Bu minvalde ele alınması elzem olan konuya değinmeden edemeyiz…
Egemen güçlerin toplumların ufkunu kısa tutmaktaki çalışmalarının amacı, bölüp parçalamak ve ülkeleri, hatta coğrafyaları kolaylıkla yönetip sömürebilmeye dayanmaktadır.
Dayatılan şartlara boyun eğen ülke yöneticileri böylelikle kendi içlerine kapanan ülkeler misali, komşu ülkeler ile ilişkilerini sınırlı şekilde inşa ederken kendi hareket alanlarını da kısıtlamaktadırlar.
Aksine hareket eden ülkeler ise hedefleri doğrultusunda kurguladıkları politikaları sayesinde, yol açmak amaçlı girişimlerinde rekabet içine girmiş olsalar dahi, ilişkilerinde genişlemeyi ve etki alanlarını artırabilmeyi başarabilmektedirler.
“Geniş coğrafyalarda etki sahibi olabilmek, ufkunuzun genişliği ile orantılıdır” diyerek devam edelim…
Sömürünün tüm aşamalarında olmazsa olmaz şartlardan olan ŞİDDET unsuru, her daim kullanılan etkili bir aparat olarak insanlık üzerinde tıpkı bir kılıç misali, sürekli olarak egemenler tarafından sallanmaktadır.
Bu şekilde kısıtlayıcı çember, egemenler tarafından sürekli şekilde daraltılarak İnsanları&Toplumları inandırılmış bir çaresizlik sarmalı içerisinde sıkışmışlık üzerinden kontrol altında tutabilmektedir.
Ülkeler üzerindeki şiddetin etkisi, ekonomik imkanların kısıtlanması ile birlikte, ülke içinde çok daha şiddetli bir çarpan etkisini oluşturacağından, ekonomik istikrarın devamlılığı, sömürülen ülkelerin ve coğrafyaların geleceği açısından büyük bir öneme sahiptir.
NATO’nun çember genişletme hamlesinin Afrika coğrafyasından başlatılması, Uzakdoğu’nun Batı’ya karşı başlattığı genişleme hamlesini durdurma projesi olarak algılanmalıdır.
Her iki hamlenin de karşılıklı olarak başlatılmış olması, bu rekabeti Ermenistan ve Azerbaycan denkleminde sıcak çatışmaya kadar taşımıştır.
Bir taraftan Batı’nın NATO aparatı üzerinden genişleme hamlesi, coğrafyaları kontrol etmeyi ve sömürmeyi hedef alırken…
Bir diğer tarafta, Uzakdoğu’dan başlatılan ve yol güzergahındaki enerji havzalarında bulunan kaynakların Batı’ya taşınma (satışının yapılması) hamlesi ticari amaç taşımaktadır…
Karşılıklı bu iki hamle aslında birbirlerini besleyen ve güç devşirme noktasında Batı’ya ve Uzakdoğu’ya pozitif katkı sağlayan projeler şeklindedir…
Tüm zarar ve ziyanı yine enerji havzalarını ellerinde bulunduran coğrafya sakinleri göğüslemektedirler maalesef…
Bundan dolayı, jeostratejik konumları gereği başta IRAK, İRAN, SURİYE, RUSYA VE TÜRKİYE (Orta Asya Türk devletleri dahil) olmak üzere, acilen bir iş birliği konseyi kurmak durumundadırlar…
Bu iş birliğinin önünü açması gereken anayasal düzenlemeleri, adı geçen tüm devletler bir araya gelerek acilen yapmakla yükümlüdürler…
Basın-Yayın sayesinde tüm insanlığa anlatılması gereken gerçekler ise “Uzakdoğu ve Batı rekabeti”nin enerji havzalarını ellerinde bulunduran bölge devletleri ve toplumlarının yıkımına sebebiyet verdiği ve bunun bir insanlık suçu olduğu gerçeğinin ilan edilmesidir…
-Batı, kendi başına bir güç merkezi olmayı başarabildi…
-Uzakdoğu, yaptığı hamlesi ile bir güç merkezi olmanın yol taşlarını döşemekte…
-Tarih boyunca boyun eğmemiş olan coğrafyamızın ise bir güç merkezi olarak tarih sahnesinde yerini tekrardan alma zamanı gelmedi mi dersiniz?
.
Ali Karani, dikGAZETE.com