Zihni susturup terbiye etmenin en iyi yolu canının istediklerinden bir süre uzak durmayı başarabilmektir.
Ramazan ayının en önemli özelliği zihnin (sahte benliğin) oyunlarına son vermek ve onun gücünü azaltarak nefsin efendisi olmaktır.
“Oruç tutarken cin ve şeytanın eli kolu bağlanır” denir, çünkü zihin devre dışı kalır. Eğer zihin devredeyse kişi oruç tutmuş sayılmaz, o aç kalır ve günün sonunda asabileşmesi de normaldir.
Her şeyi maddi planda algılayıp, değerlendiren insanlara göre oruç bir “açlık ve yasaklama süreci” gibi gelir. Onlar için oruç, kendi dışındaki bir tanrıya yaranmak için yapılan açlık ritüeli ve yasaklamalardan oluşan bedensel bir ibadettir.
Bu nedenle kendi hakikatini bilmeyenler, gerçek manada oruç tutamazlar; onlar sadece aç kalırlar. Belli bir bilinç seviyesine gelememiş olanları da açlık asabileştirir.
Oysa oruç; “uruç etmek, kişinin enerjisini bilinçli olarak yükseltmesi” anlamına gelir. Bu süreç, aynı zamanda kişinin farkındalığının da artması ve boyut alması demektir.
Niyet edilerek başlanan oruç boyunca beyin, diğer bütün organları organize ederek kişiyi bilinçli ve zinde tutar.
Oruç sırasında, insanın geçici halsizlik hissetmesi ise açlıktan değil, vücudun kendi, kendisini tedavi edip, yapılandırmasından kaynaklanır.
Oruç tutan kimsede düşük frekanslı bilinç halleri, bir müddet sonra yerini yüksek frekanslı ilahi yasalara bırakır.
Orucun amacı, insanın biyolojik beden algısından çıkmasına yardımcı olarak Allah'ın “Samediyet” (hiçbir şeye ihtiyaç duymayan) zatı sıfatına mazhar olmasını sağlamaktır.
İşte insan Ramazan ayında, aydınlıkta olduğu zamanları Hakka dönük, karanlıkta olduğu zamanları da halka dönük yaşayarak her iki durumu da kendinde tatbik ederek marifete ulaşır.
Allah'ın “Samed” ismine mazhar olan kişinin korkusu, vehmi kalmaz.
O her şeyden özgürleşerek kulluk mertebesine yükselir.
Hep beraber yükselişin yaşandığı Bir Ramazan ayı geçirmek dileğiyle...
Hayırlı Ramazanlar.
.
Dr. Erdem Ulaş, dikGAZETE.com
Nuri Şerifoğlu 4 yıl önce