ÖMÜR BAHÇESİNİN GÜLÜ SOLMADAN
Arjantinli ünlü yazar ve şair Jorge Luis BORGES en çok okunan şiirlerden olan AN’LAR şiirini yazdığında 85 yaşındadır ve ölüm döşeğindedir. Bu uzun şiirin bir bölümünde şunları söyler:
Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
Seyahat ederdim daha fazla.
Güneşin doğuşunu daha çok izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum…
Avustralyalı hemşire, hastabakıcı ve yazar Bronnie Ware işi gereği ölüm döşeğindeki pek çok hastayla irtibat kurar ve 8 yıl boyunca ölmek üzere olan insanlara refakat eder. Bu deneyimlerini de emekli olduktan sonra kitaplaştırır. “The Top Five Regrets of Dying” Ölmeden Önce En Çok Pişman Olduğumuz 5 Şey adlı bu 364 sayfalık kitapta şu 5 pişmanlığı anlatmaktadır.
“Keşke kendi hayatımı yaşama cesaretini gösterebilseydim”
“Keşke o kadar çok çalışmasaydım”
“Keşke duygularımı açıklama cesareti gösterebilseydim”
''Keşke arkadaşlarımla daha fazla görüşseydim”
“Keşke daha mutlu olmama izin verseydim”
Jorge Luis Borges’in şiiri ve Bronnie Ware’nin tespitleri bana geçen yıl okuduğum ve beni çok etkileyen başka bir cümleyi hatırlattı:
Ben ölünce okumadıklarıma kim üzülecek?
Bu cümleyi, yaklaşık bir yıl önce bir makalenin başlığında ilk kez okuduğumda oldukça etkilenmiştim. Hemen belirtmeliyim ki konumuzun son günlerde gündemi işgal eden GASSAL isimli dizi ile bir ilgisi yok. Çünkü bu cümle, 2013 yılında çıkan ve editörlüğünü DURAN BOZ’un yaptığı OKUMA HİKAYELERİ isimli kitaptaki bir makalenin başlığı. Makalenin yazarı ise Prof. Dr. TURAN KARATAŞ. Modern Türk Şiiri, Modern Türk Romanı, Edebi Süreli Yayınlar ve Edebiyat Terimleri konularında araştırmaları ve kitapları var.
Kitapta okuma hikayelerini paylaşan onun dışında 82 yazar daha var. Her biri çok değerli ve edebiyatımıza önemli katkıları olan bu yazarlar, okumaya dair düşüncelerini ve anılarını paylaşıyorlar ve kitap okuma maceralarını anlatıyorlar. Çoğu yazar, çocukluğundan başlayarak anlatmış bu serüveni. 83 tane çok önemli ismi bir araya getiren DURAN BOZ, 624 sayfalık bu kitabın ‘Önsöz’ünde neden bu kitabı hazırladığını şöyle açıklıyor:
“OKUMA HİKAYELERİ’ndeki metinlerin her birinden, tutkuların en asiline sevdalanan beyinlerin ürpertisi süzülür. Bu seslerin hepsinden öğrenilecek güzellikler vardır. Bu güzellikleri paylaşmak, yeni güzelliklere kapı aralamak gayretini göstereceklere bir pusula olsun amacıyla söz konusu metinler bir araya getirildi.”
Okuma serüvenini anlattığı yazısına “Ben ölünce okumadıklarıma kim üzülecek” gibi dikkat çekici bir başlık atan TURAN KARATAŞ ise şöyle diyor yazısının bir bölümünde:
“Bildiğim bir şey varsa, okudukça açlığımın arttığıydı. Çünkü her kitap bana yeni bir bahçenin kokularını getiriyordu. Gecelerimi yıldız yıldız çiçeklendiren, Erzurum’un soğuk kış gecelerini sımsıcak kılan nice kitaplarla okuma salonunda uykuyu erteleyip durdum. Kitaplığımı karıştırdıkça gözümü alamadığım, tadına doyamadığım, dönüp dönüp okusam dediğim kitaplarım var.”
2024 yılının başlarında edebiyat ve sanat konulu bir sohbetimiz esnasında kendisine bu kitaptan ve bu başlıklı makaleden bahsettiğim bir yazar büyüğüm, bu başlığı çok dikkat çekici bulmuştu. Hatta biraz hüzünlenmişti. Ömrümüzün önemli bir kısmını lüzumsuz konularla tükettiğimizden dem vurarak, hem okumak isteyip de henüz okumadığı kitaplar olduğundan, hem de yazmak isteyip de henüz yazmadıklarından bahsetmişti. Sonradan öğrendiğime göre o sıralarda kanser tedavisi görüyormuş. Maalesef bu sohbetin üzerinden yaklaşık altı ay sonra kaybettik kendisini. Henüz 63 yaşındaydı.
“Ben ölünce okumadıklarıma kim üzülecek?” sorusu, kanaatimce son günlerde izlenme rekorları kıran ve izleyenlerin çok beğendiklerini ve etkilediklerini belirttikleri Gassal dizisinin reklamında da kullanılan “ben ölünce beni kim yıkayacak” sorusundan daha önemli bir soru. Turan KARATAŞ, sorusunun cevabını adeta sorunun içinde veriyor ve buna kendisinden başka kimsenin üzülmeyeceğini ifade ediyor.
Hem ölüm döşeğinde hem de ölünce fark edeceğimiz, yaptığımız ve veya yapmadığımız birçok konuda hayıflanacağımız şeyler olacaktır mutlaka.
Hz. Mevlana, ‘Mesnevi’sinde buna şöyle değiniyor:
“Ölen kimse kuyudan çıkmış, o daracık matem yurdundan ferahlayıp geniş bir ovaya göçmüştür. Orası öyle bir doğruluk yurdudur ki su ve çamurdan kurtulmuş nur ile dost olmuştur. Artık o öldüğüne değil yanında getirdiği iyiliklerin ve güzelliklerin azlığına yanar.” -Mesnevi, V/1774-79-
Bu kapsamda hem Mevlana’nın sözlerini, hem Hemşire-yazar Bronnie Ware’in tespitlerini, hem de yazımızın başlığındaki cümleyi baz alarak, daha başka hangi sorular sorulabilir diye düşündüm ve 3 adet soru da ben eklemek istedim:
- Ben ölünce heba ettiğim yeteneklerim-potansiyelim ve gerçekleştiremediğim hayallerim için kim üzülecek?
- Ben ölünce hakkına girdiklerim ve helalleşemediklerim için kim üzülecek?
- Ben ölünce kazanımlarımın çoğunun dünyaya yönelik olmasına ve dünyada kalmasına kim üzülecek?
Sizin de konuyu düşünerek en azından bir soru eklemeniz faydalı olabilir.
Sonuçta tüm bu soruların tek bir cevabı var: Ben tabii ki!
Yunus Emre’nin o güzel ifadesi ile “Ömür bahçesinin gülü solmadan” varsa yanlışlarımızdan dönmekte ve iyiliklerimizi arttırmakta fayda var. Yoksa bizim keşkelerimiz ve bizim pişmanlıklarımız için üzülecek olan elbette yine biz olacağız.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Bülent 3 saat önce
Mehmet 9 saat önce
Cumhur 9 saat önce
aycan 10 saat önce
Fatih Öztürkoğlu 10 saat önce
Paylaşım için çok teşekkür ederim,
Mesut isen 10 saat önce
İnsan vakti ve imkanı bir arada bulduğunda değerlendirmeyi bilmeli.