Toplumda her bireyin hareket ve egzersiz yapma ihtiyacı var.
İnsan sağlığının önem kazandığı yerde, yapılan her türlü çalışmayı ona göre programlama gereği önem taşır.
Bu süreç, ülkemizde spor federasyonları adı altında gerçekleşmektedir.
Yapılan spor branşlarına baktığımızda, toplumda önce ‘özürlü’ sonra ‘engelli’ olarak isimlendirilen (ki engelli kelimesi oldukça rahatsız edici) özel gereksinimli bireylerin, engel türüne göre yapamayacağı spor branşı yoktur.
Aktif spor, katılımla birlikte, elde edilen dereceler de bunu gösteriyor.
Türkiye, 2016 Rio Paralimpik Oyunları’nda alınan 3 altın, 1 gümüş ve 5 bronz madalya ile tarihinin en fazla madalyası ile dikkat çekti.
Bu da demek oluyor ki özel/ayrıcalıklı bireylere spor yapmaları için gerekli şartlar oluşturulsa, sağlıklı bir toplum oluşturmanın yanı sıra, gerçekleştirilen sportif organizasyonlarda gerekli başarılar devam edecektir.
İşte bizim cevabını aradığımız soru da bu süreçte ortaya çıkıyor; “Bu kardeşlerimiz madem engelli (bir şey yapamaz) ise, nasıl böyle başarılara ulaşıyorlar?”
Toplumun önemli bir parçasını oluşturan bu kardeşlerimizin daha fazla rencide olmamaları için, kendilerine layık görülen ‘engelli’lik kelimesinden vazgeçmemiz gerekiyor…
Toplumda engelli olarak tanımlanan ‘özel bireyler’, üretken ve belli bir gelir elde ettiği takdirde, bireysellikle başlayan toplumsal kazanıma dönüşebilmekte.
Bu görev ve sorumluluğu yasal düzenlememelerle gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Siz eğer, bir bireyi bir organı (uzvu) eksik veya o organını tam kullanamıyor diye ‘engelli’ şeklinde tanımlayıp, ayrı bir kategoriye dahil edersiniz, o kişiyi yalnızlığa terk etmiş olursunuz.
Böyle bir süreçte, engellilik her ne kadar sadece bir kelime olarak görünse de bir insan için bu yakıştırmayı yapmak kırıcı, yıpratıcı ve ayrıştırıcı olmaktadır.
Düne kadar ‘özürlü’ olarak tanımlananlar, bu kelimenin, 2013 yılında çıkarılan yasayla ‘engelli’ olarak değiştirilmesi ile bugün-günümüzde ise bu kelimenin geçerliliğinin yitirilmesi gerektiği görülmektedir. Çünkü onlar toplumun en önemli parçaları.
Bir velimiz, özel (otizmli) çocuğu için “O sırat köprüsünde benim Anka kuşum olacak” diye söylediği sözün üzerinden yıllar geçse de unutmak mümkün değil.
Şimdi kalkıp, kaderin onlara yazdığı çizgide yol alan bu durumdaki bireyleri ‘engelli’ tanımı-kategorisine koyarsak, en büyük cehalet ve gaflete bizler düşmüş olmaz mıyız!
Öyle ise engelli dışında, kişiyi rencide etmeyecek şekilde “özel gereksinimli” veya “ayrıcalıklı bireyler” gibi, özel tanımlar kullanılmaya başlanması yararlı olacaktır….
Gazeteci-yazar Hıncal Uluç, 2016 yılında kaleme aldığı “Özürlü-engelli ne demek?” başlıklı yazısının bir bölümünde, “İnsanlara önce ‘engelli diyor, sonra da onlara aslında nasıl engelsiz olduklarını kanıtlamaya çalışıyoruz… Daha önce, daha da beterdi, ‘Özürlü’ diyorduk” şeklinde serzenişte bulunuyor ve haklı olarak da soruyor; “Niye?”
Türkiye Tekerlekli Sandalye Eskrim Milli Takım sporcusu Elke Lale van Achterberg, “Her şeyi farklı şekilde de olsa yapabildiğim için, engelli kelimesini kullanmayı bile sevmiyorum” diyor.
-Elke Lale van Achterberg-
İsmini, Gençler Dünya Şampiyonluğu’na yazdıran sporcu; “Engelli kelimesini, kısıtlamayı ve olumsuzluğu çağrıştırdığı için kullanmayı tercih etmiyorum” diyor.
Kendisine hak vermemek elde değil.
Öyle ya, ayak parmağının kırılması ve 15 yaşında sol bacağının ampute olacağı, spor ile yaşama sevincine kavuşacağı bir kişiye ve benzer durumdaki tüm vatandaşlarımıza siz ‘engelli’ diyeceksiniz ama onlar engelsiz olanlardan daha iyi bir performansla kendilerini çeşitli branşlarda üstün başarılarıyla gösterecek sonra da onlar “Engelli” bizler “engelsiz” öyle mi!
Bu, akıl, mantık ve vicdan ölçüsünde kabul edilir bir durum değil! Değişmesinde yarar var; vesselam…
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com
Vedat ergin 4 yıl önce
Sevilay 4 yıl önce
Hüseyin Y 4 yıl önce