Ölümle GGM arasında Kafkas ve Uygur Mülteciler
Bu yazıyı halkımın aristokrat diliyle yazmaya çalıştım. Meseleleri sağduyulu ele almak, bütün detaylarıyla irdelemek kabiliyetini kaybetmesem de olayları mantıksal düzleme oturtmak zor.
Mülteci Hakları Derneği, birçok Kafkasyalı dernek ve vakıfla birlikte, Türkiye’deki Kafkasyalı mültecilerin durumu hakkında, hukukçu Muhammed Tuğrul Keçeci’nin kaleme aldığı bir rapor yayınladı.
Raporun giriş kısmında, yapılan mülakatlardan birinden alıntı şu cümle yer alıyor: “İkametimi yenilemeye gittiğimde 8 yaşındaki çocuğumun G-87 kodu olduğunu öğrendim.”
G-87 kodunun terör zanlısı kişiyi işaret ettiğini belirteyim ve şimdilik bu cümleyi, bütün dehşet vericiliğiyle buraya, yazının başına bırakayım.
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu “Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.”
2/10/2014 tarihli ve 29153 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu Yönetmelik kapsamında hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez."
Mültecilerin hukuki durumuna dair 28/7/1951 tarihli Sözleşme'nin (Cenevre Sözleşmesi) 33. maddesi şöyledir (Cenevre Sözleşmesi, 29/8/1961 tarihli ve 359 sayılı Kanun'la onaylanmış; 5/9/1961 tarihli ve 10898 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir):
“1. Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade ("refouler") etmeyecektir.
Evet uluslararası sözleşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti yasaları konu hakkında böyle diyor.
Bahsettiğimiz insanlar kim?
Uygurlar ve Kafkasyalı mülteciler.
Herhalde bu yazıyı okuyanlara Çin tarafından iadesi talep edilen Uygurların, nasıl bir terör yaftasıyla damgalanmış olduğunu anlatmaya gerek yoktur.
Elbette, birinci Çeçenya savunmasından bu yana Türkiye’ye gelen Kafkasyalıların da Rusya tarafından neden damgalandığını anlatmaya da…
Hepimiz gerçekte ne olduğunu biliyoruz. Kafkasya’nın tamamında süren bir baskı yönetiminin, özellikle Çeçenistan, İnguşetya, Dağıstan bölgesinde daha görünür biçimde insan hakları ihlallerine dönüştüğünü defalarca anlattık.
Hatta buna dair bir “Kafkasya İnsan Hakları İzleme Portalı” (kafhak) kuruldu. Yüzlerce saati bulan işkence kayıtları burada, bütün gerçekliğiyle duruyor.
2021 yılında Çeçenistan’da, çoğunluğunun yaşları 17 ila 21 arasında değişen 500’ün üzerinde genç erkeğin kaybedildiğini insan hakları kuruluşları rapor etti.
Bunların bir kısmı işkenceyle öldürüldü.
Bir kısmının akıbeti bilinmiyor. Yine ‘twitter’ı kontrol ederseniz #chechenlivesmatter etiketiyle atılmış twitlerde muhaliflerin akrabası olmak gibi bir suçları olan kadın, çocuk, kanser hastası ve engellilerin hapsedildiği, işkence gördüğü ve özellikle kadınların cinsiyete dayalı eziyetlere maruz kaldıklarını görebilirsiniz.
Yani karşıdaki güç, sizin suçlu olup olmadığınıza bakmıyor. Eğer bir muhalifle aynı soy adını taşıyorsanız, onu hayatınızda hiç görmemiş olsanız bile, bu işkence görmeniz için yeterli sebep sayılıyor. Erkin onaylamadığı bir cümle etmiş olmanın faturası, bütün bir sülaleye kesiliyor.
Sakalınız, telefonunuzdaki bir müzik veya sadece Kafkasyalı oluşunuz sizi sakıncalılar grubuna sokabiliyor.
Hal böyleyken, yaşamından, çocuklarının geleceğinden endişe eden insanlar çareyi kaçmakta buluyorlar.
Kim olsa daha farklı bir şey yapmaz aslında.
Her gün, sakalı taze çıkmış 19 yaşında oğlunuzun birinin gözüne batabileceği veya Ukrayna’ya gönderilmek için alıkonulup, zorla gönüllü yapılabileceği endişesiyle yaşayamaz kimse.
Bu mültecilerin bir kısmı da elbette Türkiye’de bulunuyor. 150 yılı aşmış bir kardeşlik hukuku, kültürel yakınlık, İslam gibi faktörler, Türkiye’yi daha dost algılamalarına sebep oluyor Çeçenlerin.
Geldikleri ilk günleri hatırlıyorum, Fenerbahçe’de, Ümraniye’de nasıl kötü koşullarda var olmaya çalıştıklarını…
Savaştan çıkmış çocuklar ve kadınlar. Yaşlılar, engelliler…
Birçok akrabasını Rusya’nın kurşunlarıyla, sapık askerlerin işkencelerinde kaybetmiş, tepesine bombalar yağmış bu insanların, bugün hala ikamet izni sorunları var.
8 yaşında, belki doğduğu gün Rusya tarafından terörle damgalanmış çocuklar, engelli kadınlar…
İnterpol’e Rusya ve Çin tarafından G- 87 kodu ile bildirilen insanların yüzde 99’u masum.
Sürekli yanlış bildirim yapıldığını bilmeyen yetkili yok.
Buna rağmen bu kod, el kadar çocuk için bile ciddiye alınıyor.
Söz konusu raporda Kafkasyalı mültecilerin şu anki durumu anlatılıyor.
İçler acısı.
Hiçbir suçu olmayan, kendi halinde bir Çeçen, havaalanındaki memur sakalını terörist sakalına(!) benzettiği için iade edilmek istendiğini, binbir çaba ile üçüncü bir ülke olan Fransa’ya geldiğini ve Fransa’da hiçbir engelle karşılaşmadığını anlatıyor.
Bir engelli kadın, kimi geceler polislerin eve baskın yaptığını, herkesi toplayıp, geri gönderme merkezlerine götürdüğünü anlatıyor.
Artık psikolojileri o kadar bozulmuş ki korkudan evlerinden çıkamaz olmuşlar.
Geri gönderme merkezlerine alınanların nerede olduğu bilinmiyor.
Avukatlarına “burada yok” deniyor.
Kendimi 12 Eylül sonrasında gibi hissediyorum yazarken.
18-19 yaşında genç erkekler, Cuma namazına gidip, cami önünde alıkonuluyor, geri gönderme merkezlerine götürülüyorlar, suçlarının ne olduğu bilinmeden.
Veya şöyle örnekleyeyim; ben bir Kafkas mülteciyim, biri beni gasp etti, yaraladı ve olay, polise intikal etti.
Mağdur olmama bakılmaksızın suça karıştığım için iade edilebiliyorum.
Ben böyle bir durumda, işkenceyle öldürülme ihtimalim kesin olan bir ülkeye iade edileceğime, aldığım yarayla ölmeyi de tercih edebilirim.
Maruz kaldığım her kötülüğü, acıyı sineme çekmek zorunda kalabilirim.
Bu o kadar korkunç ki…
Üstelik bu mülteciler arasında Avrupa dereceleri almış sporcu çocuklar, sanatçılar var.
Tarih, Kafkasyalıların gittikleri her ülkedeki sayısız faydasını, sanatçıları, devlet adamlarını, askerleri yazıyor.
Bugün Kafkasyalı mültecilerin, bırakın bu ülkeye hizmet etmesi, vergi vermesini, bu ülkede nefes alması bile istenmiyor.
Yasalara rağmen istenmiyor.
Merak ediyorum:
Neden?
Günlerdir düşünüp duruyorum, makul hiçbir şey aklıma gelmiyor.
Eğer bir suç varsa elbette cezalandırılmalıdır. Fakat anaokuluna, ilkokula gitmesi engellenen çocukların suçu ne olabilir?
8 yaşında, sakıncalı damgası yemiş bir çocuğun günahı nedir?
Hastanelere kabulü bile sorun olan hasta insanların suçu nedir?
Bu insanlardan nefret mi ediliyor?
Yasalar neden uygulanmıyor?
Ben bunların cevabını ve sebeplerini merak ediyorum.
Yazıyı, duygularımı kalbime kilitleyerek yazdım. Bu son satırlar da ona ait olsun.
Halkım 400 yıldır acı çekiyor. Kendi topraklarında, kendi kültürüyle, kendini yönetmek gibi bir isteği olduğu için.
Öldürülüyor, işkence görüyor.
Mühendis, mimar, öğretmen, çiftçi olmak, huzur içinde ailesini kurmak, yaşamak gibi basit bir isteği var benim halkımın.
Yaşamak arzusu çok görülmüş bu çocukların halasıyım, bu yaşlı insanların yeğeniyim, kızıyım, kardeşiyim.
Ve bütün bu olanlar beni sarsıyor.
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak, akrabalarıma layık görülenler beni hırpalıyor.
Yetkililerin en kısa zamanda bütün bu sorunları çözüp, bu trajediyi sonlandıracağına inanıyorum…
.
Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com
Raporu okumak isteyenler için link bırakıyorum:
https://www.kafkasder.org/uploads/yazi/Kafkas_Raporu.pdf