Türkiyemiz…
Kore, Türkmenistan vb. gibi izole yaşamıyor.
Yaşayamaz da..
Dünyanın en büyük Medeniyet Devletlerinden birinin, Osmanlı’nın doğrudan mirasçısı.. 100 yıl bu mirâsı reddetmeyi denedi.
Hayır!..
Ezelî düşmanları durmuyor ki!
Yetmedi…
Bilinen Türk Tarihi’nin de topyekûn mirasçısı ve öncüsü oldu. Cumhurbaşkanlığı Forsu’ndaki 16 Büyük Türk Devletine bakın!..
Şimdiki, Japon Denizi’nin kıyısındaki Yakutistan’dan, Atilla’nın Avrupa Hunları’na varana kadar, Afrika ortalarına, Hindistan’ın en ucuna kadar, kurulmuş tüm Türk İmparatorlukları’nın mirası da üzerinde.
Evet, en son yıkılan Bâbür’e mirasçı Pakistan var, İran topraklarında kurulan en sonuncusu Kaçar Hanedanlığı’nın mirasçısı Azerbaycan, Altınordu’nun mirasçısı Kazakistan, Atilla’nın mirasçısı Macaristan, Timur’un mirasçısı Özbekistan gibi. Kabulde, öncü gerek, şuur gerek, yönlendirici gerek.
Jeopolitik ve tarihi tecrübe ortada.
İran Sarayı, Fars’ın elinde, Afganistan, Pakistan’dan İngiltere ve Kraliçe silindir gibi geçmiş, bilinçaltında çok büyük tahribatlar yapmış. Macaristan yıllarca, Avusturya hanedanları altında Osmanlı ile savaşmış. Yani tüm bu çevre coğrafyada gerek İslâmî özgür bilinç, gerek Türklük Şuuru ancak gelişiyor.
Bu soydaş coğrafyaların dışında aynı bilinç ve bağlarla Türk Milleti ile hâreket etmiş, edecek akraba ve dindaş halklar da var. bunları da ekleyin..
Bu satırları okuyan bazıları, “Ne gereği var, Anadolu bize yeter!” tarzında, strateji, coğrafya, tarih ve sosyoloji ilminden yani bilimden bîhaber cümleler kuracaklar.
Tam da Batılı Türk ve İslâm düşmanlarının istediği gibi.
Câhil!..
Savunma, bekâ, ticaret, üretim, pazar, eğitim, kültür vd. tüm idâme ve süreklilik isteyen her şey bu coğrafyada sağlayacağın birlikle olacak.
AB ve Batı, 150 yıl önce sana “Hasta Adam” adını koymuş. Asıl hedefi seni öldürmek, neslini kurutmak. Görmüyor musun?
Özet..
Türkiye, Türkiye’den çok büyük.
Halk bunu bir mefkûre olarak görüyor.
Geçmişte, yöneticiler maâlesef, bu bilinçle ve Milletimizin değerleriyle kavgalıydı.
AK PARTİ İktidarı ile esâsında Devletle Millet barıştı ve devlet, Milletin taleplerine mâtuf bir uluslararası duruş ortaya koydu. Karabağ, yerli ve Millî Harp Sanayiî..
Bu duruşun sonucu değil mi?
Hatalar da oldu, muhakkak..
Çözüm Süreci, izâhı olmayan bir çözülme gibiydi. Ancak, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın dirâyeti, “Çözüm Süreci” tahrîbatlarını, “Gezi” İhânetlerini, en önemlisi de FETÖ alçaklığının önce 17–25 Aralık saldırısını, sonra da 15 Temmuz İsyanı’nın bastırılıp, tasfiye edilmesinde temel ve belirleyici olmuştur.
Cumhurbaşkanımız, Sakarya Dönemeci’nden sonra devletimizi ilk kez Medeniyet Coğrafyamıza yöneltti.
Her gün asker, sivil demeden onlarca şehid verdiğimiz terör, sınırlarımızın dışına atıldı.
Suriye’de ülkemiz açısından bir statü oluşturuldu.
Libya’da belirleyici ülkelerden biri olan Türkiye, Akdeniz’de de emperyalizme “Durun!” demeyi bildi.
En önemlisi de Karabağ Zaferi.
Azerbaycan Türk Ordusu’nun Karabağ Zaferi, Azerbaycan’ı diriltti, Türk Devletleri’nde kendilerine güven oluştu, Türkiye’nin bölgedeki etkisi arttı.
Savunma sanayinde dışa bağımlılığın bitmesi, askerî operasyonlara doğrudan yansıdı. 15 yıl önce bir Tugay, Tümenle kontrol ettiğiniz bir bölgeyi bu gün İHA, SİHA ve Özel timlerle kontrol edebiliyorsunuz.
Esâsında iç politika değerlendirmesi yapmak istemiyordum. Ancak akrabalarımız dâhil, toplum homojen değil.
Bakıyorsunuz, muhafazakâr değerlere sahip birisi CHP’li, çok modern ve lâik duruşlu birisi AK PARTİ’li…
Ailenizde iktidar yanlısı da var, muhalefet yanlısı da..
Bizim Âilemizde de bir amcazâdemiz CHP İlçe Başkanı…
Sürekli eleştiriyorlar mâlum.
Dedim ki, “Çözüm öneriniz yok!..”
Bunun üzerine yazdıklarını paylaşıyorum sizlerle..
“Çözüm önerisinin 1. adımı Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan herkesin cumhurbaşkanı olacak, birlik beraberliği sağlayacak.
Sadece AKP olmayacak. AKP’ye seslenecekse Genel Başkan olarak çıkıp seslensin.
Cumhurbaşkanı olarak tüm partileri toplayıp önce içerde barışı birlik beraberliği sağlayacak.
Kendine söylenmesini istemediği dili çıkıp bir parti genel başkanına “Bay Kemal, Zat, zırt” diye hitap etmeyecek.
Adalet ve hak hukukun herkese eşit dağılmasını sağlayacak ve şeffaf yönetim.
Kendini bu güne kadar yanıltan hırsız yalancı yandaş danışmanları kovalayacak.
Aile efrâdını yönetimden uzaklaştıracak vs. sayfalara sığmaz.” demiş.
Öncelikle, bana gerek Türkiye’de gerek dünyada partisiz bir Cumhurbaşkanı gösterin!..
Merhum M. Kemâl Paşa, vefât edene kadar CHP Genel Başkanıydı. Kendisine muhâlif olma potansiyeli olanların ya da parti kuranların âkıbetleri mâlum.
İnönü mü? Evren mi? Sâdece darbeci Cumhurbaşkanları, aktif siyâsetten gelmedi.
Ya diğerleri?
Bu arada, CHP, Türkiye’de sâdece bir parti değil ki! Ayrıca zihniyet… Meselâ, A. Necdet SEZER sizce partisiz miydi?
Partisiz Cumhurbaşkanı ütopya..
Dünyaya bakın!
Farksız.
Gelelim diğer eleştiri konularına…
Adalet, mülkün temelidir. İmam Ali Kv. “devletin dini adâlettir.” diyor.
Mâzeret değil ama adâletin çivisi CHP zihniyetince çıkartılmıştı zâten.
Menderesleri asan irâde kimin?
Geçmişin kadrolaşmayı itiraf eden Adalet Bakanları, Mehmet Moğoltay ve Seyfi Oktay CHP’li değil mi? Hem siyâsî, hem de mezhebî kadrolaşma…
Ülkenin mağdur kesimlerinin mağduriyetini istismar eden FETÖ, devlette her türlü kadrolaşmanın suyunu çıkartmıştı.
Herhangi bir zümrenin kadrolaşmasına müsâade edilmemelidir. “Aldatıldık!” mâzeret olarak devlette kabul edilemez.
AK PARTİ’de, ihâle, menfaat, çıkar ilişkisi, menfaatsiz selâm almama, telefona bakmama gibi davranışlardan bırakın dışarıdakileri, partililerin kendileri dahî şikâyetçi.
Bu konuda anam gibi düşünüyorum; “Türkiye’de en çok Cumhurbaşkanımıza acıyorum. Gecesi yok, gündüzü yok. Sürekli çalışıyor…” diyor ve duâ ediyor.
Gerçekten Cumhurbaşkanımız, ülkemiz ve insanımız için her türlü fedâkârlıkla çalışıyor.
Medeniyet Coğrafyamız için de ümîdin adı Recep Tayyip ERDOĞAN.
Azerbaycan’da, Libya’da, Pakistan’da, Türk Dünyası’nda en çok duâ edilen Lider.
Şimdi CHP’nin sağduyulu insanına soruyorum.
Recep Tayyip ERDOĞAN’ı ölçüp tarttığınızda, var mı yerini tutacak bir siyâsî?
Yaptıklarına bakın!..
Bunca saldırmaya rağmen ülkeyi büyütmeye devâm ediyor. Politik, siyasi ve ekonomik anlamda yapılması gerekenleri yapıyorlar.
Muhâlefetin eleştirdiği hiçbir konuda kendi çözüm önerisi yok.
Şu salgın hastalık sürecini düşününün.
Tüm dünya, çok büyük sıkıntılar yaşıyor.
Türkiye, global sorunlardan bağımsız değil ki…
Tüm diğer ülkeler gibi, global sorunlardan payımıza düşeni alıyoruz.
Şimdi “Cumhur İttifâkı” mensuplarına ve biz destekçilerine gelelim…
Ülkede, yukarıdaki eleştiri sahibi CHP İlçe Başkanı gibi, Yerli ve Millî değerlere bağlı Muhâlefet seçmenleri bizim kaybımızdır.
Şöyle düşünelim.
Ülkede Millî ve yerli düşünen, duruş ortaya koyan insan yüzdesi, yüzde 69–75 aralığındadır.
Oyların yüzde 51-53’ünü alan Millî Cephe açısından alınan oy oranı risklidir. En az yüzde 55–57 aralığı oy alınırsa emperyalist şebekeler bu kadar rahat davranamazlar.
Düşünün ABD’de yeni seçilen Başkan J. Biden, “Erdoğan’ı askerle düşüremedik, demokratik yollardan düşürmeliyiz” diyor. Açık açık..
Dün topraklarımızı işgal edenler, bu gün de düşmanlık yapıyorlar ve ana muhalefet partisi, bunlardan medet umuyor.
Bu işbirliğini halkımıza göstermeliyiz.
M. Kemâl ATATÜRK hassâsiyeti olanlar, Deniz GEZMİŞ şarkıları söyleyenler vicdânlarınıza soruyorum.
M. Kemâl Paşa, Batılı Emperyalistlere karşı savaşmadı mı? Deniz GEZMİŞ, antiemperyalist değil miydi?
Peki, şu anda kim antiemperyalist?
Kim emperyalistlerin yani M. Kemâl’in savaştığı, Deniz GEZMİŞ’in düşman olduğu ülkelerin hedefinde?
Kim Türkiye’yi kendi çözümleriyle başarıya taşımaya çalışıyor?
Ne diyordu İmam Şâfi: “Emin olamazsan, düşmanın okuna bak. Dostu gösterir.”
Başka…
Ülkenin değerleri Batı’ya peşkeş çekilirken gıkını çıkartmayanlar, NATO’nun 50–60 yıllık araçlarına paralar akarken, uçmayan Heron İHA’larla ülke oyalanırken, gıkı çıkmayanlar, bu gün Anadolulu bir kaymakamın torunlarının yönettiği medeniyet toprağımız Katar’la yapılan ekonomik işbirliğini konuşabiliyorlar.
Aç gözünü amcaoğlu, aç gözünü!..
Cumhurbaşkanımız ve AK PARTİ’ye diğer eleştiri, yandaşların kayırılması. Adamcılık ve ötekileştirme.
Bu eleştiriye katılıyorum.
Hem de fazlası ile.
“Adamı” olmayanın yüzüne bakılmadığı bir zemini Allah affetmez.
AK PARTİ, maâlesef kendisi ile ilgili en çok dedikodu yayan siyasi yapı.
Özellikle yerel yönetimlere atılan iftiraların çoğu, teşkilat mensuplarından çıkıyor.
Zaman zaman genel merkezin meselâ belediye başkan adaylarına, yerel teşkilatların taleplerine rağmen müdahalesi düşündürücüdür.
“1994 ruhu”na dönmekten söz ediliyor!
Olur mu?
O günün ezilmişlikleri yok artık.
20 yıldır ülkeyi AK PARTİ yönetiyor. Ayrıca, “94 ruhu”, sâdece düşünce değildi.
Sabırdı, fedâkârlıktı, sokaklardan çöp toplamaktı.
O zaman teşkilat mensuplarında yoktu. Ama yine de aidatlar toplanır, toplantılar yapılırdı.
Bugün teşkilatlar, yerel yönetimlere zimmetleniyor.
Böyle olur mu?
O teşkilat, 1994’teki gibi, yerel yönetimleri denetleyebilir mi?
1994 Ruhu’na dönemeyiz, ama kalan ağabeyleri etkinleştirebiliriz.
Kaba tâbirle; yeniyetme, şımarık tipler kontrol altına alınır. Faydalı da olur bu görevlendirmeler.
Bakıyorsunuz, sünepe biri!..
Etrafınızda kedi gibi geziyor.
Bir gün birileri liyâkat ve ehliyetine bakmaksızın referans oluyor.
Bu adam, etkinleştiği makam ya da statüde o etrafında dolandığı teşkilat mensuplarının telefonlarına dahî bakmıyor.
Böyle olur mu?
Sonuç..
İktidârı, muhalefeti ile insan bizim, ülke bizim. Devlet bizim.
Millet biziz.
Ötekileştirme tuzaktır.
Fitnedir.
Siyasete malzeme yapılamaz.
“Asra yemin olsun. İnsan hüsrandadır. Ancak iman edip güzel işler yapanlar ve birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler müstesna.”
.
Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com
-Strateji ve Yönetim Uzmanı-