İnsanoğlu gerçekten acayip bir varlık..
Ayarı belli değil..
Mümkün de değil..
Nasırına basmaya gör, anında tepkiyi koyar..
Mesela; birisi birisini bir göreve getirir, ardından göreve getirilen kişi, ona imkan sunan ya da sunanlar tarafından görevden alınır..
Vay, sen misin alan!..
Görevden alınan kişi ya da borazanları, başlarlar feryada..
Kardeşim, hani görev veren insanlar düne kadar iyiydi..
Şöyle aslandı, böyle kaplandı..
Görev verilirken her şey şahaneydi..
Sonra?..
Tu kaka!..
Bakın müesseselere, hatta devlete ve devleti idare eden hükümetlere, buna benzer tonla olay görürsünüz..
Herhangi bir genel müdür, alt kademedeki bir çalışanı yetersiz görür, işine son verir..
Ortalık ayağa kalkar..
İşveren işçisini çıkartır, olmadık hakarete uğrar..
Ya devleti yönetenler?..
Mesela Başbakan?..
O hele herkesten zor durumda!..
Bir mesela daha;
Başbakan kendisine bağlı olan ve emrinde çalışan insanları yada kurulları, bir sebepten dolayı değiştirir..
Haydaaa!..
Suçlu, Başbakan olur..
Düne kadar kendisini şakşaklayanlar tarafından adeta yerden yere vurulur..
Demek ki meselenin özü;
Rabbena!.. Hep bana!..
Ben!..
Benim adamım!..
Benim yakınım!..
Benim hemşehrim!..
Benim ihvanım!..
Benim dostum!..
Daha daha?..
Kim beni veya bunları bir yerlere getirirse, getireni alkışlarım, överim..
Kim bana veya bunlara kapıyı gösterirse, övmeyi anında bırakırım, söverim!..
Türkiye'deki durum maalesef böyle..
O yüzden, Allah(CC) Başbakan’ın da, hükümet üyelerinin de, yardımcısı olsun..
Gerçekten geçtikleri kulvar ince ve zor!..
Değerli dostlar;
Ülke panoramasına şöyle bir bakın; çok kişinin menfaat peşinde koştuğunu göreceksiniz..
Kim, müstehzi bir ifadeyle, ya da pişmiş kelle gibi sırıtan bir yüze sahipse, inanın ki bir hesabı var!..
Kimin yar, kimin ağyar, kimin gül, kimin diken olduğu, belli değil..
Bir başka ifadeyle; sapla saman, kurtla kuzu birbirine karıştı..
Tabii Başbakan Davutoğlu’da da yılların siyasetçisi oldu artık!..
Tecrübelendi..
Kül yutmamakta iyice ustalaştı..
Kimin ne olduğunu bilir Başbakan!..
Bilmek de zorunda..
Hangi kişinin, hangi camianın, kendisini kalben mi, yoksa iş icabı mı sevdiğini, takip eder..
Etmek de zorunda..
Peki biz bunları nasıl böyle rahat yazıyoruz?..
Yazıyoruz, zira hiç bir oluşuma, hiç bir camiaya bağlı ve bağımlı değiliz!..
Yek at, yek mızrak, misali, doğru bildiğimiz yolda gidiyoruz!..
Çünkü çok iyi biliyoruz ki;
Bir yere takıldığınız zaman o şablonu aşamazsınız!..
Bağlı bulunduğunuz zat ya da zevat, ne derse dinlemek zorundasınız!..
Deyim yerindeyse; ceketinizi astığınız askı misali, iradenizi de asmak mecburiyetinde kalırsınız!..
O zaman da ruhunuz kalmaz, hatta ruhunuz cesetinizden önce ölür..
Netice-i kelâm;
Allah(CC), iradesini kaybedenlerden eylemesin!..