Özgür Abhazya, Özgür Gürcistan
Ömer b. el-Hattâb (r.a.) şöyle demiştir:
“Hiç kimse, hidâyet zannederek peşinden gittiği dalâlet hususunda ya da dalâlet zannederek terk ettiği hidayet hususunda mâzeret sahibi değildir. Meseleler beyân edilmiş ve mâzeret ortadan kalkmıştır.”
Keskin dönemeçlerden dönüyor zaman. Zaman… Her dönemeçte bir an bırakan ve mutlaka dönen yara almadan. Saçlarımıza ak düşmedikçe hissetmediğimiz bir yitirmek hali ömür. Zaman akıyor, ömür yitiyor, milyonlarca şey oluyor çığlık atmayı gerektiren, milyonlarca yüz gözlerimize düşüyor kan içinde tombiş, tatlı, masum…
“Kan içinde masum yüzler”. Bu kelimeler aynı cümlede yazılmamalıydı. Fakat zaman, bizden önce delirdi veya biz çoktan delirdik de gerçeklik algımızı yitirdik (inşallah öyledir) çünkü ruhlarımız, ağır sakinleştiriciler almışız gibi donuk, tepkisiz.
Meseleler ortaya kondu ve her şey açıklandı…
İyiyle kötü arasında şüphe duymayacak kadar büyük bir aralık var. Daha beter olanı şu ki; kötünün, dünyayı ordu ordu, fert fert işgali sürüyor. Silahlarla, ilaçlarla, nefse hitab eden sözlerle geliyorlar. İyilerse tuhaf bir şekilde zayıf. Ya az sayıdalar ya da çaresiz. O büyük yığınsa hapların etkisinde tepki yeteneğini yitirmiş gibi, delirmiş de gerçeklik algısını yitirmiş gibi yaşamaya devam ediyor. Doğuyor, çoğalıyor, ölüyor. Soldaki bir sıfırdan farksız.
Meselem bunlar değildi…
Meselem bunlar. Ben her yazımda mutlaka Kafkasya’dan bakıyorum. Burada da Kafkasya yazmalıyım. Gürcistan’da “seçime hile karıştı” diyorlar. Onların da bir türlü zora cesareti yok. Keşke olsaydı. Keşke Amerikasız, Rusyasız bir Gürcistan olabilmeyi başarsalardı. Hep kendi küçük ve zayıf ülke sendromlarında yaşıyorlar, illa bir tarafta olacaklar. Tarafları asla Kafkasya olmuyor. Halbuki olsa, yakın komşularıyla dayanışma içinde olsalar, iyi geçinseler, birliğe yürüseler, huzur bulacaklar çünkü Kafkasya kendine yeter. Fakat bunun için şuurlu vatanseverler lazım. Milliyetçiliği dişini geçirebildiği zayıfa çökmek olarak algılamayan hakiki vatanseverler.
Onları yaşatmıyorlar Gürcistan’da.
Var olduklarını biliyorum çünkü hiçbir halk, bir bütün olarak delirmiş, yenilmiş değildir. Var olduklarını adım gibi biliyorum. Onlar da eziyet görüyorlar. Gürcistan’ın da tek çıkış yolu bu: Kafkasyalılık. Cesaret ve azimle sevmek vatanı.
Geri kalansa direniyor. Tarihi Çerkesya toprakları, Vaynakh toprakları, Abhazya, Dağıstan direniyor. Devlet devlet olmasa da fert fert boyun eğmemeye devam ediyorlar. Abhazya’da kamuoyunun “apartman yasası” olarak bildiği Abhazya vatandaşı olmayanlara yerleşim imkanı sağlayan toplu konut yasası, muhalefetin, pırıl pırıl gençlerin kararlı tavrı sayesinde geri çekildi. Abhazya bunun bedelini ekonomik yaptırımlarla ödüyor. Fakat onurunu teslim etmiyor. Bu noktada Abhazya’da ciddi bir vatandaş varlığı olan Türkiye’nin ticari bağlar kurarak Abhazya’da var olması gerekir.
Tarihi örtülse de dünyanın en büyük ticari limanlarından biri olan Sohum, Arap dünyasını Avrupa ile buluşturan o eski şatafatlı günlerine dönmeli, ticari bir kolaylık sağlayan bu imkan Gürcistan ve Rusya’nın çekişmesine feda edilmemelidir.
“Küçük halklar” diyorum sevgili okuyucu, “küçük halklar, bütün güzellikleriyle var olma hakkına sahiptirler. Emperyalistlerin çıkar savaşlarında ölüme terk edilmemelidirler”.
Meseleler izah edildi, şüpheye yer kalmadı.
Eğer dünyada etkin bir güç olmanın yolları Türkiye için de önemliyse, Karadeniz’in dört yakasını da başkasına teslim etmemeli, etki havzasını genişletmeli.
Kafkasya, Asya’nın kapısıdır. Ticari, ekonomik, kültürel, siyasi her anlamda, bağlar kurulmalı ve dostluk oluşturulmalıdır.
Türkiye Çerkeslerinin Rusya’dan talep ettiği siyasi hakları, çifte vatandaşlık, soykırımın tanınması ve geri dönüşün kolaylaştırılması, Türkiye için de önemlidir ve önemli olmalıdır. Bunlar stratejik meselelerdir ve yokmuş gibi davranılmamalıdır.
Allah, bütün insanlığa mutluluk versin ve biz Kafkasyalıları da unutmasın dilerim.
.
Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com
.
.