Bu yazıyı geçmişte görev yaptığım gazetelerde yazdım.. Radyo ve televizyon programlarında da anlattım..
Geçen günlerin birinde de, kulakları çınlasın “Dostlar Divanı” üyesi ve Türk Sanat Müziği muhibbi Prof. Dr. Ümit Arınç hocamız; "Sami bey, üstat Yesâri Asım'la geçen bir hikâyeniz vardı. Okuyunca oldukça etkilenmiştim.. Bir daha paylaşsanız" deyince ben de hocamızın ricasına kayıtsız kalmayarak o yazımı tekrar güncelliyorum efendim..
*
1960'lı yılların sonları.. Bizim de haylâzlık zamanlarımız.. Okulu ağırdan aldığımı gören babam beni doğruca Çamlıca'da oturan amcamlara gönderdi ve ortaokul yıllarımı orada geçirdim..
O zamanki Çamlıca sanki cennetten bir köşeydi.. Her metrekaresi yemyeşildi.. Suyu nefis, havası lâtif, âsude bir yerdi..
Okuldan geri kalan zamanlarda her tarafı misler gibi kokan çamlıklarda özgürce dolaşıyordum..
Yine arkadaşlarla gezdiğimiz pırıl pırıl bir mayıs gününde, İstanbul asilzadesi olduğu her halinden belli, temiz giyimli, 60 küsur yaşlarında bir zat, bir ağaca sırtını vermiş, başını da hafif öne eğmiş, öylece oturuyordu..
Besbelli bir şeyler düşünüyordu..
"Kim ola ki, bu güzel yüzlü insan" diye kendi kendime sordum!..
Yaşlı adam bir müddet sonra gitti..
Ertesi gün yine geldi, daha ertesi gün yine..
Merakıma mucip olmuştu..
Onunla tanışmayı çok istiyordum..
Üçüncü gün kendimi toparlayıp, yanına gitmeye karar verdim!..
Evet, nihayet o beklediğim an gelmişti..
"İyi günler bey amca" dedim!..
Önce istifini bozmadı..
Sonra bana baktı ve kemâl-i edeple sordu: "Söyle yavrum, ne istiyorsun?.."
Ben bir şey istemediğimi söyledimse de o benim niyetimi anlamıştı..
"Beni merak ediyorsun değil mi" diye devam etti..
Okulumu, musikiyle alâkalı olup olmadığımı sordu..
Ben de kendime ait her şeyi anlattım bu yaşlı insana..
Ve sual sorma sırası şimdi bendeydi..
"Peki, siz kimsiniz bey amca?.."
Cevap verdi:
"Ben bestekârım evlâdım..
İsmim Yesari Asım.. Bu mevsimde buralara gelirim, bu güzellikleri temâşa ederim, Allah'a şükrederim!.."
Çok heyecanlanmıştım..
Çocuk sayılabilecek dünyam fevkalâde etkilenmişti..
Yesari Asım Bey'le birkaç gün daha sürdü muhabbetimiz..
Sonra ise bir daha görünmedi..
Anladım ki, bu insanlar bal arıları gibi..
Nerede çiçek var, oraya giderler..
Üstat bestekâr, balını almıştı ve aziz İstanbul'un en mutena köşelerinden Çamlıca'da kimbilir hangi unutulmaz bestesini yapmıştı..
Evet dostlarım; Üstat Yesari Asım Arsoy "Sazlar çalınır Çamlıca'nın bahçelerinde/.. Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık/.. Menekşe Gözler Hülyalı/.." gibi ve daha pek çok muhteşem bestelere imza atmıştır..
Fakat üstatla özdeşleşen bir eser daha vardı..
O şarkıyı da çok beğeniyordum, ama sözlerinin kimin için yazıldığını, bestesini kimin için yapıldığını bilmiyordum..
Yıllar önceydi..
Bir Ramazan gecesi televizyon kanallarının birinde sahur programı izliyordum..
Güzel sesli bir icracı o şarkıyı okumaz mı?..
"ÖMRÜM SENİ SEVMEKLE NİHAYET BULACAKTIR, YALNIZ SENİN AŞKIN İLE RUHUM SOLACAKTIR..."
Evet, bu unutulmaz hüzzam eserin güftesi, Fitnat Uyar'a, güftesi ise Yesari Asım Arsoy'a aitti..
Eseri okuyan sanatçı o programda açıkladı bu anekdotu..
Şarkı, güzel sözleriyle ve muhteşem bestesiyle muazzez Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) için yapılmıştı..
Meğer yıllardır o şarkıyı dinlerken boşuna haz duymuyormuşuz..
Nur içinde yat benim Çamlıcalı dostum..
Mekânın cennet olsun..
Merteben âlî olsun..
Allah (CC), seni Peygamberimize komşu eylesin..
Vesselâm..
.
Sami Özey, dikGAZETE.com
"Ömrüm seni sevmekle nihâyet bulacaktır,
Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır.
Son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır,
Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır."