Felemenkçe, “Levensgenieter”; “Her şeye rağmen hayatı seven, sevdiği şeyleri yapıp keyif alan, yaşam dolu kişiler”e deniyormuş.
Bizde de "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" cümlesi var şu ara.
Gerçekçi bir öngörü mü bilinmez.
Geleceğe dair ne konuşsak da ‘an'a aidiz.
Yalnız bu cümle, bana geçmiş aylarda yaşanan İstanbul depremini hatırlattı.
Evde geçirdiğim anları hatırlayınca “bir daha huzurla nasıl uyunur” diye düşünmüştüm; çünkü tüm haberler “En az 7 şiddetinde deprem”i aylarca bekledi durdu.
“Bir şeyi çok dillendirince kendini gerçekleştirir” denir ya, sonradan birkaç ilimiz ciddi sarsıntılar yaşadı.
Belki hala yaşamaya devam etseler de “corona virüs”, gündemi öyle bir değiştirdi ki şimdi de hayatımızın yeni faili küçük bir virüs oldu.
Her gün yüzlerce insanımızı kaybettiğimiz günlerde durumu hafife almak söz konusu değil.
Zaten her birimizin bir aydır pencere arkasında dünyayı seyretmesi endişemizi ortaya koyuyor.
Ancak virüse dair umutsuzluk aşılayan cümleler de her an farklı imtihanların beklendiği dünyada çok iddialı olsa gerek.
Bu virüs ne zaman bitecek, daha ne kadar kayıp vereceğiz belli değil.
Belli olan şeyse, geçecek.
Elbette kolay olmayacak, izleri hayatımızda devam edecek ama ne olursa olsun geçecek.
Bizi alıp götürse dahi geçecek.
Birileri mutlaka iyileşecek.
Sonra onlar da rahat etmeyecek.
Yeni gündemler olacak ekranlarda.
Başka dertlerle uğraşacak insan, dünya hali.
“İnsan kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyâmet,36)
Yani, imtihanlar devam edecek ama “hiç bir" kelimesi kadar da güçlenemeyecek.
Hayatta "asla" kelimesine hiç inanmadım.
“Allah, beni de affedecek mi” diye sorana, “Allah'a günahınla kibir mi yapıyorsun!” demişler.
Eskide güzel bir cümle var: “Gün doğmadan neler doğar.”
Kim bilir hangi umutsuzluk içinde izlediler yıldızları, dolunayı.
İnandığım en latif cümleyse; “Bu da geçer Ya Hû”.
Yukarıda minik bir şey paylaştım.
Onu, yeşil yaprağıyla beni selamlayışına dek fark etmemiştim.
Tohumsuz topraktı ne de olsa.
Şimdi, yaprakları çoğalmış, hayata tutunuyor.
“Beni kim sulayacak” demiyor.
“Yaşıyorum, beslenecek günlerim var!” diyor.
Havf ve Recâ arasındaki bu çiçeğin teslimiyeti huzur verici.
Kısası mı; “Ölüyoruz, demek ki yaşanılacak…”.
.
Betül Özey, dikGAZETE.com
Sosyolog/Psikolog