Medya Sanat Merkezi tarafından Bahariye Mevlevihanesi'nde düzenlenen "Mücerret Buluşmaları"nda, sanat üzerine konuşan karikatürist ve oyuncu Hasan Kaçan;
"Siz bir şey üretmezseniz sizin yerinize başkası yazar ve biz de içinde ne olduğunu bilmeden onu kuzu kuzu seyrederiz. Sanatla alakadar olmamız lazım. Çünkü sanat olmadan olabilemezsiniz" diyerek; özetle şunları söyledi:
“Bu sanat ürününü üreten bizlerin de, iç dünyasının hilesiz hurdasız olması lazım. Ben kendimi adam gibi beslemiş, iç dünyamı sağlıklı bir şekilde adam edebilme yolunda gayret gösterebilmişsem, sizinle olan muhabbetim sizin beyninizi, ruh sağlığınızı bozmayacak. İşte böyle yapılan sanat da insanda sağlıklı bir şey inşa edecek. Sahte ve ucuz malzemeden yapılan sanat ise her zaman bozacaktır. Bizim sağlıklı sanat ürünleri oluşturmamız lazım."
Türkiye’de, kültür-sanat hayatında kalite yerine tanıdık, arkası veya parası olanların ön plana çıktığını Hasan Kaçan’ın bilmemesi mümkün değildir.
Çünkü Hasan Kaçan, ‘Ekmek Teknesi’ne gelene kadar sıkıntılı süreçlerden geçmiş hatta ‘haşere ilaçlama’ işi yaptığı dönemde belediyeler de dahil, sanata-sanatçıya sahip çıkılmadığını, o anki işi dolayısıyla da kimsenin iş vermediğini seslendirmişti!
Dolayısıyla konuşurken geçmişi de düşünerek, “Sahip çıkacak kimsen yoksa dünyanın en kaliteli senaryosunu da yazsan; yüzüne bakmazlar” demek yerine, nabza göre şerbet verme minvalinde sözler sarfetmiştir!
O kadar çok örnek var ki; bakınız, rahmetli Ahmet Uluçay, çantasında senaryolarla neredeyse gittiği her kapıdan geri çevrilmiş, “Ödül alacak senaryo” dediği, ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ filmini, Ezel Akay’ın vesile olmasıyla, zorluklar içinde amatör oyuncularla çekebilmiş, profesyonel yapımcı şirketlerinin burun kıvırdığı film, ödüller almıştır!
Aynı şekilde, kendisi bir oyuncu olan Aytaç Ağırlar, senaryosunu yazdığı ‘İncir Reçeli’ni çekebilmek için görüştüğü hiçbir yapımcı-yönetmen olumlu bakmamış fakat Aytaç Ağırlar, banka kredisiyle filmi çekmiş ve o da ödüller almıştır.
Sadece senaryo açısından bakmamak lazım, hayatın her alanında bu durum vardır!
En kalite şiir, roman, hikâye veya tarih kitabı yazacaksınız, yayıncıya vereceksiniz hemen basacak!..
Yok öyle…
Kaliteli olmasına, iyi tarihçi olmanıza gerek yok hatta hiçbir şey bilmenize de gerek yok!
Sizi tavsiye edecek bir siyasetçi, bürokrat, belediye başkanı bulursanız; yayınevi sizin adınıza kitap yazdırır, yayınlar…
Türkiye’nin en bilinen gazetesinde köşe yazarı da olabilirsiniz… Sadece o gün ne yazmak istediğinizi söylersiniz, gazetenin teknik servisi, editörüyle, musahhihiyle sizin adınıza yazarlar!..
Örnek mi istiyorsunuz; hayatını kütüphanelerde, tarih kitapları sayfalarında tüketen ve gerçekten konusunda uzman olan bir kişinin kimse yüzüne bakmazken, tarihin yüz karası bir örgütün adamı, eline verilenleri televizyonlarda okur ve böylece herkese “tarihçi” gösterirler!..
Yakın zamana kadar devlet televizyonu da dahil, vitrine çıkarılan, kendisi “Kudüs turları” düzenleyen Talha Uğurluel, son dönemdeki “en bilge tarihçi” olarak sunuldu insanlara…
FETÖ’cüleri yurtdışına kaçırdığı daha önce haber olmasına rağmen, örgüte üyelikten tutuklanmasa, o çenebaz hala “bilge tarihçi” olarak televizyonlarda kıçını-başını oynatıyor olacaktı!
Eskiden padişahları, kralları, sultanları şiirlerle methedip, yalamaktan başka bir şey yapmayanların, yetimin hakkı olan hazineden verilen altınlarla sefa sürdüğü gibi; İbrahim Tatlıses’e tapınan bir aparatçı da şairlerin, şiirlerinin bazı bölümlerinden alıntı yapıp, kendisi yazmış intibaı oluşturarak; FETÖ sayesinde sağcı-solcu belediye farketmediği gibi her türlü mekanda arzı endam ettirilerek ‘büyük şair’ diye yutturulan Bedirhan Gökçe gibi adamlar, ‘ciğerinden kalemine kan çeken’ şairlerin ismiyle yan yana anılmaya devam edecekti!
Soruyorum; torpilli olanlara en kötü ihtimalle mansiyon ödülü verilen belediyelerin açtığı roman-şiir, hikaye yarışmalarında kaliteli eserlerin ödül aldığını gören-bilen var mı?!
Hasan Kaçan, yukarıdaki sözleri söylerken; ‘Ekmek Teknesi’nde beraber oynadığı Ahmet Yenilmez ise; “Bugün canınız yansın istiyorum” başlıklı yazısında, merhum Hasan Nail Canat’ın kızı Hale ve Mustafa Miyasoğlu’nun oğlu Eren(!)’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gösteri Sanatları Merkezi’nde çalışırken, oranın ‘dağıtılıp, kapatılma yolu’ seçilerek, çalışanların başka işlere gönderilmesi ya da işsiz kalmalarını gündeme getirerek, kendince ‘çocukları’ savundu!..
Yenilmez’in yazdıkları; Miyasoğlu’nun vefatından sonra, “Miyasoğlu ile iki günde bir görüştüğünü, yıllardır dost olduğunu, kitaplarının hepsini okuduğunu yazan biri; kitaplarının isimlerini yanlış yazdığı gibi, yazdıklarının hiç biri de doğru değildi” şeklinde eleştirdiğim yazıyı hatırlattı bana!..
Hasan Nail merhumu tanırdım fakat Mustafa Miyasoğlu ile uzun yıllar aynı semtte oturdum; evine girip çıktım. Çalıştığım gazeteye en az haftada bir gün gelirdi.
Dolayısıyla, Ahmet Yenilmez’in yazdıklarını görünce Miyasoğlu’nu tanımadığına inandım.
.
Ahmet Yenilmez’e göre, tiyatrocu ve yazar Hasan Nail Canat’ın kızı ile romancı yazar Mustafa Miyasoğlu’nun oğlu; babalarından dolayı kültür-sanata yönelik önemli yerlere yerleştirilmeliydi!
Hatta babaları tanınan bütün çocuklar, torpille bir yerlere gelmeliydi!..
Yerleştirilsin de; adalet, hak-hukuk ne olacak?!
Mehmet Akif’i oynamakla, Mehmet Akif gibi olunmayacağından;
“Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek” diyen Akif’in doğruluk ve ahlâkını anlayabilmek zaten adalet ve haktan yana olabilmektir!..
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sitesinde, senaryo ve ilk kitap yazanlara bakanlığın destek verdiği açıklanıyor.
İlk kitabını yazan, destek alabilmek için kendisi başvuramıyor.
Bir yayınevi müracaat edecek, desteği alacak ve bakanlığın verdiği sürede de kitabı yayınlayacak!..
Demek isteniliyor ki; “ilk defa kitap yazacak olanlar, sizi öne çıkaracak etkili ve yetkili(!) birini bulun ve telefon etsin yayıncıya, her türlü kitabın basılsın!” Bulamazsan boşuna uğraşma git amelelik yap!..
Neticede; Ahmet Yenilmez, “bizden olanlara sahip çıkalım, olmayanlar bize ne?!” kafasında giderken; Hasan Kaçan da kültür bakanı adına konuşuyor sanki!..
.
Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com
Twitter: @alimevlutkaya