- Namaz kılan bir toplumun, psikolojiye ihtiyacı yok mudur?
- Müslüman, depresyona girmez mi?
Sosyal medyada, Cemil Meriç'e atfedilen "Namaz kılan bir toplumun psikolojiye, zekât veren bir toplumun sosyolojiye ihtiyacı yoktur" sözü sıkça karşıma çıkıyor, sözdeki anlamın farkında olduğumdan üzerinde durmuyordum.
Yalnız, kişisel sohbetlerde İslam ve psikoloji arasında tuhaf bir çatışma oluşturacak yanlış yorumların artması üzerine konu hakkında yazmak istedim.
Aslında bu söz, günümüzdeki kanaatsiz, doyumsuz, bencil, özellikle örtünmenin, görünen manasını yerine getirdiğini zannederken, 'gizli' anlamının farkında olmayıp, evini en mahrem köşesine kadar gösteren kişiler ve daha pek çokları için söylenebilecek yerinde bir ifadedir.
Çünkü İslam'ın istediği, ibadet ve sorumluluklar ile Müslümanları bireysel ve toplumsal manada ruhen, aklen, ahlaken daha iyi, yardımcı, fedakâr insanlar kılmak ve onların çirkin hasletlerden korunmaları için Allah'ın koyduğu kaideleri yerine getirmelerini sağlamaktır.
Bu nedenle, bizi doğru yolda tutacak yegane kaynaklardan ikisi Kur’an'da da bahsi çokça geçen Namaz ve Zekât’tır.
Ancak, psikolojinin ele aldığı konular çok çeşitlidir.
Günlük hayatta karşılaşabileceğimiz halsizlik, gerginlik, heyecan halleri olabileceği gibi, panik atak/anksiyete, sosyal fobi, özgül fobiler, uyku bozukluğu, obsesif ve bipolar bozukluk, travma kaynaklı stres, bağımlılıklar, majör depresyon ve şizofreniye kadar pek çok problemi ele alır.
Elbette Peygamberimiz’in sağlık adına tavsiye ettiği tüm hadisleri, daha sonraki psikolojik araştırmalarla paraleldir.
Çünkü O’nun tüm söyledikleri Hak’tır.
Özellikle, erken yatıp kalkmanın depresyona yüksek oranda iyi geldiği, oruç tutmanın, öfke ve sabırsızlığı kontrol ettiği, asabiyet anında eli yüzü soğuk suyla yıkamak adına abdest almanın fiziksel ve ruhsal sağlığa yardımcı olduğu ispatlıdır.
Ayırt edilmesi gereken; insan beyninde bazı duygu, düşünce fonksiyonlarını düzenleyen sinir sistemine bağlı merkezlerdeki denge bozukluğu, genetik yatkınlıkla oluşabileceği gibi çocuklukta yaşanan ilişkiler, çevresel ve kültürel faktörlerle, sonradan davranışlara yansıyan psikolojik rahatsızlıkları meydana getirebilir.
Özellikle, beyindeki serotonin maddesinin, metabolizmasında bozukluk olan bir kişi (genetik veya sonradan) depresyona yatkın olmaktadır.
Yine geçmiş yaşam olaylarına karşı daha kırılgan olan insanlar için alternatif mantıklı düşünce sistemleri geliştirebilmek, psikologların terapi sürecindeki yöntemleridir.
Böylelikle, psikoloji, çeşitli ruhsal hastalıklar adına uzun süren eğitim ve yetkinlik gerektiren, insanların inançları ve hayat tarzlarından bağımsız pek çok rahatsızlıkla ilgilenir.
Karışıklık, belki de depresyon kelimesinin herkesin dilinde olmasından kaynaklandı.
Günümüzde, başkasının konforlu hayatı (!) insanları depresyona sokuyor.
Aslında kısa anlamıyla depresyon, “hafif başlangıçlı olmakla beraber, intiharı tetikleyebilecek geleceğe dair yoğun umutsuzluk durumu”nu ifade eder.
Yine obsesif bozukluk sebebiyle, saatlerce banyodan çıkamayan, temizlik yapmaktan elleri aşınan insanlar vardır.
Bu kişiler için, suyu israf etmenin günah olduğunu söylemenin bir anlamı olacak mıdır?
Ya da manik depresif rahatsızlıklar, mevsimlerle ilişkili olarak artış gösterebilmektedir.
Dahası, şizofreninin genetik faktörlü olup, sonraki yaşama şartlarında ortaya çıkma ihtimali olduğunu biliyor muydunuz!..
Görüldüğü gibi, aynı yoldaki ayak izleri birbirinden nasıl farklıysa, o yoldaki yokuş da kişileri farklı yoracaktır.
Yaşanan türlü olaylar karşısında herkesin hassasiyeti (olaylarla baş edebilme seviyesi) farklı olabileceği gibi, olayların şiddeti de tahminimizden çok ağır olabilmektedir.
Lakin psikolojinin günümüz dünya temelli, sadece başarıya kilitli insanların doyumsuz isteklerine motivasyon sağladığı üzerine kurulan yanlış inanç, aslında hem İslam'ın öğretilerindeki hassasiyete hem de psikolojinin, insanın iyi olma haline verdiği özveriye karşı yanlış algı oluşmasına sebep olmaktadır.
Eğer insanların her türlü rahatsızlıkları dini sorumluluklardaki eksikliklere bağlanır, sağlık vesileleri dine aykırılık olarak yorumlanırsa hem ibadetlerin işlevleriyle ilişkisiz sağlık beklentileri içine gireriz hem de insanları, dini konularda yanlış tutumlara iteriz (suçluluk, günahkarlık, duaların kabul edilmeyişi..).
Unutmamalı, Hz. Eyüp (a.s.) hastalığının şifası için dua etmiş, ancak ayağını yere vurup bulduğu su şifasına vesile olmuştu.
Kısaca, bedenimiz incindiğinde uzman bir doktora görünüyorsak, genetik veya çevresel sebepli duygu, düşünce ve davranışlarımızı kontrol edemez duruma geldiğimizde tedavi için elbette bir psikolog ve psikiyatristten yardım almak da yerinde olacaktır.
.
Betül Özey, dikGAZETE.com
Sosyolog/Psikolog
Abdullah 5 yıl önce
Nihal Ercan 5 yıl önce