“ONU DA KANADINDAN YARALARLAR, GELSE BİR ŞEFKAT MELEĞİ”
Bizim camiadan sevdiğim bir tarihçi, bir kanala röportaj veriyor. Konuştuğu kanal da bizim camiadan birisi olmalı ki, ona; konuşmasının sansüre uğrayacağı veya yayımlanmayacağını çünkü hükumeti eleştireceğini söylüyor.
DOSTUN ATTIĞI GÜL…
Buna rağmen konuşmaya devam ediyor.
Verdiği röportajda AK Parti döneminde insanların refaha erdiğini, dünyevileştiğini, sekülerleştiğini söylüyor.
Bundan dolayı;
Boşanmaların arttığını, evlenen 10 çiftten 7-8’inin boşandığını
Binaenaleyh;
Müslümanların dine ve kitap okumaya dönmelerini tavsiye ediyor.
YÜZÜĞÜ AYDINLIKTA ARAMAK!..
Nasreddin Hoca’nın ahırda yüzüğünü kaybedip, aydınlıkta araması gibi, değerli tarihçimizin boşanmaları, AK Parti’nin 15-20 yıl içinde yaptığı icraatlara bağlaması hem gerçeklere hem de insafa sığmaz.
Çünkü;
Değerli tarihçimizin bahsettiği problemler, 15-20 yıllık bir sürecin değil uzun süre uygulanan bir programın sonucudur.
ZENGİNLEŞME…
Bu arada muhalifler, AK Parti’nin milleti fakirleştirdiğini söylüyor. Tarihçimiz ise; Müslümanların AK Parti döneminde zenginleştiğini bunun da tabir caizse felakete yol açtığını yorumluyor. Bu ironiyi açıklamak biraz zor ama şu kadarını sorayım: Müslümanların zenginleşmesi kötü bir şey midir?
Ve ey bu konuşmaya balıklama atlayan muhalifler! Hani AKP döneminde millet fakirleşmişti!
Hâlbuki;
Muhalefet edeceğini baştan söyleyen tarihçimiz bile milletin AK Parti döneminde zenginleştiğini söylüyor.
TARİHÇİMİZİN BAHSETTİĞİ PROBLEMLER SON 15-20 YILDAKİ İCRAATLARIN SONUCU MU?..
Hayır!
Dünyevileşme, sekülerleşme vs. gibi yönlendirmeler hükumet politikası değil devlet politikasıdır.
Ve bu 100 yıl önce şiddetli bir şekilde uygulandı.
Bunun için, tarihçi hocamızın şikâyetçi olduğu dini hayattan kopup, seküler bir hayat sürmemiz için müesses nizam tüm kurum ve kuruluşları ile birlikte lağvedilerek yeni bir sistem kuruldu.
Yetmedi!..
1937’de dünyevileşmeye giden yolda laiklik Anayasa’ya konularak, sekülerleşme tescillendi.
Bu arada;
Dinini öğrenmek için gizlice Kur’ân-ı Kerim okunan yerleri jandarma bastı; tutuklamalar yapıldı. Allah-u Ekber demenin yasak olduğu yıllar, 1950’deki iktidar değişimine kadar sürdü.
“DÜNYEVİLEŞMEDEN” ÖNCE ÜÇÜNCÜ SINIF VATANDAŞTIK…
1950 Yılından önce;
Devletin hemen hemen hiçbir kademesinde yoktuk.
Ne siyasette
Ne yargıda
Ne üniversitelerde
Ne askeriyede
Ne ticarette
Ne de medyada… Hiçbir yerde yoktuk.
Siyaset, yargı, üniversiteler ve askeriye CHP’nin kontrolündeydi.
Ticaret gayrimüslim azınlıkların hakimiyetinde,
Medya ise kriptoların elindeydi.
DARBE…
1960 darbesinden sonra;
Muhafazakâr dini hayatı yaşamak isteyen kitle üzerine bir kâbus gibi çöktü. Menderes ve arkadaşlarının asılması, milletin bağrında büyük bir inkisara yol açtı.
Tam umutlar kaybolmuşken,
Darbecilerin sol kesime alan açmak istemeleri, dindarların işine de yaradı.
Zaten darbeciler de dipçikle muhafazakâr dindar kesimi ezme zamanının gelip geçtiğine kail olmuşlardı.
1970 SONRASI…
Üniversiteleri kasıp kavuran sağ-sol çatışmalarından dolayı;
Eğitim durmuş,
Fabrikaların çarkları sendikal baskılardan dolayı dönmez olmuş,
Terör azmış,
Akşamları insanlar evlerine korku içinde döner olmuştu.
Bu dönemde;
Erbakan Hoca’mızın gayretlerinin alaya alındığı dönemdir. Bununla ilgili verilecek örnek çok ama yazı uzamasın diye vermiyorum.
Ancak şu kadarını söyleyeyim:
Bütün bu saydığım dönemlerde dindar kesimin i’rapta yeri yoktu.
2. SINIF VATANDAŞ…
Rahmetli Özal’ın iktidar olması ile bizim kesim, yavaş yavaş 2. Sınıf vatandaş muamelesi görmeye başladı.
Ama hala önümüzde dünyalar kadar engel vardı.
MERHAMET MELEĞİ GELİYOR!..
Özal’ın vefatı,
Ve
Demirel’in gelip 28 Şubat’çıların önünde gerdan kırması ile tekrar ülkenin 3. Sınıf vatandaşı muamelesi görmeye başladık.
Sıradan bir askeri memurun, devlet büyüklerine meydan okuyabildiği günlerdir o günler.
Ülkeyi kimin yönettiği belli değildi.
KES LANN!..
O kâbus günlerin bitip Erdoğan liderliğinde AK Parti hükumeti kurulunca, bizi 3. Sınıf vatandaş gören elit zümre, eski teranelerini estirme küstahlığında bulundu. Karşılarında kendilerine gerdan kuracak bir Demirel var sanıyorlardı.
Ta ki;
MG Kurulunda bir aslan kükremesi duyuluncaya kadar…
- Kes lann!
Birden hoşafın yağı kesildi.
Kükreme sesi, emir aldıkları Atlantik ötesine kadar gitti!..
Ama hala AK Parti’yi devirip, ipleri ellerine alma umutları vardı.
Reis, bu sefer ağababalarına Davos’ta kükredi:
- One minute!
Yetmedi;
BM’de;
“Dünya 5’ten büyüktür” deyip, restini çekti.
Reis’in restini gördüler.
15 Temmuz’da devirmeye kalktıklarında bu sefer don-gömlek ortada kaldılar.
Şimdi ben;
Min gayri haddin (haddim olmayarak) soruyorum.
Sayın Hocam;
Bir tarihçi olarak, bu kadar derinliği görmeyip, 100 yıldır çektiğimiz çile ve hal-i pürmelalimiz ortada iken mevzuya yüzeysel bir şekilde yaklaşıp, en iyi olduğumuz son 15-20 yılı en kötü yıllar manasına gelecek şekilde “dünyevileştik-sekülerleştik” diyerek, yapılmış bu kadar hizmeti Keenlemyekün iptal etmek insafa sığar mı?
DÜNYA LİDERLERİ ARASINA GİRMEK…
Ayrıca AK Parti, sadece bu dediklerimi yapmadı. Ülkemizi lider ülkeler konumuna çıkardı.
Yine yazı uzamasın diye neler yaptığını yazmıyorum
Ama hiç olmazsa;
Ergin Saygun Paşa’nın Savunma Sanayi Fuarı’nda yaptığı konuşmayı bir dinleyin. (*)
İşin içinde olan bir Paşamızın, ülkenin nereden nereye geldiğini onun ağzından dinleyin.
Bu arada;
Eski hükumet başkanlarımızın, ABD başkanları önünde neden tir tir titrediğini…
IMF direktörü, ülkemizi ziyaret ettiğinde nasıl seferber olduğumuzu…
Ve şimdi de Avrupa lideri Almanya Şansölyesi’nin Reis’i rahatsız etmemek için ne kadar gayret ettiğine bakın!
Sonra tenkit etmek isterseniz yine edin.
Son söz:
Böyle bir lider bulmuşuz şükredelim... Bir tarafından mıncıklayarak düşmanlarımızın eline koz vermeyelim.
Vesselam…
.
Emin Batur, dikGAZETE.com
(*)