Özgür olan kim?
Nefsinin peşinde istediği gibi at koşturan mı, ana rahmindeki cenin mi, Afrika’da açlık çeken mi, Beyaz Saray’da yaşayan mı özgür?
Hapisteki tutsak mı yoksa parkta oynayan çocuk mu daha özgür?
Hür olabilmek için evinden yuvasından kaçan evlat acaba özgürlüğün tadını alabildi mi?
Tutsaklığı bilmeden özgürlüğü anlamakta zorluk çekeriz.
Milletlerarası Sözleşmeler, Ulusal Anayasalar insan hürriyetinden, özgürlüğünden ve insan haklarından bahseder.
Yazılı metni hayata aksettirecek olan insanoğludur lakin tüm kısıtlayıcı ve önleyici tedbirleri yine onlar yasalaştırır.
Kanun koyucu, insanları özgür bırakmak istese de bunu başaramaz. Bağımlılık duygusu insanı tutsaklığa sevk ederken, özgürlük söylemi tozlu raflarda kalmaya devam eder.
İlk insandan bugüne dek hep bir özgürlük, hürriyet savaşı verilmiştir çünkü hür olmak bir ayrıcalıktır.
Hürriyet değerlidir, kıymetlidir. Kölelik ise çok ağır bir işkencedir. Her insanın özgür olma isteği de zaten bu sebepledir.
Filistinli ile Suriyeli çocuklar arasındaki özgürlük anlayışı benzerlik taşırken İngiliz ve Alman çocukların özgürlük algısı onlardan farklıdır.
İnsan, hep sınır çizgilerine muhataptır. Annenin çocuğuna tanıdığı özgürlük sınırı daha sonra patronun ve devletin özgürlük sınırı ile perçinlenir.
“Sınırsız özgürlük” diye bir şey yoktur!
Anne ve devlet, insanlar daha mutlu ve huzurlu yaşasın diye belli özgürlük sınırları ve kriterleri belirlemek zorundadırlar.
Özgürlük kişiden aileye, aileden topluma, toplumdan devlete değişkenlik gösterir.
Bir kişinin özgürlüğü ile bir ailenin özgürlüğü farklı şeyler olduğu gibi toplumun ve devletin özgürlüğü de farklılıklar gösterir.
Vatanı özgür olmayan bir toplum da özgür değildir. O halde vatan özgürlüğü, bir toplum için öncelik meselesidir.
Vatanın özgür olması yeterli değildir, o vatanın idarecileri de özgürlük savunucusu olmalı, tüm vatandaşlarının özgürlüğünü istemeli, bu konuda mücadele etmelidirler.
Irak, Suriye, Filistin, Afganistan gibi devletler vatan özgürlüğünden mahrumdur. Bu ülkelerde yaşayanlar esaret altında olduklarından hür değildirler.
Aile özgürlüğü ile ilgili birçok değişken vardır. Her ne kadar ferah ortamlarda yaşasalar, para içinde yüzseler, tüm imkânlar önlerine serilse de çoğu zaman özgür aile yapısını görmemiz mümkün olmaz.
Anne babasına gereken değeri vermeyen bir evlat özgür değildir!
Anne babasının bedduasına muhatap olan bir evlat özgür değildir!
Anne veya babası huzurevinde olan bir evlat özgür değildir!
Evladı pislik içinde yaşayan anne baba da özgür değildir.
Özgürlüğü biraz da iç dünyamızda ararsak belki esareti daha iyi anlarız.
Beden, ruhun kafesidir. Ruh bedende olduğu sürece özgür değildir.
Sadece uykuya yattığımız zaman ruh bir nebze de olsa özgürlüğüne kavuşuyor.
O halde bir insanın özgürlüğü kendisine bağlıdır diyebiliriz.
İnsan, ruhunu özgür bıraktığı sürece özgürdür. Yani insan, kendisini bildiği kadarıyla özgürdür.
İnsan, sevdiği, sevildiği kadar özgürdür.
İnsan, hoşgörülü, samimi, iyi yürekli olduğu kadar özgürdür.
İnsan, başkasına ait olana göz dikmediği kadar özgürdür...
Ruhunu kirli fikirlerle karartan ve masum insanları ibadet ederken öldüren cani, esareti ve özgürlüğü anlayamadığı için katil olmuştur.
Zihnini, kalbini şer fikirlerle doldurduğu için nice masum canlara kıyanların özgürlükten, haktan, hukuktan ve insan haklarından alacağı bir nasip yoktur.
Eline bir fırsat geçtiğinde insanların canını yakan, malına zarar veren, özgürlüğünü elinden almaya çalışanlar ruhen esaret altındadır ve kalpleri, ruhları kilitlidir.
Fikir özgürlüğüne değer vermeyen, insanlara saygı ve sevgi duymayan, ayrımcılığı alışkanlık haline getiren, insanları sınıflandıranların da hürriyetten alacağı herhangi bir nasip yoktur.
Düşünceleri sığlaşmış, kalıplaşmış insanların da İnsan hakkına saygı duyması düşünülemez.
İnsanlar iç dünyalarını, fikirlerini özgürleştirmeden hür olamazlar ve insanları da tutsak etmeye devam ederler.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @leyli_serd , @dikgazete