölelik.
Bu modern kölelikteki efendimiz ise YAPAY ZEKÂ.
Artış hızı, geometrik ortalama ile ifade edilen yapay zekaya dair her gün yeni bir gelişme yaşanıyor.
Satranç tahtasındaki ilk kareye bir adet buğday tanesi koyup, daha sonraki karelere sırasıyla ve hep iki katı buğday tanesi konulursa, son kareye gelindiğinde ülkedeki tüm tahıl stoğunu ifade eden bir büyüklüğe ulaşılması muhtemeldir.
Yapay zekanın Geometrik ortalama ile artışından kastedilen de böyle bir artış.
Bu hızla büyüyen bir ‘zeka’nın insanlığı tehdit etme ihtimali de oldukça yüksek elbette.
Tehdit derken Dijital Kölelikten bahsetmiyorum. Çünkü ‘akıllı’ telefonlar, sosyal medya ve dijital platformlar hepimizi çoktan dijital birer köle yapmış durumda.
Sıradaki tehdit yapay zekanın -insanların yaptığı işlerin ve mesleklerin çoğunu- yapacak olması.
Uzmanlara göre ilk kurbanlar matematikçiler, tasarımcılar, emlakçılar, muhasebeciler, noterler, yazarlar, öğretmenler, avukatlar ve psikologlar olacak ve sıra diğer mesleklere de gelecek.
Asıl tehdit ise yapay zekanın, insanlığın sonunu getirebilecek düzeye ulaşması.
Tamamen Dijital ve Yapay bir dünyaya doğru hızla yol aldığımızı görmek için “dijitaliyidir.com”da sadece son 10 gün içinde yayınlanan şu haber başlıklarına bakabiliriz:
-Laboratuvarda üretilen yapay et ve süt ürünleri ve bitkiler, geleneksel yiyeceklerin yerini almaya başladı.
-Pensilvanya Üniversitesi profesörü Orkan Telhan, Ouroboros Steak adlı -bir insan hücresi bifteği- yarattı.
-ChatGPT gibi yapay zeka teknolojileri artık kod yazıyor, müzik besteliyor. Sorulara, insan gibi düşünüp yorum yapabiliyorlar ve cevap verebiliyorlar. Bütün ödevler ve tezler chatGPT’ye yaptırılabiliyor.
-Ben Robot Değilim sekmesini tıkladığınızda sizinle ilgili tüm bilgilere ulaşılmasına izin veriyorsunuz
-Yapay Zekanın Kıyametle sonuçlanma ihtimali yüzde 50
-Düşünceleri kelimelere çevirebilen bir yapay zeka sistemi oluşturuldu.
-Nöral ağlar üzerine çığır açan çalışmasıyla Bilgisayarın Nobel ödülünü (Turing ödülü) kazanan Geoffrey Hinton, Google’daki görevinden ayrıldı ve Yapay Zekanın kendi kodlarını yazmaya başlayarak insanlığın sonunu getirebileceğini itiraf etti. Hinton bu konuda kendisini “Ödül aldığım çalışmayı ben yapmasaydım başkası yapardı” bahanesi ile avutmaya çalıştığını ancak bu çalışmaların kötü amaçlarla kullanılmasını engelleyebilmenin zor olduğunu ifade etti.
Bu haberleri ciddiye almakta fayda var.
Birçok felakete hazırlıksız yakalandığımız gibi “Yapay Zeka”ya da hazırlıksız yakalanmamak için öncelikle resmi kurumlar olmak üzere hepimizin üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemiz ve çocuklarımızı onların yetişkin olacağı zamanları hesaba katarak eğitmemiz gerekiyor.
Yapay Zekayı lehimize çevirmenin bir yolunu bulmak zorundayız. Birkaç yıl sonra anlamını yitirecek meslekleri de düşünerek, eğitim sistemimizi güncellemeliyiz.
“Yapay Zekaya Hazırlık Bakanlığı” kurulması bile düşünülebilir. Bir an önce kısır çekişmelerden ve lüzumsuz gündemlerden kurtulmalıyız ve bu konulara öncelik vermeliyiz.
Tüketeceğimiz şeylerin seçiminden oy verme tercihlerimize ve sosyal alışkanlıklarımıza kadar bizi dönüştüren yapay zeka karşısında hepimizin birer Kunta Kinte olduğumuzu kabul etmek zorundayız.
Yürütmemiz gereken mücadelenin onunkinden daha zorlu bir mücadele olacağı kesin.
Çünkü hayatımızdaki yerimizi yapay zekaya vermeye direnebilmek, Rosa Parks’ın otobüsteki koltuğunu bir beyaza vermeye direnmesi kadar kolay görünmüyor.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Mehmet Zeki Aktaş 2 yıl önce
Güzel yazı emeğinize sağlık
Mümin 2 yıl önce
Hüseyin Paslı 2 yıl önce
Volkan Bayri 2 yıl önce
Geliyor kaçınılmaz olan!
Selda Erkan 2 yıl önce
Mehmet Şakir 2 yıl önce
Ahmet Reşat SAKARYA 2 yıl önce
Fikret Güneş 2 yıl önce
Lütfü Layık 2 yıl önce
CUMHUR KARASU 2 yıl önce
Rahmi 2 yıl önce
Mehmet 2 yıl önce
Ekrem Berber 2 yıl önce
Abdurrahman Keskin 2 yıl önce
Bülent 2 yıl önce
Nigar Özel 2 yıl önce
Hakan Fındık 2 yıl önce
Ben bir Z olarak YZ’ nın duygu olmadan çok başarılı olamayacağını düşünmesem de tehlikenin büyük olduğu aşikar..
İlker 2 yıl önce
Huriye YILDIRIM 2 yıl önce