Geçen hafta Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesinden öğrencilerin oluşturduğu Bilim Tarihi ve Teknoloji Öğrenci Topluluğu’nun organizatörlüğünde yapılan, ilk saati kitap okumak ve ikinci saati kitap okumanın faydaları ile ilgili sohbet etmek olan bir etkinliğe davetliydim. Topluluk, “bilim tarihi serüveni atölyeleri” ve “TÜBİTAK destekli projeler” gibi birçok faydalı çalışma yapmış.
Etkinlikte konu ile ilgili bir konuşma yapmam istendiğinde, bu etkinliğin önemini vurguladıktan ve organize eden ekibi tebrik ettikten sonra ilk yaptığım şey, etkinliğin eksiklerine değinmek oldu.
Eksiklerden kastettiğim kalem ve kağıttı.
Bir okuma etkinliğinde kitabın yanında mutlaka olması gerektiğini düşündüğüm şeylerdi bunlar.
Kitap okumanın en önemli faydasının kelime dağarcığını geliştirmesi olduğunu ve ne kadar çok kelimevarsa haznemizde, o kadar düşünebileceğimizi ve o kadar hayal kurup, o kadar fikir üretebileceğimizianlattım.
Bu sayede, insan ilişkilerinde daha iyi olabileceğimizi, yaptığımız iş ne olursa olsun onu daha iyi yapabileceğimizi ve hayatımızı daha iyi ve daha mutlu yaşamamıza çok olumlu katkıları olacağını belirttim.
Kitap okumak “başarı” kelimesinin olmazsa olmazlarındandır.
Fakat nasıl midemiz için olur-olmaz her şeyi ve çok fazla miktarda tüketmek zarar veriyorsa, zihnimiz ve hafızamız için de aynı hassasiyet gerekir.
Ve “kelime dağarcığımızın gelişmesi” için mutlaka seçici olmamız, edebi değeri olan metinleri okumamız çok önemlidir. Çünkü günlük konuşma dili, 500 kelimeyi geçmemektedir ve okumamız gereken metinlerbunun çok üzerinde bir kelime miktarı ile yazılmış olmalıdır.
Maalesef günümüzdeki popüler kitapların çoğu bu konuda yetersiz kalıyor.
Bu yüzden, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halit Karay, Oğuz Atay gibi dilimizi çok iyi kullanan ve kullandıkları kelime sayısı 10 bin adedi aşan yazarların mutlaka okunması gerekiyor.
Bunları anlattıktan sonra şu üç maddeyi de sıralayarak “kalem ve kağıdın eksik olması” konusunu açıklığa kavuşturmuş ve tatlıya bağlamış olduk:
1- Kitaplar düşünerek okunmalı. Çünkü aynı anda yapılabilen nadir şeylerdendir okumak ve düşünmek.
2- Kalem ve not defteri ile notlar alınmalı. Önemli görülen kısımların altı çizilmeli. Kitabın, “okunduğu belli olacak kadar deforme edilmesi” gerektiği bile söylenebilir.
3- Hızlı Okuma Teknikleri “çok gerekmedikçe” kullanılmamalı. Tam tersine yavaş okunmalı ki daha çok istifade edelim. (Sesli kitap ve elektronik kitaplar yerine mümkün olduğunca basılı kitaplar tercih edilmeli).
Biz yetişkinler böyleyizdir. Kolay kolay beğenmeyiz. Çocukların ve gençlerin ya da ekip arkadaşlarımızın yaptıkları iyi şeyleri överken bile “olmuş ama tam olmamış” gibi bir cümleyi konuşmamıza eklemeden yapamayız.
Ve bu tür “olumsuz geri bildirimler” konusunda benim yaptığım gibi ayrıntılı bir açıklamayı yapmayan yetişkinlere de çok sık rastlarız.
Amacımız elbette ki daha iyisidir ve niyetimiz elbette ki iyidir. Sadece bir zamanlar bizim de bir çocuk, bir ergen, bir genç, bir öğrenci ya da mesleğimizde henüz bir çırak olduğumuz dönemleri unuturuz çoğu zaman.
O günün akşamında Küçük Prens’in “Büyükleri hoş görmeli çünkü onlar bir zamanlar çocuk olduklarını unutuyorlar.” sözü ile karşılaştım bir paylaşımda. Bu sayede tekrar okumaya karar verdim.
Büyüklerin, ebeveynlerin ve yöneticilerin bu, “insanlık kadar eski halleri” hacmi de, ismi de küçük fakat içerdiği hayat dersleri ile çok derin bir kitap olan Küçük Prens’te yoğun bir şekilde işlenmektedir.
Fransa’da yapılan bir oylamada “20. yüzyılın en iyi kitabı” seçilen Küçük Prens, “Kutsal kitaplar”dan sonra en çok dile çevrilen (250 dil ve lehçe) ve tüm zamanların en çok okunan kitabıdır aynı zamanda.
İçinde bir Türk gökbilimciden bahsedilen bölüm, kitabın önemini yakın tarihimiz açısından daha da arttırmaktadır.
İsmi önce bir çocuk kitabı olduğu hissi uyandırsa da okuyanlar onun aslında daha çok büyükler için olduğu konusunda hemfikirdir.
100 sayfalık bir kitap olmasına rağmen içindeki özlü sözlerin sayısı nerede ise kitabın sayfa sayısına yakındır.
Çok paylaşılan sözlerdir bunlar.
Genelde tekrar tekrar okuduğunu ve her yıl en az bir kere okunması gerektiğini söyleyenler çoktur. Bunun sebebi kanaatimizce, bir çocuğun gözünden büyüklerin davranışlarına yönelik ilginç ve doğru tespitlerin yer alması ve okuyan yetişkinin içindeki çocuğu ortaya çıkarmasıdır.
Ben de mutlaka okunması gereken kitaplardan olduğunu düşünüyorum. Fakat 20. yüzyılın en iyi kitabıolduğu konusu tartışılabilir elbette.
Yeniden ya da ilk kez okuyacak olanlara, yavaş, düşünerek ve not alarak okumaları gerektiğini tekrar hatırlatalım.
Kitapta, büyüklerin nitelikle değil nicelikle ilgilendiğine, kalp ve zihin güzelliğinden çok, dış görünüşeönem verdiğine ve çıkarlarını her zaman ön planda tuttuklarına yönelik şu tür göndermeler çok sık yer alır:
- İnsanlar tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar fakat yine de aradıklarını bulamıyorlar. Halbuki aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir. Fakat gerçek gözle görülmez ki. Yüreği ile bakmalı insan.
- Eğer ben arkadaşımı unutursam, kendimi sayılar dışında bir şeyi umursamayan büyükler gibi hissederim.
- Benim geldiğim Asteroid bir Türk Gökbilimci tarafından 1909 yılında bulundu. Bu buluşunu o zamanlar Uluslararası Astronomi Kongresinde harika bir sunumla açıklamıştı. Fakat fes ve şalvar giyiyor diye kimse onun söylediklerine değer vermemişti. Büyükler böyledir işte..
- Siz istiyorsunuz ki çöllerin ortasında susuz bıraktığınız insanlar size gül bahçesi sunsun.
- Kendilerini beğenmiş insanlar başkalarını kendilerine hayran sanır.
- Ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden.
- Birini görmeden sevecek kadar güzel bir kalbe sahip çok az insan var.
- Büyüklere “Kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerde saksılar çatısında kumrular vardı.” dersen bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi fakat “Bir milyonluk bir ev gördüm” deyin bakın nasıl “Aman ne güzel ev” diye haykıracaklardır.
Küçük Prens, Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry tarafından yazılan ve 1943'te yayımlanan masalsı bir kitap.
Yazar, 1. Dünya Savaşı’ndan yeteri kadar dersini alamayan ve dünyayı, 70 milyon insanın öldüğü 2. Dünya Savaşı’na sürükleyen büyüklere ve modern yaşama tarzına bir tepki olarak yazmıştır.
Fakat ne 2. Dünya Savaşı ne de Küçük Prens’in serzenişleri, büyükleri yeni savaşlardan ve katliamlardan alıkoyamamıştır.
5 bin 500 yıl önce yazılmış Sümer Yazıtları’nı inceleyen uzmanlar, yetişkinler tarafından günümüzde de çok dillendirilen bir cümleyi okuduklarında çok şaşırmışlar. Cümle şöyleymiş:
- Ne olacak bu gençlerin hali?
Oysa Küçük Prens, konuya farklı bir açıdan yaklaşıyor ve kanaatimizce soruyu adeta tersinden soruyor:
- Ne olacak bu yetişkinlerin hali?
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Necla DURSUN 3 yıl önce