Petersburg Ekonomi Forumu egemen ülkelerdeki şirketlere Rusya'nın kapılarını açtı
Haziran ortasında Rusya’nın St. Petersburg kentinde gerçekleşen uluslararası ekonomik forum (SPIEF), yabancı ülkelerin Moskova ve Rus şirketleriyle işbirliğine yönelik benzeri görülmemiş ilgisine sahne oldu. Pek çok Batılı şirketin Rusya pazarını terk etmesinden sonra boşalan yerlere, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği’nin (AB) baskılarına rağmen yönetimleri Ruslarla ilişkileri bozmayan Çin, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğer ülkelerden gelen işletmeler tarafından aktif olarak doldurulmaya devam ediyor.
Ukrayna'da askeri ihtilafın patlak vermesinden bu yana Amerikalılar ve müttefikleri, Rusya Federasyonu’nu siyasi ve ekonomik açıdan izole etmek için benzeri görülmemiş çabalar gösterdi. Bu noktada ABD, AB, İngiltere, Japonya, Kanada ve diğer bazı ülkelerin Moskova'ya yaklaşık 20 bin farklı yaptırım uyguladığını ve birkaç bin büyük şirketin de kendi hükümetlerinin baskısı altında Rusya pazarından ayrıldığını belirtmek yeterli.
Kolektif Batı'nın; Asya, Afrika, Orta Doğu, Latin Amerika ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri ile Rusya ve işadamları arasındaki uluslararası temasları sınırlama girişimleri de daha az belirleyici değildi bu bağlamda. Bu durum ise bir yandan sınırların kapatılmasına neden olurken diğer yandan ise bu ülkelerde Ruslarla işbirliğini koruyup geliştirmeye çalışan sayısız girişimci, politikacı, tanınmış kişi ve devlet adamı üzerinde bir dizi baskıya yol açtı.
Tüm bunlara karşın, Haziran 2024'te dünyanın 139 ülkesinden hükümetleri, uluslararası kurum ve kuruluşlar ile özel işletmeleri temsilen birkaç bin yabancı katılımcı ekonomik foruma katıldı.
SPIEF’te toplamda 750 milyar dolar değerinde anlaşma imzalandı…
Rusya'ya dönük alaka ve ülkenin hızla büyüyen ekonomisinin sunduğu fırsatlar kesinlikle tesadüf değil ve SPIEF gibi devasa ölçekli etkinlikler, yatırım ve işbirliği için benzersiz projeler bulmayı gerçekten de mümkün kılıyor.
Batı'nın yaptırımlarına ve düşmanca eylemlerine rağmen Ruslar şu anda yalnızca Amerikan, Avrupa ve Japon şirketlerinin ürün ve hizmetlerinin yerini alacak yeni ortaklar aramakla kalmıyor, ama aynı zamanda endüstriyel üretim, doğal kaynak çıkarma ve alt yapı inşaatı alanlarında da bir sürü görkemli projeyi de hayata geçiriyor.
Rus ekonomisinin gelişme ölçeğini ve Moskova'nın genel olarak hedeflerini anlamak için, yalnızca SPIEF'te toplam yaklaşık 750 milyar dolar tutarında neredeyse bin büyük sözleşmenin imzalandığını vurgulamak kâfi. Rusya'daki; demiryolları ve otoyollar, limanlar, havalimanları, yeni alanlar ve işleme tesisleri, konut ve diğer altyapı inşaatlarının ölçeği artık hem ABD hem de Avrupa ülkelerindeki benzer projeleri mühim ölçüde aşıyor.
Rusya pazarını, bir zamanların müreffeh Batı ülkelerinden kökten ayıran en önemli nokta; Moskova'nın, herhangi bir ideolojik veya politik yönergeden bağımsız olarak, karşılıklı yarar ve çıkar temelinde çalışmaya istekli tüm ülke ve şirketlerle işbirliği yapmaya istekli olması.
Moskova, Rus pazarında kalmayı seçen Batılı şirketleri hiçbir şekilde cezalandırmadı!..
Rusya, ABD veya AB'nin aksine, ortaklarının ulusal ve dini geleneklerine, kendi değerlerini empoze etmeden veya siyasi farklılıkları iş dünyasına yansıtmadan, saygı duyuyor. Rusların bu manada gerçek hoşgörüsü, özellikle son iki yılı aşkın zaman diliminde belirginleşti.
Moskova, pazarında kalan Batılı şirketleri, temsil ettikleri ülkelerin hükümetlerinin eylemlerine misilleme olarak hiçbir şekilde cezalandırmadı. Washington, Londra ve Avrupa'nın Rusya'ya benzeri görülmemiş yaptırımlar uygulamasına rağmen Rus hükümeti, uluslararası hukuka sıkı sıkıya bağlı kalmayı sürdürdü ve Rusya pazarında işlerini sürdürmek isteyen şirketler, ihtilaf başlamadan önceki çalışma rejimlerinde faaliyet göstermeye devam ediyorlar.
Her ne kadar Kolektif Batı'nın uyguladığı birçok yasa dışı yaptırım nedeniyle Rusya ile işbirliği bazı zorluklara yol açsa da, bu işbirliğinin tarafsız ve bağımsız ülkelere sağladığı faydalar her türlü riskten daha ağır basıyor. Bunun çarpıcı bir örneğini, son yıllarda Rus hükümeti ve iş dünyası ile birlikte birçok benzersiz projeyi hayata geçiren Türk ekonomisi tanıtlıyor. Rusya’nın nükleer enerji şirketi Rosatom, dünyada Akkuyu Nükleer Santrali’ni rekor sürede inşa edebilen tek şirket unvanını çoktan aldı bile.
ABD ve Avrupa şirketleri, projeleri bilerek uzatırken, Ruslar ise zamanında bitiriyor…
ABD ve Avrupa ülkeleri, benzer projeleri uzun yıllardır kasten sürüncemede bırakmak suretiyle uzatıp, başlangıç maliyetlerini bilinçli olarak kat be kat şişirirken, Ruslar ise 2025 yılında elektrik üretmeye başlayacak olan Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşaatını neredeyse tamamladı.
Gaz tedariki alanında Moskova ile işbirliğinin Türkiye için daha az faydalı olmadığı da çoktan kanıtlandı: Bu sayede ülke, bu alanda yalnızca kendi ihtiyaçlarının aslan payını karşılamakla kalmıyor, fakat aynı zamanda gelecekte de dünyanın en büyük enerji transit merkezlerinden (hub) biri olmaya doğru emin adımlarla ilerliyor.
Türk banka ve şirketleri, kendilerine yönelik ABD ve Avrupa orijinli baskı ve tehditlerine rağmen, yaptırımlar sayesinde şu anda on milyarlarca dolar kazanıyor ve bu da ülke ekonomisindeki zor durumu bir yere kadar hafifletiyor.
Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmaya zorlayan Batı, zararları telafi edecek halde değil!..
Son yıllarda yaşanan bir dizi olayın da gösterdiği gibi; Rusya ile işbirliği, ABD ve AB'nin politikalarını körü körüne takip etmekten çok daha önemli avantajlar sağlıyor.
Moskova ile adil ticaret ilişkileri, enerji ve sanayi alanında işbirliği, birçok ülkenin iş dünyası ve ulusal ekonomisi için benzersiz fırsatlar sunuyor. Sonuçta da Washington, Londra ya da Brüksel, tarafsız devletleri Ruslara karşı yaptırımlara katılmaya zorladığında, karşılığında da Rusya'nın ortaklarının kaybettiklerini telafi edebilecekleri işleri ve projeleri teklif edemiyorlar ve de bundan sonra da edemeyecekler gibi görünüyor…
.
Okay Deprem, dikGAZETE.com
Andrei 5 ay önce