“Bana iyi gelmeyen hiçbir şeyi hayatımda istemiyorum” dedi çıra.
“Sana ne iyi gelir” diye sordu nihavent.
Ajansları takip etmeye eli-gözü varmayanlar beri gelsin…
Sosyal medyanın “lıke”larıyla kurdeşeni azanlar, siz de…
Ektiği nane tohumlarının neden hala çimlenmediğini merak edenler…
Filmin yarısında çıkanlar…
Çayları soğuyanlar…
Üç kitaba birden başlayıp dünyasını şaşıranlar…
Gördüğü rüyayı hala hayra yoranlar…
Kırılmayanlar…
Size bir sır vereyim mi; kim nasıl görünüyorsa tersidir bu hayatta!..
Göründüğü gibi olduğunu bana ispat etmesi için olduğu hali görmem gerekir; o zamana kadar kim nasıl görünüyorsa tersidir.
Diyeceksiniz ki; buna mecbur mu!
Hayır değil!..
Ben başka türlüsünü görmedim, siz gördüyseniz deyiverin.
Bahtsızlığımı nasıl sevebilirim!
Bayram geliyor!..
Can hala cananını bulmamış…
Kime sataşabilirim!..
Kendimiz gibi olmayanlara kıvırdığımız burun düştü…
Yere eğilip alan yok.
Öyle bahtsızız.
Hani egonun o olay anını kollayıp, gerçek yüzünü sana döndüğü diline-tavrına sahip olamadığın pat diye ortaya çıkan hali var ya!..
Öyle aciziz.
Güzel şeyler de oluyor tabii; bütünüyle şey-etmeyelim.
Lakin kendi yolumuzda giderken gördüklerimiz bizden izler taşımasa...
Hayvanların kendilerine ne kadar eşsiz varlıklar olduklarını telkin eden egoları yoktur.
Özür beklemezler mesela
Zarar görmek onları sadece korkutur.
Ama insan, zarar görmemek için canavara dönüşür.
Yedi başlı ejderha gibi atılır her yere.
Kendi konforunu bozmadığı sürece bir iyilik meleğidir.
Tüm bilgisini akıl verirken kullanır.
Onayladığı zamanlar da onaylanmaktır derdi.
Size küfür eden birine sakince baktığınızı hayal edin…
Evet rüya!
Evet güzel!..
İçimizde semirttiğimiz şeyin, bizim hırsızımız olduğunu kavrayabildiğimizde…
Gök gürültüsü öfkemize, arzu dolu isteklerimize, hakedişlerimize, sanrılarımıza yenilmediğimizde...
Diyoruz ki; tekrar tekrar aynı şeyleri yaşıyorum, karar versem de…
Karar, aklen verildiğinde gönül dışarda kalıyor.
Gönlümüzce onayladığımızı da aklımız almıyor çünkü.
İkisine de sahip olamayışımız peki!..
Ancak yavaşlarsak sözlerimiz kalbimizden gelmeye başlar.
Kalp bir arabulucudur; içimizdeki ışıkla, dış dünyanın bitmek bilmez sesleri arasında.
- Birkaç adım geri çekilip sorabiliriz;
- Kalbimin özlem duyduğu şeyler neler!
- Kalbime ne iyi geliyor!
- Bana, egoma, nefsime, canıma değil!..
- Kalbime...
Orası doyduğumuz yerdir.
Yerine cuk diye oturan…
Karmaşıklığın içindeki düzenimiz seçeceğimiz yöndür.
Bize iyi gelmese de…
Evet mümkün.
Evet güzel.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com