ÖLÇÜLERİ YANLIŞ OLANLARIN BÜTÜN ÖLÇÜMLERİ YANLIŞTIR!
O dönem, üç harfli marketlerin olmadığı, veresiye defterleri ile ünlü mahalle bakkallarının olduğu dönemdir. Yaşlı adamın eşi, evde tereyağı yapmaktadır ve bir kiloya tamamlanınca mahallenin bakkalına götürüp satmaktadır. Evlat vefasızlığına maruz kalmış ve başka kimsesi olmayan bu garipler, geçimlerini bu şekilde sağlamaktadırlar. Bakkal, yaşlı adamın -tam bir kilo olunca- getirdiğini söylediği bu tereyağını ilk birkaç sefer tartmadan alır ve ödemeyi yapar. Fakat o gün “şunu bir tartalım” der ve 900 gram geldiğini görünce biraz da haddi aşarak, yaşlı adama bunun hesabını sormaya kalkar.
Yaşlı adam, utana-sıkıla ve başını öne eğerek, bakkalı sorduğuna pişman eden şu cevabı verir;
-Evladım biz terazide tartı olarak, sizden aldığımız bir kilo şekeri kullanıyoruz.
Çoğumuz, başkasından aldığı ve yanlış olduğunu bilmediği ölçülerle hareket eden ve bunun farkında olmayan bu yaşlı adamla aynı durumdayız. Bu yanlışı bilerek yapanlarımızın ise “vay haline”!
M. Selahattin Şimşek’in “Ölçüleri yanlış olanların bütün ölçümleri yanlıştır” sözü, bu konunun önemini çok güzel ifade ediyor. Çünkü ölçüler ve tartılar insan aklının ve ahlakının gelişmesinde çok önemli rol oynuyorlar. Bu nedenle neyi neyle ölçtüğümüz, üzerinde hassasiyetle düşünülmesi gereken bir konu.
İnsanlığı, dostluğu, sevgiyi, başarıyı, faydayı, gelişmeyi, ilerlemeyi yanlış ölçülerle ölçtüğümüzde sorunlarımız da o ölçülerde artıyor. Örneğin, bir yandan “Yaşadığı, bu yaşanabilir gezegeni” yaşanmaz hale getiren insanoğlunun evrende başka bir “Yaşanabilir Gezegen” bulabilecek bir ilerleme kaydetmesi müspet bir gelişme sayılabilir mi?
Diğer bir örnek için sevgi ile ilgili bir söz geliyor aklıma. Büyük mütefekkirimiz Prof. Dr. Nurettin Topçu’nun da feyz aldığı alim Abdülaziz Bekkine hazretleri çok güzel ifade etmiş: Her şeyin tartısı vardır. Sevginin tartısı fedakârlıktır. Fedakârlık etmeyenin sevgisine inanılmaz.
Günümüzde hiçbir fedakârlık yapmadan, büyük aşklar, büyük başarılar ve mutlu beraberlikler yaşamak isteyenler çoğunlukta. Bencillik bununla da kalmıyor, kendisinin yapmadığı fedakarlığı karşısındakinden bekleyenler de var.
Ölçü ve Ölçme konusu, bir kitabı dolduracak kadar kapsamlı bir konu. Ben bu yazıda yanlış ölçüler kullandığımız birkaç konuya değinmek istiyorum:
“Kapalı kapı yoktur, yanlış anahtar vardır” diyor Hz. Mevlana. Bu güzel söz de kanaatimce bir “ölçü” barındırıyor. Çünkü anahtar deliğinin ölçülerine uymamasıdır o anahtarı yanlış yapan.
Her şeyin sahibi-yaratıcısı olan Allah cc, ölçüm sistemlerimizin de yaratıcısıdır. Bazı insanlar, garip bir şekilde onun yarattığı ölçülerle onu ölçmeye kalkıyor ve bu yanlışın, o insanların ruhlarında sorunlara yol açması da kaçınılmaz oluyor. Ayrıca evrende milimetrik ölçüler ve kusursuz bir denge söz konusu. Üstelik bu ölçüler tam da gerektiği kadar. Zaten ilahi mesajda “her şeyin bir ölçü ile yaratıldığı” belirtiliyor.
Bilim insanları, bizim güneş sistemimizde yaptıkları sadece bir milimlik değişiklik simülasyonunda, evrenin tam bir kaos halini aldığını deneyimlemişler. Yer çekimi kuvveti daha az olsa evrenin büzüşerek bir topa dönüşeceğini, daha fazla olsa bütün yıldızların paramparça olacağını tespit etmişler.
“3 Cisim Problemi” olarak adlandırılan ve son günlerde konu edildiği dizi ile de çok popüler olan teori bile her şeyin bir ölçü ile yaratıldığını kanıtlıyor. Çünkü, Henri Poincare (1854-1912) adlı büyük matematikçi, evrende bir örneği olmayan “üç cisimden oluşan bir kütle çekim sistemi”ni ifade eden denklemin analitik çözümünün olmadığını ispat etti. Bu nedenle bu problem, üç cisim problemi olarak anıldı ve kaos teorisinin başlangıç kuramı olarak kabul edildi.
Diğer yandan bütün değerlerin maddiyatla ölçüldüğü zamanlardayız. Küçük Prensin, kitaptaki şu serzenişine kulak verelim: Büyüklere “Kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerde saksılar çatısında kumrular vardı.” dersen bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi fakat “Bir milyonluk bir ev gördüm” deyin bakın nasıl “Aman ne güzel ev” diye haykıracaklardır.
Küçük Prens çok haklı, güzelliği, başarıyı ve mutluluğu rakamlara indirgeyerek, mal, mülk, para, mevki ve şöhret ile ölçmek çağdaş insanın en önemli zaafı.
İnsanları da bu yanlış ölçülerle değerlendirdiğimizi Monteigne, “Denemeler” ismini verdiği eserinde şöyle ifade ediyor:
“Ne tuhaftır ki varlıklar içinde kendi değerleriyle ölçülmeyen sadece bizleriz. Bir atı güçlü ve çevik olduğu için överiz, kuşamıyla değil. Bir tazı koşmasıyla övülür, tasmasıyla değil. Bir kuş kanadıyla övülür, püskülleri, çıngıraklarıyla değil. İnsanı da kendi değeriyle ölçmeli, unvanı, malı mülkü, süsü püsüyle değil"
Zaman konusunda farklı bir ölçü kullanan merhum şairimiz Cemal Safi, “Gönülden gördüğüm takvime göre, aldığım her nefes bir gün sayılır” derken, Büyük alim İbn-i Haldun’un ölçüleri ise şunlar: Bekleyince yavaşlar, Gecikince hızlanır, Üzülünce can yakar, Mutlu olunca kısalır, Acı çekince bitmek bilmez, Sıkılınca uzar.
Bazen de mesafeleri metre ile ölçmenin bir anlamı olmuyor. Aynı şehirde, aynı evde, hatta aynı odada olup da birbirimizden yıldızlar kadar uzak olabiliyoruz.
“Yönetim” gerektiren bütün konular için de çok önemlidir “ölçmek”. Çünkü ölçemediğimizin kontrolünü yapamayız, kontrol edemediğimizi ise yönetemeyiz.
Bu konunun insan sağlığına olan etkisini de şu çok ibretlik eski zaman hikayesinden öğrenelim:
Yüzünde her geçen gün daha fazla kızarıklık ve yanma hisseden, gözlerde şişme ve pörtleme başlayan, üstelik şiddetli baş ağrıları çeken hali vakti yerinde bir adama, muayene sonrası fazla ömrü kalmadığı söylenir. Adam, bir süre bunun üzüntüsünü yaşar fakat daha sonra kalan ömrünü daha iyi yaşamaya karar verir.
Gardırobunu yenilemeyi de düşündüğü için bu sefer, paraya kıyar ve yörenin en iyi terzisine giderek yeni elbiseler sipariş verir. Terzi, gömlekler için boyun ölçüsü aldığında 42 olarak not alır. Adam “benim gömleklerim daha önce hep 40 olarak dikildi, ölçüyü doğru aldığınıza emin misiniz” diye sorduğunda, terziden onu şok eden şu cevabı alır:
- Olur mu efendim, siz 40 ölçü ile gömlek giyerseniz başınızda ağrı, yüzünüzde yanma hasıl olur. Ayrıca gözleriniz de çok zarar görür.
Gelin daha fazla gecikmeden kullandığımız ölçüleri bir gözden geçirelim. İyilik, Adalet, Merhamet, Dostluk, Sevgi, Başarı, Mutluluk ve daha birçok hayati öneme sahip kavram için hangi ölçüleri kullanıyoruz bir bakalım. Ve şu soruyu mutlaka soralım kendimize:
- Biz bu ölçüleri nasıl edindik, bize dayatılan ölçüler var mı, varsa onları kim, niye dayatıyor?
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Ahmet Reşat SAKARYA 6 ay önce
Hüseyin 6 ay önce
cüneyt tüzel 6 ay önce
Nigar Özel 6 ay önce
Selda 6 ay önce
Timur 6 ay önce
Mesut İsen 6 ay önce
Yıldıray Yıldız 6 ay önce
Harika bir yazı olmuş kaleminize sağlık
Nuh 6 ay önce
Ali Yıldırım 6 ay önce
Rahmi 6 ay önce
Ozgur 6 ay önce
İbrahim Sancar 6 ay önce
Feridun 6 ay önce
Mehmet Şakir 6 ay önce
Selman olmuştur 6 ay önce
Şaban Ünsel 6 ay önce
Lütfü 6 ay önce
Eyyüp Yılmaz 6 ay önce
İbrahim Berk 6 ay önce
aycan 6 ay önce
Kalemine sağlık
Her şeyin tartısı vardır. Sevginin tartısı fedakârlıktır. Fedakârlık etmeyenin sevgisine inanılmaz.
Mehmet 6 ay önce
Haleti Ruhiye 6 ay önce
► Onlar insanlardan ölçüp aldıklarında tamamen/eksiksiz alırlar.(83/Mutaffifîn 2)
► Onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltir (zarara uğratırlar.)(83/Mutaffifîn 3)
► Bunlar, diriltileceklerini düşünmüyorlar mı?(83/Mutaffifîn 4)
► Büyük bir gün için.(83/Mutaffifîn 5)
► O gün insanlar, âlemlerin Rabbi için ayakta duracaklardır.(83/Mutaffifîn 6)