Artık insanlar öyle seviyeye geldiler ki; tamamen kendilerine uygun bir hayat, beden ve din istiyorlar..
Olmazsa “Rabb’i zorlamak” için her perdeyi yırtıyorlar!..
Bu bencilliğe bizi getiren durumları tek tek analiz etmeye kelamlar yetmez.
Ama çok basit misaller vermek gerekirse;
Eskiden gaz yağı ile uğraşıp, o ışık altında dünyaya hükmeden Müslüman, bugün eski bir apartmana girdiğinde ışık sensörlü değilse söyleniyor..
Hazreti insan (!) girer girmez o ışık otomatik yanmıyorsa, üzerine asansör de yoksa vay haline!..
Hele birde ‘AVM'de elini uzatır uzatmaz su akmaya görsün..
Bu ne sıkıntı ya Rab!
Ateşi yakıp, suyu getirip, hamuru yoğurup ekmeğini yapan ana, dertsiz tasasız huzurla her ibadetini yapıyor, tüm aileye yetiyordu da..
Bugün her imkana sahip ama dizilerdeki mutluluğu yakalayamayan anneyi kutu kutu antidepresan paklayamıyor.
Namazsa, aynı namaz..
Vakti aynı, saati aynı, rükun/secde aynı, okunan sureler aynı, GÖNDEREN RAB AYNI..
Ama o namaza duran sahabenin sırtından ok çıkarılırken huşudan acıyı hissetmiyordu, bugün biz namazdan ne lezzet ne tat ne huşu alamıyoruz..
Hele "Yatsıyı erken kıldım da kurtuldum" rahatlığı ne utanılası bir haldir..
Niye peki?
Ne oldu bize?
Bakın kardeşler..
Bizim hadislerimizde ne bildirildi?
"Her çocuk fıtrat üzere doğar!" sonra anne ve baba onu hristiyan, ya da mecusi yapar..
Buradan fıtrat halinin aslında Müslümanlık olduğunu anlıyoruz..
Allah’ın, ana rahminde yarattığı o tertemiz beden "fıtratında" beden demek ki Müslüman bir beden ve zihin demekmiş..
“Her çocuk Müslüman doğar” hadisinin, bir gün bilim ile delillendirileceği kimin aklına gelirdi ki!..
“Time” dergisi, Amerikalı Biyolog Dean Hamer'ın, "Tanrıya inanç genini buldum" açıklamasını kapak yaptı.
Bu doktor, 6 yıl boyunca sürdürdüğü DNA çalışmalarının sonunda "VMAT2" geninin, inanç kavramını yönlendirdiğini açıkladı.
Bizim elbette böyle teknolojik bulgulara ihtiyacımız yok ancak dün ‘hurafe” dedikleri her meselemizin, bugün bilimle ispatlanıyor ve daha anlaşılıyor olması, İslam düşmanlarını öylesine korkutuyor ki adeta and içmişler, bir tek Müslüman yaşatmamaya.
Gücü yettiğini Arakan’da, Afrika’da, Suriye’de yok ederken; tank tüfek gönderemediğine "tatlı ambalajlı paketler" içerisinde adeta "mucizevi şifalar" sunuyor!
Bugün neden gerek kimyasal ilaçlarla, aşılarla, ‘GDO’lu besinlerle fıtratımıza müdahale ettiklerini anlıyor musunuz?
Allah, neden önce ekinin, sonra neslin ifsad edilmesinden bahsediyor?
Fıtratla oynayacaklarını ve sonra fıtratı bozulan insanın helak olacağını ben değil, ‘ayet’ söylüyor..
Sadece bedenen kabul ettiğimiz ilaçlar, yiyecekler midir tek fıtrat tehlikesi?
Tabii ki hayır!..
Bunlardan daha tehlikeli olanları asıl meselemiz.
Yiyerek bedene dahil ettiğin zehiri oruçla, organ temizliği ile, detokslar ile tolere edebilirsin ama bilinç altına umarsızca dahil edip iman genini teslim ettiğin o kötü enerjileri nasıl yok edeceksin?
Bilinçaltı telkinleri, programlama, temizleme Allah aşkına uzak durun!
“Bioenerji… Reiki… Yaşam Çiçeği… Rakamlarla mutluluk arama… Ay, Venüs’e yaklaşmış; Mars, Venüs’e kaçmış…” saçmalıkları..
Meditasyon, yoga bilmem ne terapi sana namazın vermediği huzuru veriyorsa, bilinç altını Rahmani değil, şeytani enerjiler doldurmuş demektir.
Başta elbette, ‘şifa’ gelmiş gibi görünür.
Kendini iyi ve arınmış hissedersin..
Ama bilinçaltın artık kimlerin elinde?
Ne ile doldu zikir ile dolmayan boşluklar?
Hoca Ahmed Yesevi, ömrü boyunca “Rasulullah'ın nasıl kavun yediğini bildiren bir rivayet” bulamadığı için, elini kavuna uzatmamıştır..
Onlar kendilerini böyle korudular..
Kaleleri Sünnetullah’tı.
Biliyorlardı ki ‘sünnet’ ile amel edilen bir kalenin kilidi, kolay kolay kırılmaz.
Bizim dinimiz tamamlandı kardeşler; Rasul, herşeyi bildirdi yaşayarak öğretti..
İnanın sadece ‘Sünnetler’ ile yetinsek başka bir ölçüye ihtiyacımız kalmayacak..
Biz nasıl insanlar olduk ki önümüze her gelene atlıyoruz.
Senin zikrin yok mu?
Ayetlerin yok mu?
Sünnetullahlar nerede?
Allah Rasulü değil miydi bu hayatta en büyük sıkıntılara maruz kalan?
Allah, ona “İnşirah Suresi”, Sabır ve Namaz’dan gayrısını vermedi!
Sahabe, bundan başkasına sığınmadı.
Bugün özellikle muhafazakar kesimin ‘bioenerji' peşinde, bilinç altı programlama seminerlerinde boy gösterdiğini görüyorum..
Bu ne korkunç bir haldir!
Görmüyor musunuz hem paranızın, hem bilinç altınızın onların avuçlarına gittiğini..
Belki sizin beyninize musallatlarını gönderiyor da geçici bir haz yaşatıyor!
Size enerji ve telkin gönderen o kişi çok mu temiz?
Dertsiz bir hayat mı sürüyor?
Hem nelerden kaçmaya çalışıyorsunuz?
Allah bize imtihansız, dertsiz, tasasız bir hayat mı vaad etti?
Kur’an’da onlarca peygamber kıssası vardır hangisi sorunsuz?
Onlara bahşedilmeyen hayat, sana bana mı verilecekti?
İbrahim peygamber gibi ateşlere mi atıldın ki "HasbünAllah ve ni'mel vekil" diyemiyor, bunun ferahlığına sığınıp bekleyemiyorsun!..
O ‘dert’ dediğin, senden elbette birgün gidecek, hangi gecenin sabahı olmaz ki!..
Ama senin yapacağın şey bilinçaltınla, iman geninle oynatmak değil.
“Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım dileyin” ayetine sığınmak..
"İSLAM BEDAVA, SÜNNETULLAH BEDAVA!"
Bu hamur çok su alır, basiretle bakana şu hadis yetecektir..
“İŞİTMİYOR MUSUNUZ?
İŞİTMİYOR MUSUNUZ?
SADE YAŞAMAK İMANDANDIR!..”
Sadaka RasulAllah!
.
Yağmur İbiç, dikGAZETE.com