USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Türkiye-Yunanistan / Τουρκία-Ελλάδα / Türkiye-Greece (Üç dilde yazılmıştır)

Türkiye-Yunanistan / Τουρκία-Ελλάδα / Türkiye-Greece (Üç dilde yazılmıştır)
27-09-2024

Türkiye-Yunanistan / Τουρκία-Ελλάδα / Türkiye-Greece

(Üç Dilde Yazılmıştır)

Yunanistan'ın Ege'deki adaları silahlandırmasının arkasında kendisine göre çeşitli jeopolitik ve güvenlik gerekçeleri bulunmaktadır. Bu mesele, Yunanistan ile Türkiye arasındaki tarihsel gerilimler ve bölgedeki stratejik çıkarlarla yakından ilişkilidir. Yunanistan, özellikle Türkiye ile yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle adalarda askeri varlığını artırmayı gerekçelendiriyor. Bunları ise şu kılıflara sokuyor:

1. Güvenlik Endişeleri: Yunanistan, Türkiye'nin Ege Denizi'ndeki kıta sahanlığı, deniz yetki alanları ve hava sahası gibi konulardaki taleplerine karşı kendini savunma amacıyla adaları silahlandırdığını iddia ediyor. Türkiye ile Yunanistan arasında bu konular sık sık tansiyonu yükselten meseleler haline geliyor.

2. Coğrafi Yakınlık: Ege'deki bazı Yunan adaları, Türkiye anakarasına oldukça yakın. Bu yakınlık, Yunanistan'ın bu adalarda güvenlik endişeleri duymasına yol açıyor ve bu yüzden adalarda askeri varlık bulundurmanın savunma açısından önemli olduğunu düşünüyorlar.

3. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı: Türkiye’nin 1974'teki Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında, Yunanistan, Türkiye'nin olası askeri adımlarına karşı kendini koruma refleksi geliştirdi. Bu olay, adaların askeri olarak güçlendirilmesi düşüncesini güçlendirdi.

4. Lozan ve Paris Anlaşmaları: Türkiye, Lozan ve Paris Anlaşmaları'na dayanarak Yunanistan’ın adaları silahlandırmasının yasadışı olduğunu savunuyor. (Doğrusu da bu.) Bu anlaşmalar, adaların statüsünü belirleyen maddeler içeriyor ve Türkiye, bu anlaşmaların ihlal edildiğini iddia ediyor. Buna karşılık Yunanistan, Türkiye'nin tehdit olarak algıladığı faaliyetleri nedeniyle bu anlaşmaların geçerliliğini kaybettiğini savunuyor.

5. Bölgesel Güç Dengesi: Yunanistan, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'de Türkiye ile bölgesel güç dengesini korumak ve ulusal çıkarlarını savunmak adına adaları silahlandırarak Türkiye'ye karşı stratejik bir üstünlük elde etmeye çalışıyor.

Bu durum, iki ülke arasında uluslararası hukuk ve diplomatik yollarla çözümlenmeye çalışılsa da halen devam eden bir gerginlik konusu olmaya devam ediyor.

Dünyadaki ülkeler, yapılan anlaşma-antlaşmaları “namusu” olarak görürler. Yunanistan, bu imza attığı namusuna, namussuzca davranma tarafını seçiyor. İşte tam bu aşamada, Lozan Antlaşması (1923), Türkiye ile Yunanistan arasındaki Ege Adaları'nın statüsünü belirleyen önemli bir anlaşmadır. Ancak “Lozan Antlaşması”, Ege Adaları konusunda Türkiye'ye doğrudan bir "garanti maddesi" sağlamaz. Bununla birlikte, Lozan'da yer alan bazı maddeler, Ege Adaları'nın statüsü ve silahsızlandırılması ile ilgili önemli düzenlemeler içermektedir. Bu maddeler, özellikle Türkiye'nin güvenlik kaygılarını dile getirdiği konularla ilgilidir. Yunanistan, bu düzenlemeleri görmezden gelmektedir.

Lozan Antlaşması'nda Ege Adaları ile İlgili Maddeler:

Madde 12: Bu madde, “Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya” gibi adaların Yunanistan'a ait olduğunu belirtir. Ancak, bu adalar, Türkiye'ye çok yakın olduğundan, Yunanistan'ın bu adaları silahsızlandırması gerektiği ifade edilir. Adaların egemenliği Yunanistan'a verilmiş olsa da, Türkiye'nin güvenliği açısından bu adaların askeri amaçlarla kullanılmaması önemli bir konu olarak kabul edilmiştir.

Madde 13: Bu madde, Yunanistan'ın “Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya” adalarını silahlandırmama yükümlülüğünü içerir. Yunanistan, bu adaların Türkiye'nin güvenliği için tehdit oluşturmaması amacıyla silahsız kalacağını taahhüt etmiştir. Madde 13'te, adaların askeri olmayan statüsünün korunması gerektiği ve Yunanistan'ın sadece sınırlı bir askeri güç bulundurabileceği belirtilir.

Madde 15: Türkiye, “On iki Ada” (Rodos ve çevresindeki adalar) ve bazı diğer adaların İtalya'ya devredildiğini kabul eder. Ancak, 1947 Paris Antlaşması ile bu adalar İtalya'dan Yunanistan'a geçmiştir. Bu adaların silahsızlandırılması konusunda da uluslararası anlaşmalarda hüküm bulunmaktadır.

Türkiye'nin Görüşü ve İtirazları

Türkiye, Lozan Antlaşması'na dayanarak Yunanistan’ın Ege'deki bazı adaları silahlandırmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunmaktadır. Ve haklıdır… Özellikle Türkiye’ye çok yakın olan adaların silahsız olması gerektiğini, Yunanistan’ın adaları askerileştirmesinin Lozan Antlaşması'nın hükümlerini ihlal ettiğini ileri sürmektedir. Ve doğrudur… Yunanistan ise Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığını gerekçe göstererek adaları silahlandırmanın bir güvenlik zorunluluğu olduğunu savunur. Bu sav gereksiz bir endişedir…

Paris Antlaşması (1947)

Lozan Antlaşması’nda belirtilen hükümlerin yanı sıra, “1947 Paris Antlaşması”da Ege Adaları konusunda önem taşır. Bu antlaşma, İtalya'nın On iki Ada'yı Yunanistan’a devrettiği bir antlaşmadır ve bu adaların silahsızlandırılması koşulunu içerir. Yunanistan’ın bu antlaşmaya rağmen adalarda askeri varlık bulundurması, Türkiye'nin uluslararası platformlarda sıkça dile getirdiği bir mesele haline gelmiştir. (Sabrının tükenmekte olduğu zaman dilimindedir)

Lozan Antlaşması'nın 12. ve 13. maddeleri, Türkiye'ye yakın Ege Adaları'nın Yunanistan tarafından silahlandırılmaması gerektiğini belirtir. Bu hükümler, Türkiye'nin güvenliği açısından önemli kabul edilir. Ancak Yunanistan, bu hükümlerin değişen güvenlik tehditleri karşısında geçerliliğini yitirdiğini öne sürerek adaları askerileştirmiştir. Bu durum, iki ülke arasında gerginliğe neden olmaktadır. Türkiye, sabrın son merhalelerini kullandığı, Ege’de bulunan Adalarda Yunanistan’ın yığmış olduğu silah ve askerlerin yakinen hesabını tutmaktadır.

Tüm bu yaşananlar, kendi içerisinde alt sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunlar:

“Ege Adaları Sorunu”

Türkiye ve Yunanistan arasında “Ege Denizi'ndeki adalar”la ilgili yaşanan sorunlar, iki ülke arasındaki jeopolitik gerginliğin temel sebeplerinden biridir. Bu sorunlar, “kara suları, kıta sahanlığı, hava sahası, askersizleştirilmiş adalar, deniz yetki alanları” ve Ege'deki küçük adacıkların (kayalıkların) egemenliği gibi alt başlıklara ayrılmaktadır.

Başlıca Sorunlar:

Kara Suları: Türkiye ve Yunanistan arasındaki Ege Denizi'nde kara sularının genişliği en önemli tartışma konularından biridir. Yunanistan, kara sularını 12 mile çıkarma hakkına sahip olduğunu savunmaktadır. Türkiye ise 12 milin Ege Denizi'nin coğrafi yapısı ve Türkiye'nin çıkarları açısından kabul edilemez olduğunu, bu genişlemenin Türkiye'yi Ege'de hapsedeceğini öne sürerek, Yunanistan’ın böyle bir adım atmasını "savaş sebebi" (casus belli) olarak görmektedir. Türkiye, kara sularının 6 mil olarak kalmasını talep etmektedir.

Kıta Sahanlığı: Yunanistan, adaların kıta sahanlığına sahip olduğunu savunarak, Ege'deki adaların kıta sahanlığı haklarının olduğunu iddia etmektedir. Türkiye ise, kıta sahanlığının anakaraya bağlı olarak belirlenmesi gerektiğini ve adaların sınırlı kıta sahanlığı hakkına sahip olduğunu savunur.

Hava Sahası: Yunanistan, 10 mil hava sahası talep ederken, Türkiye 6 mil kara sularına dayalı hava sahasını tanımaktadır. Bu farklılık, iki ülke arasında sık sık hava sahası ihlalleri ve askeri gerginliklere yol açmaktadır.

Adaların Silahlandırılması: Türkiye, Lozan Antlaşması (1923) ve Paris Antlaşması (1947) ile Yunanistan'ın silahsızlandırılmış statüde olması gereken Ege adalarını silahlandırdığını ve bu adaların askeri varlığa sahip olmasının anlaşmalara aykırı olduğunu savunmaktadır. Yunanistan ise Türkiye'nin Ege kıyısındaki askeri varlığı ve güvenlik kaygıları nedeniyle bu adaları silahlandırdığını belirtmektedir.

Adacıklar ve Kayalıklar: Ege Denizi'ndeki egemenliği belirsiz bazı adacıklar ve kayalıklar (Örneğin: Kardak krizi), iki ülke arasında gerginliklere sebep olmuştur. Bu adaların hangi ülkeye ait olduğu uluslararası hukuk çerçevesinde belirsizdir.

Ayrıca, “Türkiye ve Yunanistan arasında bir de “Kıbrıs sorunu” vardır. İki ülke arasındaki en köklü ve önemli sorundur. Bu meseleler, tarihsel arka planı olan, uluslararası hukuk, egemenlik hakları ve güvenlik gibi konuları kapsayan karmaşık diplomatik ihtilaflara dayanmaktadır.

Kıbrıs Sorunu: Kıbrıs sorunu, Türkiye ve Yunanistan’ın 1960'lı yıllardan bu yana karşı karşıya geldiği en önemli uluslararası ihtilaflardan biridir. Kıbrıs, coğrafi olarak Akdeniz'de bulunmasına rağmen tarihsel, etnik ve kültürel olarak hem Türk hem de Yunan halklarına dayanan bir ada devletidir.

Tarihsel Arka Plan:

Kıbrıs, Osmanlı Dönemi ve İngiliz Egemenliği: Kıbrıs, 1571'den 1878'e kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. 1878'de Osmanlı Devleti, adayı yönetmek üzere İngiltere'ye verdi. 1914’te Kıbrıs, İngiltere tarafından ilhak edildi ve 1925’te İngiliz sömürgesi oldu.

Bağımsızlık Dönemi ve Etnik Gerginlikler: 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak kuruldu. Ada, hem “Türk” hem de “Rum” toplumlarını kapsayan bir yapıya sahipti. Ancak, Kıbrıs Rumları'nın Yunanistan ile birleşme (enosis) isteği ve Kıbrıs Türkleri’nin buna karşı çıkışıyla başlayan gerilimler, adada şiddet olaylarına neden oldu.

1974 Kıbrıs Barış Harekatı: 1974'te Kıbrıs'ta Yunanistan destekli bir darbe yapılınca, Türkiye, Kıbrıs Türklerini korumak amacıyla adaya askeri müdahalede bulundu. Bu harekat sonucunda Kıbrıs, fiilen “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)” ve “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)” olarak ikiye bölündü. KKTC, 1983’te bağımsızlığını ilan etti, Güney Kıbrıs ise 2004'te Avrupa Birliği'ne katıldı.

Kıbrıs Sorunu'nun Temel Sorunları:

Siyasi Çözüm Arayışları: Kıbrıs'taki iki toplum arasında bir çözüm bulma amacıyla yıllarca BM aracılığıyla müzakereler yapılmıştır. Ancak “federal” veya “iki devletli çözüm” seçenekleri konusunda bir uzlaşma sağlanamamıştır. Türk tarafı, “iki devletli çözüm” talep ederken, Rum tarafı genellikle federal bir yapıdan yana olmuştur.

Doğu Akdeniz'deki Enerji Kaynakları: Son yıllarda Doğu Akdeniz'de keşfedilen doğalgaz ve petrol yatakları, Kıbrıs sorununu daha da karmaşık hale getirmiştir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, enerji kaynakları konusunda Türkiye ve KKTC’nin haklarını görmezden gelerek kendi başına anlaşmalar yapmaktadır. Türkiye ise hem KKTC'nin haklarını savunmak hem de Türkiye'nin kıta sahanlığı içerisindeki haklarını korumak amacıyla bölgede enerji arama çalışmaları yürütmektedir.

Kıbrıs'ta Çözüm Arayışları:

Kıbrıs sorununun çözümü için geçmişte çeşitli planlar sunulmuştur. Bunlardan en bilineni “Annan Planı’'dır. 2004 yılında BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan plan, adanın iki kesimli bir federasyon olarak birleşmesini öngörüyordu. Ancak, plan Kıbrıs Türkleri tarafından kabul edilmesine rağmen, Kıbrıs Rumları tarafından reddedildi.

Bu iki sorun, hem Türkiye hem de Yunanistan için milli güvenlik, egemenlik ve bölgesel güç dengesi açısından büyük önem taşımaktadır. Sorunların çözümü, diplomasi ve uluslararası hukuk çerçevesinde kalıcı bir anlaşmaya varılmasını gerektirirken, bugüne kadar kalıcı bir uzlaşmaya varılamamıştır.

Ayrıca Yunanistan’ın “1453 karın ağrısı ile 9 Eylül 1922” tarihlerine takıntısı vardır. 1453 İstanbul’un Fethi ve Ayasofya’nın günümüzde cami olarak hizmeti Yunanistan için rahatsızlık sebebidir. 1453 konusunda en değerli bilgileri yine bir Yunan Marksist tarihçi, sosyolog ve politikacı Yannis Kortatos’un, Ekim 1931 tarihli “Bizans’ın Son Günleri” isimli eserinden tüm Yunan fanatikleri öğrenebilir. Yannis, işin gerçeğini yazmıştır…

Yannis Kortatos: “1453, 10. Yüzyıldan itibaren başlayan yozlaşmış Bizans’ın ve iç savaşların finalinden başka bir şey değildir.” demektedir. Ve haklıdır da… Aradan geçen 10 asır sonra aynı cehalet ve yozlaşmayı, adalar ve Kıbrıs konusunda, Yunanistan’ı yönetenlerde görmekteyiz.

Bu durum Türk Milletine ve Şerefli Türk Ordusuna tarihten kendisine yakın bir savaşçının sözlerini hatırlatır:

“Eğer sınırlarınızda sorun varsa, Bunu gidermenin tek yolu, sınırlarınızı genişletmektir.” (*)

(*) Hun İmparatoru Atilla

Buradan, bir düşünür, Türk yazar olarak Yunan halkına sesleniyorum: Lütfen! Sizleri yönetenler, inanın yukarıdaki belirtmiş olduğum sorunlar konusunda zerre kadar halkını düşünmemekte. Biraz akıl olsa “1453 ile 9 Eylül 1922” tarihlerini ve yaşananları bir kolye olarak boyunlarında asılı tutarlar.

Bizler Türk Milleti olarak, komşumuzla sorunlar istemiyoruz. Ama sizi yönetenler, adalar başta olmak üzere yeni sorunlar üretmek için çaba sarf ediyorlar.

Değerli Yunan dostlarımız-komşularımız: Sizi yönetenleri sizler akıllandırmaz iseniz; bir gece ansızın Türk Ordusu, hem adalar konusunu hem de yaşanan problemleri “Tanrının Kırbacı” ile çözecektir.

İsteriz ki kırbaca gerek kalmasın…

Selâmlar!

.

Emrah Bekçi, dikGAZETE.com

*

Τουρκία-Ελλάδα

Σύμφωνα με την Ελλάδα, υπάρχουν διάφοροι γεωπολιτικοί λόγοι και λόγοι ασφαλείας πίσω από τον οπλισμό της στα νησιά του Αιγαίου. Το θέμα αυτό συνδέεται στενά με τις ιστορικές εντάσεις μεταξύ Ελλάδας και Τουρκίας και τα στρατηγικά συμφέροντα στην περιοχή. Η Ελλάδα δικαιολογεί την αύξηση της στρατιωτικής της παρουσίας στα νησιά, ιδίως λόγω των διαφορών της με την Τουρκία. Τα τοποθετεί στις εξής περιπτώσεις:

1. Ανησυχίες για την ασφάλεια: Η Ελλάδα ισχυρίζεται ότι έχει οπλίσει τα νησιά για αυτοάμυνα έναντι των διεκδικήσεων της Τουρκίας σε θέματα όπως η υφαλοκρηπίδα, οι θαλάσσιες δικαιοδοσίες και ο εναέριος χώρος στο Αιγαίο Πέλαγος. Αυτά τα ζητήματα γίνονται συχνά ζητήματα που αυξάνουν την ένταση μεταξύ της Τουρκίας και της Ελλάδας.

2. Γεωγραφική Εγγύτητα: Μερικά ελληνικά νησιά του Αιγαίου βρίσκονται αρκετά κοντά στην τουρκική ενδοχώρα. Αυτή η εγγύτητα προκαλεί την Ελλάδα να έχει ανησυχίες για την ασφάλεια σε αυτά τα νησιά και ως εκ τούτου πιστεύουν ότι η στρατιωτική παρουσία στα νησιά είναι σημαντική για την άμυνα.

3. 1974 ειρηνευτική επιχείρηση στην Κύπρο: Μετά την ειρηνευτική επιχείρηση της Τουρκίας στην Κύπρο το 1974, η Ελλάδα ανέπτυξε ένα αντανακλαστικό αυτοπροστασίας έναντι πιθανών στρατιωτικών βημάτων της Τουρκίας. Το γεγονός αυτό ενίσχυσε την ιδέα της στρατιωτικής ενίσχυσης των νησιών.

4. Συμφωνίες Λωζάνης και Παρισιού: Η Τουρκία υποστηρίζει ότι ο οπλισμός των νησιών από την Ελλάδα είναι παράνομος, βάσει των Συμφωνιών της Λωζάνης και του Παρισιού. (Αυτή είναι η αλήθεια.) Αυτές οι συμφωνίες περιέχουν άρθρα που καθορίζουν το καθεστώς των νησιών και η Τουρκία ισχυρίζεται ότι αυτές οι συμφωνίες έχουν παραβιαστεί. Από την άλλη πλευρά, η Ελλάδα υποστηρίζει ότι αυτές οι συμφωνίες έχουν χάσει την ισχύ τους λόγω των δραστηριοτήτων της Τουρκίας που αντιλαμβάνεται ως απειλή.

5. Περιφερειακή Ισορροπία Δυνάμεων: Η Ελλάδα προσπαθεί να αποκτήσει στρατηγικό πλεονέκτημα έναντι της Τουρκίας εξοπλίζοντας τα νησιά προκειμένου να διατηρήσει την περιφερειακή ισορροπία δυνάμεων με την Τουρκία στο Αιγαίο και την Ανατολική Μεσόγειο και να υπερασπιστεί τα εθνικά της συμφέροντα.

Αν και αυτή η κατάσταση επιχειρείται να επιλυθεί με το διεθνές δίκαιο και τα διπλωματικά μέσα μεταξύ των δύο χωρών, εξακολουθεί να παραμένει θέμα συνεχιζόμενης έντασης.

Χώρες σε όλο τον κόσμο θεωρούν «τιμή» τους τις συμφωνίες που έγιναν. Η Ελλάδα επιλέγει να ενεργεί άτιμα, παρά την τιμή που έχει υπογράψει. Σε αυτό ακριβώς το στάδιο, η Συνθήκη της Λωζάνης (1923) είναι μια σημαντική συμφωνία μεταξύ της Τουρκίας και της Ελλάδας που καθορίζει το καθεστώς των νησιών του Αιγαίου. Ωστόσο, η «Συνθήκη της Λωζάνης» δεν προβλέπει άμεση «ρήτρα εγγύησης» στην Τουρκία όσον αφορά τα νησιά του Αιγαίου. Ωστόσο, ορισμένα άρθρα στη Λωζάνη περιέχουν σημαντικές ρυθμίσεις σχετικά με το καθεστώς και τον αφοπλισμό των νησιών του Αιγαίου. Αυτά τα άρθρα είναι ιδιαίτερα σχετικά με ζητήματα για τα οποία η Τουρκία έχει εκφράσει ανησυχίες για την ασφάλεια. Η Ελλάδα αγνοεί αυτούς τους κανονισμούς.

Άρθρα σχετικά με τα νησιά του Αιγαίου στη Συνθήκη της Λωζάνης:

Άρθρο 12: Το άρθρο αυτό αναφέρει ότι νησιά όπως η Λέσβος, η Χίος, η Σάμος και η Νικαρυά ανήκουν στην Ελλάδα. Ωστόσο, δεδομένου ότι τα νησιά αυτά βρίσκονται πολύ κοντά στην Τουρκία, αναφέρεται ότι η Ελλάδα πρέπει να αφοπλίσει αυτά τα νησιά. Αν και η κυριαρχία των νησιών δόθηκε στην Ελλάδα, θεωρήθηκε σημαντικό ζήτημα για την ασφάλεια της Τουρκίας να μην χρησιμοποιηθούν αυτά τα νησιά για στρατιωτικούς σκοπούς.

Άρθρο 13: Το άρθρο αυτό περιλαμβάνει την υποχρέωση της Ελλάδας να μην οπλίσει τα νησιά «Λέσβος, Χίος, Σάμος και Νικαρία». Η Ελλάδα έχει δεσμευτεί να παραμείνει άοπλη ώστε τα νησιά αυτά να μην αποτελούν απειλή για την ασφάλεια της Τουρκίας. Το άρθρο 13 ορίζει ότι το μη στρατιωτικό καθεστώς των νησιών πρέπει να διατηρηθεί και ότι η Ελλάδα μπορεί να διατηρήσει μόνο μια περιορισμένη στρατιωτική δύναμη.

Άρθρο 15: Η Τουρκία δέχεται ότι τα «Δώδεκα Νησιά» (Ρόδος και τα γύρω νησιά) και ορισμένα άλλα νησιά μεταφέρθηκαν στην Ιταλία. Ωστόσο, με τη Συνθήκη του Παρισιού το 1947, τα νησιά αυτά πέρασαν από την Ιταλία στην Ελλάδα. Υπάρχει επίσης πρόβλεψη σε διεθνείς συμφωνίες σχετικά με τον αφοπλισμό των νησιών αυτών.

Η γνώμη και οι αντιρρήσεις της Τουρκίας

Η Türkiye υποστηρίζει ότι ο οπλισμός ορισμένων νησιών του Αιγαίου από την Ελλάδα αντιβαίνει στο διεθνές δίκαιο, βάσει της Συνθήκης της Λωζάνης. Και έχει δίκιο... Ισχυρίζεται ότι τα νησιά, ειδικά αυτά που βρίσκονται πολύ κοντά στην Τουρκία, πρέπει να είναι άοπλα και ότι η στρατιωτικοποίηση των νησιών από την Ελλάδα παραβιάζει τις διατάξεις της Συνθήκης της Λωζάνης. Και είναι αλήθεια... Η Ελλάδα, από την άλλη, υποστηρίζει ότι ο οπλισμός των νησιών είναι αναγκαιότητα ασφαλείας, επικαλούμενη τη στρατιωτική παρουσία της Τουρκίας στην περιοχή. Αυτό το επιχείρημα είναι μια περιττή ανησυχία…

Συνθήκη του Παρισιού (1947)

Εκτός από τις διατάξεις που αναφέρονται στη Συνθήκη της Λωζάνης, σημαντική είναι και η «Συνθήκη των Παρισίων του 1947» όσον αφορά τα νησιά του Αιγαίου. Αυτή η συνθήκη είναι μια συνθήκη με την οποία η Ιταλία μεταβιβάζει τα Δωδεκάνησα στην Ελλάδα και περιλαμβάνει τον όρο του αφοπλισμού αυτών των νησιών. Η στρατιωτική παρουσία της Ελλάδας στα νησιά παρά τη συμφωνία αυτή έχει γίνει ένα ζήτημα που η Τουρκία εκφράζει συχνά στις διεθνείς πλατφόρμες. (Είναι η ώρα που η υπομονή του εξαντλείται)

Τα άρθρα 12 και 13 της Συνθήκης της Λωζάνης ορίζουν ότι τα νησιά του Αιγαίου που βρίσκονται κοντά στην Τουρκία δεν πρέπει να οπλίζονται από την Ελλάδα. Αυτές οι διατάξεις θεωρούνται σημαντικές για την ασφάλεια της Τουρκίας. Ωστόσο, η Ελλάδα στρατιωτικοποίησε τα νησιά, ισχυριζόμενη ότι αυτές οι διατάξεις δεν ίσχυαν πλέον ενόψει των μεταβαλλόμενων απειλών για την ασφάλεια. Αυτή η κατάσταση προκαλεί ένταση μεταξύ των δύο χωρών. Η Τουρκία χρησιμοποιεί τα τελευταία στάδια της υπομονής της και παρακολουθεί στενά τα όπλα και τους στρατιώτες που έχει συσσωρεύσει η Ελλάδα στα νησιά του Αιγαίου.

Όλα αυτά τα γεγονότα φέρνουν μαζί τους υποπροβλήματα. Αυτά τα προβλήματα:

«Πρόβλημα νησιών του Αιγαίου»

Τα προβλήματα μεταξύ Τουρκίας και Ελλάδας σχετικά με τα «νησιά στο Αιγαίο» είναι ένας από τους κύριους λόγους για τη γεωπολιτική ένταση μεταξύ των δύο χωρών. Τα προβλήματα αυτά χωρίζονται σε υποκατηγορίες όπως «χωρικά ύδατα, υφαλοκρηπίδα, εναέριος χώρος, αποστρατιωτικοποιημένα νησιά, περιοχές θαλάσσιας δικαιοδοσίας» και κυριαρχία μικρών νησίδων (βράχων) στο Αιγαίο.

Κύρια προβλήματα:

Χωρικά ύδατα: Το πλάτος των χωρικών υδάτων στο Αιγαίο Πέλαγος μεταξύ Τουρκίας και Ελλάδας είναι ένα από τα σημαντικότερα θέματα συζήτησης. Η Ελλάδα υποστηρίζει ότι έχει το δικαίωμα να επεκτείνει τα χωρικά της ύδατα στα 12 μίλια. Η Τουρκία, από την άλλη, ισχυρίζεται ότι τα 12 μίλια είναι απαράδεκτα όσον αφορά τη γεωγραφική δομή του Αιγαίου και τα συμφέροντα της Τουρκίας, και ότι αυτή η επέκταση θα φυλακίσει την Τουρκία στο Αιγαίο και βλέπει την Ελλάδα να κάνει ένα τέτοιο βήμα ως «casus belli». ". Η Τουρκία απαιτεί να παραμείνουν τα χωρικά της ύδατα 6 μίλια.

Υφαλοκρηπίδα: Η Ελλάδα ισχυρίζεται ότι τα νησιά του Αιγαίου έχουν δικαιώματα υφαλοκρηπίδας, υποστηρίζοντας ότι τα νησιά έχουν υφαλοκρηπίδα. Η Türkiye, από την άλλη πλευρά, υποστηρίζει ότι η υφαλοκρηπίδα πρέπει να καθοριστεί ως συνδεδεμένη με την ηπειρωτική χώρα και ότι τα νησιά έχουν το δικαίωμα σε περιορισμένη υφαλοκρηπίδα.

Εναέριος χώρος: Ενώ η Ελλάδα ζητά 10 μίλια εναέριου χώρου, η Τουρκία αναγνωρίζει 6 μίλια εναέριου χώρου με βάση τα χωρικά ύδατα. Αυτή η διαφορά οδηγεί σε συχνές παραβιάσεις του εναέριου χώρου και στρατιωτικές εντάσεις μεταξύ των δύο χωρών.

Εξοπλισμός των Νήσων: Η Τουρκία υποστηρίζει ότι η Ελλάδα εξόπλισε τα νησιά του Αιγαίου, τα οποία θα έπρεπε να έχουν αποστρατιωτικοποιημένο καθεστώς, με τη Συνθήκη της Λωζάνης (1923) και τη Συνθήκη των Παρισίων (1947), και ότι η στρατιωτική παρουσία σε αυτά τα νησιά είναι αντίθετη με τις συμφωνίες. . Η Ελλάδα, από την άλλη, δηλώνει ότι εξοπλίζει αυτά τα νησιά λόγω της στρατιωτικής παρουσίας της Τουρκίας στις ακτές του Αιγαίου και ανησυχιών για την ασφάλεια.

Νησίδες και βράχοι: Ορισμένες νησίδες και βράχοι αβέβαιης κυριαρχίας στο Αιγαίο Πέλαγος (για παράδειγμα: κρίση Kardak) έχουν προκαλέσει εντάσεις μεταξύ των δύο χωρών. Δεν είναι σαφές σε ποια χώρα ανήκουν αυτά τα νησιά, στο πλαίσιο του διεθνούς δικαίου.

Επιπλέον, υπάρχει επίσης ένα «κυπριακό πρόβλημα» μεταξύ Τουρκίας και Ελλάδας. Είναι το πιο βαθύ και σημαντικό πρόβλημα μεταξύ των δύο χωρών. Τα ζητήματα αυτά βασίζονται σε περίπλοκες διπλωματικές διαφορές με ιστορικό υπόβαθρο, που καλύπτουν ζητήματα όπως το διεθνές δίκαιο, τα κυριαρχικά δικαιώματα και η ασφάλεια.

Κυπριακό: Το Κυπριακό είναι μια από τις σημαντικότερες διεθνείς διαφορές που έχουν αντιμετωπίσει η Τουρκία και η Ελλάδα από τη δεκαετία του 1960. Παρόλο που η Κύπρος βρίσκεται γεωγραφικά στη Μεσόγειο, είναι ένα νησιωτικό κράτος που βασίζεται ιστορικά, εθνοτικά και πολιτισμικά τόσο στους τουρκικούς όσο και στους ελληνικούς λαούς.

Ιστορικό υπόβαθρο:

Κύπρος, Οθωμανική περίοδος και Βρετανική κυριαρχία: Η Κύπρος ήταν μέρος της Οθωμανικής Αυτοκρατορίας από το 1571 έως το 1878. Το 1878, η Οθωμανική Αυτοκρατορία έδωσε το νησί στην Αγγλία για να το διαχειριστεί. Το 1914, η Κύπρος προσαρτήθηκε από την Αγγλία και έγινε βρετανική αποικία το 1925.

Περίοδος ανεξαρτησίας και εθνοτικές εντάσεις: Το 1960 ιδρύθηκε η Κυπριακή Δημοκρατία ως ανεξάρτητο κράτος. Το νησί είχε δομή που περιελάμβανε τόσο την «τουρκική» όσο και την «ελληνική» κοινότητα. Ωστόσο, οι εντάσεις που ξεκίνησαν με την επιθυμία των Ελληνοκυπρίων για ένωση (ένωση) με την Ελλάδα και την αντίθεση των Τουρκοκυπρίων σε αυτό προκάλεσαν βία στο νησί.

1974 Ειρηνευτική Επιχείρηση Κύπρου: Όταν το 1974 έγινε πραξικόπημα στην Κύπρο με την υποστήριξη της Ελλάδας, η Τουρκία επενέβη στρατιωτικά στο νησί για να προστατεύσει τους Τουρκοκύπριους. Ως αποτέλεσμα αυτής της επιχείρησης, η Κύπρος χωρίστηκε de facto σε δύο: «Τουρκική Δημοκρατία της Βόρειας Κύπρου (ΤΔΒΚ)» και «Ελληνική Διοίκηση Νότιας Κύπρου (GCASC)». Η ΤΔΒΚ κήρυξε την ανεξαρτησία της το 1983 και η Νότια Κύπρος εντάχθηκε στην Ευρωπαϊκή Ένωση το 2004.

Κυριότερα προβλήματα του Κυπριακού:

Αναζητώντας μια πολιτική λύση: Οι διαπραγματεύσεις διεξάγονται μέσω του ΟΗΕ εδώ και χρόνια για την εξεύρεση λύσης μεταξύ των δύο κοινοτήτων στην Κύπρο. Ωστόσο, δεν έχει επιτευχθεί συναίνεση για τις επιλογές «ομοσπονδιακής» ή «λύσης δύο κρατών». Ενώ η τουρκική πλευρά απαιτούσε μια «λύση δύο κρατών», η ελληνική πλευρά γενικά ευνοούσε μια ομοσπονδιακή δομή.

Ενεργειακοί πόροι στην Ανατολική Μεσόγειο: Τα κοιτάσματα φυσικού αερίου και πετρελαίου που ανακαλύφθηκαν στην Ανατολική Μεσόγειο τα τελευταία χρόνια έχουν κάνει το Κυπριακό ακόμη πιο περίπλοκο. Η ελληνοκυπριακή διοίκηση της Νότιας Κύπρου κάνει συμφωνίες από μόνη της, αγνοώντας τα δικαιώματα της Τουρκίας και της ΤΔΒΚ σχετικά με τους ενεργειακούς πόρους. Η Türkiye, από την άλλη πλευρά, εκτελεί μελέτες ενεργειακής εξερεύνησης στην περιοχή προκειμένου να υπερασπιστεί τα δικαιώματα της ΤΔΒΚ και να προστατεύσει τα δικαιώματα της Τουρκίας εντός της υφαλοκρηπίδας.

Αναζητώντας λύση στην Κύπρο:

Στο παρελθόν έχουν παρουσιαστεί διάφορα σχέδια για τη λύση του Κυπριακού. Το πιο γνωστό από αυτά είναι το «Σχέδιο Ανάν». Το σχέδιο, που παρουσιάστηκε από τον Γενικό Γραμματέα του ΟΗΕ Κόφι Ανάν το 2004, προέβλεπε την ενοποίηση του νησιού ως ομοσπονδίας δύο μερών. Ωστόσο, αν και το σχέδιο έγινε αποδεκτό από τους Τουρκοκύπριους, απορρίφθηκε από τους Ελληνοκύπριους.

Αυτά τα δύο προβλήματα έχουν μεγάλη σημασία τόσο για την Τουρκία όσο και για την Ελλάδα όσον αφορά την εθνική ασφάλεια, την κυριαρχία και την περιφερειακή ισορροπία δυνάμεων. Ενώ η επίλυση των προβλημάτων απαιτεί την επίτευξη μόνιμης συμφωνίας στο πλαίσιο της διπλωματίας και του διεθνούς δικαίου, δεν έχει επιτευχθεί μόνιμη συμφωνία μέχρι σήμερα.

Επιπλέον, η Ελλάδα έχει εμμονή με τις ημερομηνίες «1453 έως 9 Σεπτεμβρίου 1922». Η άλωση της Κωνσταντινούπολης το 1453 και η λειτουργία της Αγίας Σοφίας ως τζαμί σήμερα αποτελούν αιτία δυσφορίας για την Ελλάδα. Όλοι οι Έλληνες φανατικοί μπορούν να μάθουν τις πιο πολύτιμες πληροφορίες για το 1453 από το έργο του Γιάννη Κορτάτου, Έλληνα μαρξιστή ιστορικού, κοινωνιολόγου και πολιτικού, με τίτλο «Οι τελευταίες μέρες του Βυζαντίου», με ημερομηνία Οκτώβριος 1931. Ο Γιάννης έγραψε την αλήθεια...

Γιάννης Κορτάτος: «Το 1453 δεν είναι παρά το φινάλε του διεφθαρμένου Βυζαντίου και των εμφυλίων πολέμων που ξεκίνησαν από τον 10ο αιώνα». λέει. Και έχει δίκιο... Δέκα αιώνες μετά βλέπουμε την ίδια άγνοια και διαφθορά σε αυτούς που κυβερνούν την Ελλάδα όσον αφορά τα νησιά και την Κύπρο.

Αυτή η κατάσταση θυμίζει στο Τουρκικό Έθνος και στον Αξιότιμο Τουρκικό Στρατό τα λόγια ενός κοντινού τους πολεμιστή από την ιστορία:

«Αν έχετε πρόβλημα με τα όριά σας, ο μόνος τρόπος για να το διορθώσετε είναι να διευρύνετε τα όριά σας». (*)

(*) Ούν αυτοκράτορας Ατίλλα

Από εδώ, ως στοχαστής και Τούρκος συγγραφέας, απευθύνω έκκληση στον ελληνικό λαό: Παρακαλώ! Πιστέψτε με, αυτοί που σας κυβερνούν δεν σκέφτονται τους δικούς τους στο παραμικρό σχετικά με τα προβλήματα που ανέφερα παραπάνω. Αν είχαν νόημα, θα κρατούσαν ως περιδέραιο τις ημερομηνίες «1453 και 9 Σεπτεμβρίου 1922» και τα γεγονότα που κρέμονται στο λαιμό τους.

Εμείς, ως τουρκικό έθνος, δεν θέλουμε προβλήματα με τους γείτονές μας. Αυτοί όμως που σας κυβερνούν προσπαθούν να δημιουργήσουν νέα προβλήματα, ειδικά στα νησιά.

Αγαπητοί μας Έλληνες φίλοι-γείτονες: Αν δεν κάνετε σοφότερους αυτούς που σας κυβερνούν. Ένα βράδυ, ξαφνικά, ο Τουρκικός Στρατός θα λύσει και το νησιωτικό και τα προβλήματα με το «Μαστίγιο του Θεού».

Μακάρι να μην χρειαζόταν μαστίγιο...

Γειά σου!

.

Εμράχ Μπέκτσι, dikGAZETE.com

*

Türkiye-Greece

According to Greece, there are various geopolitical and security reasons behind its arming of the Aegean islands. This issue is closely related to historical tensions between Greece and Türkiye and strategic interests in the region. Greece justifies increasing its military presence on the islands, especially due to its disputes with Türkiye. He puts them in the following cases:

1. Security Concerns: Greece claims that it has armed the islands for self-defense against Turkey's claims on issues such as continental shelf, maritime jurisdictions and airspace in the Aegean Sea. These issues frequently become issues that increase tension between Türkiye and Greece.

2. Geographic Proximity: Some Greek islands in the Aegean are quite close to the Turkish mainland. This closeness causes Greece to have security concerns on these islands, and therefore they think that having a military presence on the islands is important for defense.

3. 1974 Cyprus Peace Operation: After Turkey's Cyprus Peace Operation in 1974, Greece developed a self-protection reflex against possible military steps of Turkey. This event strengthened the idea of ​​​​military strengthening of the islands.

4. Lausanne and Paris Agreements: Turkey argues that Greece's arming of the islands is illegal, based on the Lausanne and Paris Agreements. (This is the truth.) These agreements contain articles determining the status of the islands, and Turkey claims that these agreements have been violated. On the other hand, Greece argues that these agreements have lost their validity due to Turkey's activities that it perceives as a threat.

5. Regional Balance of Power: Greece is trying to gain a strategic advantage over Turkey by arming the islands in order to maintain the regional balance of power with Turkey in the Aegean Sea and the Eastern Mediterranean and to defend its national interests.

Although this situation is tried to be resolved by international law and diplomatic means between the two countries, it still remains a matter of ongoing tension.

Countries around the world consider the agreements made as their "honour". Greece chooses to act dishonorably, despite the honor it has signed. At this very stage, the Treaty of Lausanne (1923) is an important agreement between Türkiye and Greece that determines the status of the Aegean Islands. However, the "Treaty of Lausanne" does not provide a direct "guarantee clause" to Turkey regarding the Aegean Islands. However, some articles in Lausanne contain important regulations regarding the status and disarmament of the Aegean Islands. These articles are particularly relevant to issues on which Turkey has expressed security concerns. Greece ignores these regulations.

Articles related to the Aegean Islands in the Treaty of Lausanne:

Article 12: This article states that islands such as “Lesbos, Chios, Samos and Nikarya” belong to Greece. However, since these islands are very close to Turkey, it is stated that Greece should disarm these islands. Although the sovereignty of the islands was given to Greece, it was considered an important issue for Turkey's security that these islands should not be used for military purposes.

Article 13: This article includes Greece's obligation not to arm the islands of “Lesbos, Chios, Samos and Nikarya”. Greece has undertaken to remain unarmed so that these islands do not pose a threat to Turkey's security. Article 13 states that the non-military status of the islands must be preserved and that Greece can maintain only a limited military force.

Article 15: Türkiye accepts that the "Twelve Islands" (Rhodes and surrounding islands) and some other islands were transferred to Italy. However, with the Treaty of Paris in 1947, these islands passed from Italy to Greece. There is also a provision in international agreements regarding the disarmament of these islands.

Turkey's Opinion and Objections

Türkiye argues that Greece's arming of some islands in the Aegean is against international law, based on the Treaty of Lausanne. And he is right... He claims that the islands, especially those very close to Turkey, should be unarmed and that Greece's militarization of the islands violates the provisions of the Treaty of Lausanne. And it is true... Greece, on the other hand, argues that arming the islands is a security necessity, citing Turkey's military presence in the region. This argument is an unnecessary concern…

Treaty of Paris (1947)

In addition to the provisions stated in the Treaty of Lausanne, the "1947 Treaty of Paris" is also important regarding the Aegean Islands. This treaty is a treaty in which Italy transfers the Dodecanese Islands to Greece and includes the condition of disarmament of these islands. Greece's military presence on the islands despite this agreement has become an issue that Turkey frequently voices on international platforms. (This is the time when his patience is running out)

Articles 12 and 13 of the Treaty of Lausanne state that the Aegean Islands close to Turkey should not be armed by Greece. These provisions are considered important for Turkey's security. However, Greece militarized the islands, claiming that these provisions were no longer valid in the face of changing security threats. This situation causes tension between the two countries. Turkey uses its last stages of patience and keeps close account of the weapons and soldiers that Greece has accumulated on the islands in the Aegean.

All these events bring with them sub-problems. These problems:

“Aegean Islands Problem”

The problems between Türkiye and Greece regarding the "islands in the Aegean Sea" are one of the main reasons for the geopolitical tension between the two countries. These problems are divided into subheadings such as "territorial waters, continental shelf, airspace, demilitarized islands, maritime jurisdiction areas" and sovereignty of small islets (rocks) in the Aegean.

Major Problems:

Territorial Waters: The width of territorial waters in the Aegean Sea between Türkiye and Greece is one of the most important topics of discussion. Greece argues that it has the right to extend its territorial waters to 12 miles. Turkey, on the other hand, claims that 12 miles is unacceptable in terms of the geographical structure of the Aegean Sea and Turkey's interests, and that this expansion will imprison Turkey in the Aegean, and sees Greece taking such a step as a "casus belli". Türkiye demands that its territorial waters remain 6 miles.

Continental Shelf: Greece claims that the islands in the Aegean have continental shelf rights, arguing that the islands have a continental shelf. Türkiye, on the other hand, argues that the continental shelf should be determined as connected to the mainland and that the islands have the right to limited continental shelf.

Airspace: While Greece requests 10 miles of airspace, Turkey recognizes 6 miles of airspace based on territorial waters. This difference leads to frequent airspace violations and military tensions between the two countries.

Arming of the Islands: Turkey argues that Greece armed the Aegean islands, which should have demilitarized status, with the Treaty of Lausanne (1923) and the Treaty of Paris (1947), and that having a military presence on these islands is against the agreements. Greece, on the other hand, states that it is arming these islands due to Turkey's military presence on the Aegean coast and security concerns.

Islets and Rocks: Some islets and rocks of uncertain sovereignty in the Aegean Sea (For example: Kardak crisis) have caused tensions between the two countries. It is unclear to which country these islands belong, within the framework of international law.

In addition, there is also a "Cyprus problem" between Türkiye and Greece. It is the most deep-rooted and important problem between the two countries. These issues are based on complex diplomatic disputes with historical backgrounds, covering issues such as international law, sovereign rights and security.

Cyprus Problem: The Cyprus problem is one of the most important international disputes that Türkiye and Greece have faced since the 1960s. Although Cyprus is geographically located in the Mediterranean, it is an island state that is historically, ethnically and culturally based on both Turkish and Greek peoples.

Historical Background:

Cyprus, Ottoman Period and British Domination: Cyprus was part of the Ottoman Empire from 1571 to 1878. In 1878, the Ottoman Empire gave the island to England to administer. In 1914, Cyprus was annexed by England and became a British colony in 1925.

Independence Period and Ethnic Tensions: In 1960, the Republic of Cyprus was established as an independent state. The island had a structure that included both "Turkish" and "Greek" communities. However, the tensions that started with the Greek Cypriots' desire for union (enosis) with Greece and the Turkish Cypriots' opposition to this caused violence on the island.

1974 Cyprus Peace Operation: When a Greek-backed coup took place in Cyprus in 1974, Turkey intervened militarily in the island to protect the Turkish Cypriots. As a result of this operation, Cyprus was de facto divided into two: "Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC)" and "Greek Administration of Southern Cyprus (GCASC)". TRNC declared its independence in 1983, and Southern Cyprus joined the European Union in 2004.

Main Problems of the Cyprus Problem:

Seeking a Political Solution: Negotiations have been held through the UN for years to find a solution between the two communities in Cyprus. However, no consensus has been reached on the "federal" or "two-state solution" options. While the Turkish side demanded a "two-state solution", the Greek side generally favored a federal structure.

Energy Resources in the Eastern Mediterranean: Natural gas and oil deposits discovered in the Eastern Mediterranean in recent years have made the Cyprus problem even more complicated. The Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus is making agreements on its own, ignoring the rights of Türkiye and the TRNC regarding energy resources. Türkiye, on the other hand, carries out energy exploration studies in the region in order to both defend the rights of the TRNC and protect Turkey's rights within the continental shelf.

Seeking a Solution in Cyprus:

Various plans have been presented in the past for the solution of the Cyprus problem. The most well-known of these is the "Annan Plan". The plan, presented by UN Secretary-General Kofi Annan in 2004, envisaged the unification of the island as a two-part federation. However, although the plan was accepted by the Turkish Cypriots, it was rejected by the Greek Cypriots.

These two problems are of great importance for both Türkiye and Greece in terms of national security, sovereignty and regional balance of power. While solving the problems requires reaching a permanent agreement within the framework of diplomacy and international law, no permanent agreement has been reached to date.

Additionally, Greece is obsessed with the dates "1453 to 9 September 1922". The Conquest of Istanbul in 1453 and Hagia Sophia's service as a mosque today are a cause of discomfort for Greece. All Greek fanatics can learn the most valuable information about 1453 from the work of Yannis Kortatos, a Greek Marxist historian, sociologist and politician, titled "The Last Days of Byzantium", dated October 1931. Yannis wrote the truth of the matter...

Yannis Kortatos: “1453 is nothing but the finale of the corrupt Byzantium and the civil wars that started from the 10th century.” says. And he is right... Ten centuries later, we see the same ignorance and corruption in those who govern Greece regarding the islands and Cyprus.

This situation reminds the Turkish Nation and the Honorable Turkish Army of the words of a warrior close to them from history:

“If you have a problem with your boundaries, the only way to fix it is to expand your boundaries.” (*)

(*) Hun Emperor Atilla

From here, as a thinker and Turkish writer, I appeal to the Greek people: Please! Believe me, those who govern you do not think about their people in the slightest regarding the problems I have mentioned above. If they had any sense, they would keep the dates "1453 and September 9, 1922" and the events hanging around their necks as a necklace.

We, as the Turkish Nation, do not want problems with our neighbors. But those who govern you are trying to create new problems, especially on the islands.

Our dear Greek friends-neighbors: If you do not make those who govern you wiser; One night, suddenly, the Turkish Army will solve both the islands issue and the problems with the "Whip of God".

We wish there would be no need for a whip...

Hello!

.

Emrah Bekçi, dikGAZETE.com

.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?