USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

O anekdotu sakince yere bırak

06-12-2020

“Her şey neye layıksa ona dönüşür”

Bir cocukla kaç saat sohbet edebilirsiniz?

Bu çocukluğunuzun nasıl geçtiğine bağlı.

Bir yetişkinle ne kadar sohbet edebilirsiniz?

Sizi dinlediği kadar.

Hayatın hafiflediği günlerden geçiyoruz sade kalakaldığımız…

Üstüne basa basa geçiyor günler, üstüne bastıklarımız kadar basılıyor üstümüze...

Altını çizdiklerimizce çiziliyoruz.

Çok kitap okumuş adamlar konuşuyor; toplasanız üç cümle.

Birilerinin hiç sesi çıkmıyor; “bu bir kitapta yazıyordu” diyorsunuz.

İçimizle baş başa kaldığımızda, yalnızlık hissettiğimizde, varoluşun bir nesne için de bir insan için de geçerli olduğunu anlıyoruz ve içinde ne varsa bütün olgunluğuyla bütün kemalâtıyla ortaya çıkarıyor bizi.

Hüzünlü ruhlar üretiyor ana haber bültenleri…

İhtiyacımız olmayan her şeyi  aldığımız…

Ve ihtiyaçlarımızdan uzaklaştığımız reklamlar giriyor araya.. 

Unutmak için içecekler, paralarını önce ödesinler” diye yazılı Fransa’da bir barda!

Doğuyu ve batıyı daha net görüyoruz.

Batı, artık vaadettiği cenneti, dünyada oluşturamayacağını anladı; işin tuhafı bunu doğu da anlayacak!

Israrla anlamak istemese de son yüzyıllarda… 

Israrla yavaşlamaktan korksa da…

Yavaşça geldiğini…

Cennetten geldiğini...

Haller sirayet ediyor.

Eskiden sığır sürü sahipleri, sürüleri birbirinden ayırmak için üzerlerine marka basıyordu.

Şimdi gururla taşıdığımız…

Hayatı ıskaladığımız.

Şiirden zevk almayı öğrenmemiz gerekiyor.

İradi sadeliği farketmemiz…

Farkettikçe hangi markaları taşıdığımızı, hangi güruhta olduğumuzu, nerede durduğumuzu bileceğiz.

Meşguliyetlerimize dönüşüyoruz diye…

İyi hayat rikkati, edebi ve anlayışını yitirdik diye…

Olduğumuz gibi olduğumuzda ortaya çıkandan memnun değilsek, olmadığımız gibiye dönüşmek yerine.

Bu postmodernist çağda kölelere dönüşmüşken…

Çiplerden neden korkuyor olabiliriz!

İnanamama çığlığı atıp durduğumuz bu haller, ölümle yüzleştiğimizde neden artıyor!

Sorular büyük, cevaplar aciz…

Herkes kendi özünü bilir.

*

Çocuklarımızı korkuturken, yetişkinlerle samimiyetsizken kibrimiz pişmanlığa dönüşüyor, mahviyetimiz korkuya…

Sonra acizliği hatırlatan bir şey oluyor ve panik-kaos-intihar-şiddet bir ağlamaklı hal.

O cocuğa o yetişkine bürünüyoruz.

Boşluk gitgide büyüyor…

Planlar yapıyor birileri ve güç dediğimiz bela, bir yaprak gibi rüzgarda…

Alıp savuruyor kitleleri.

Niyetler, Allah’ın izninden geçer.

Gürültünün içindeki cılız sesi işittiğimizde…

Büyük çarkın değil çıkrığın ehemmiyetini de anlarız.

Birileri yüzünden değil, bizzat benim yüzümden dünya böyle! 

Hayat; benim, sevdiklerimin hayatından daha önemli değil çünkü; yazık!

Huzursuzluğumuz hazırsızlığımız”

Sahip olmakla sınanan insanın son perdedeki oyunu, boş-beleş işleri ayyuka çıkardığımız, paçamızı kurtarmak için çabaladığımız, ehemmiyetsiz gördüğümüz ne varsa, aynada gördüğümüz, yolumuza çıkanlar.

Kesinlikle yapmam” dediğimiz ne varsa yaptık!

Şimdi akışın içinde direnen varlıklara dönüşmüşken, burnumuzun sürtülmesine, kıvranmamıza şaşırmıyorum. 

Şaşırdığım, bilincin perde perde, katman katman olması…

Şaşırdığım, şaşkınlığımız…

Layık olduğumuza dönüşeceğiz.

Bir matematik probleminin zihni yakması gibi değil.

Suyun akışı, güneşin doğuşu, toprağa büründüğümüz gibi hem de…

Kader, yetinmeyi bildiğimizde bize başka şekilde bakar. 

Şadi olmak için, razı olmak gerek.

Tarımdan sanayiye, sanayiden iletişime geçişlerden hala kendimize gelememişsek çok da şey yapmamak gerek.

Hangi gezegene gitsek üzüntüyüz.

Yattığım yerden yazıyorum üstelik; doğrulsam mide bulantısı.

Eskiler demiş ki; “böyle olur şöyle olur deme, tecelli eder”.

Kalplerin mutmain olduğu çağlara özlem ve hayretle ...

Fark edişlerini, ahkâmlarını, bilgisini, tecrübesini hayatında görmediğiniz kimseye inanmayın!

Bu “anekdot”un “sakince yere konma vakti”dir.

Bırakıyorum.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?