MÜTEFEKKİR YALÇIN KOÇAK
“Âlimin ölümü alemin ölümüdür.” Çünkü âlimler, İslam sarayının temel taşlarıdır.
Tanımakla büyük bahtiyarlık duyduğum ve sevdiğim mütefekkir, âlim, aksiyon insanı, mücadeleci, dost canlısı bir insanı dün ebedi yolculuğuna uğurladık.
Ölüm, Allah’ın emri. Anne karnında cesedine ruh üfleyerek insanı insan yapan Allah (cc) o ruhun ne zaman cesetten ayrılacağına da karar verendir. Bu açıdan hiçbir canlı Allah’ın tespit ettiği zaman diliminden ne bir dakika fazla yaşayabilir ne de bir dakika erken ölebilir.
Ölüm, haktır ve hayatın en büyük gerçeğidir.
İnanan insan için ölüm bir mekân değiştirmedir, daha mükemmel hayata doğmaktır.
Ölüm dediğimiz hadise, bizim dördüncü mekâna doğumumuzdur.
Bizler ezeli olarak Allah’ın ilminde vardık; oradan ruhlar âlemine doğduk. Sonra anne karnına, sonra dünyaya ve ölüm dediğimiz hadise ile de gerçek âlem olan ahirete doğuyoruz.
Yalçın Koçak abimiz de 22 Mart 1952 yılında doğduğu dünyadaki vazifesini tamamlayarak 7 Haziran 2023 tarihinde gerçek âlem ahirete doğdu.
Ben tanıdığım Yalçın Koçak abiden razıydım, Rabbim de razı olsun. Bende çok hakkı vardır. Benim onda ne kadar hakkım varsa anamın ak sütü gibi helal olsun. Zaten cenazesinde imam, “Hakkınızı helal edin” dediğinde yüksek sesle “Helal olsun” diye bağırım.
HEP İYİ BİLDİM…
Başkalarını bilmem ama Yalçın Koçak abiyi ben hep iyi bildim.
Yaptığımız bazı kültürel ortak projelerde onun gayretkeşliğine, meselelere eğilmedeki inceliğine, ilim adamı olma vasıflarını taşıdığına şahit oldum.
İnsanın arkasında eser bırakması sadece kitap yazmak ya da bir nesneyi işlemek değildir. Arkada bıraktığımız her güzel şey bir eserdir.
Yetiştirdiğimiz her güzel çocuk, vatana millete faydalı olduğu müddetçe bir eserdir.
Bu anlamda hayata bütüncül bakmak daha isabetli olur.
Arkasında hem güzel kitaplar, hem güzel yetişmiş vatana millete artı değer üreten üç erkek evlat bırakan Yalçın Koçak abimin hayatını dolu dolu yaşadığına şahit oldum, istifade ettim.
Derler ki; “Kamil odur ki; koya dünyada bir eser. / Eseri olmayanın yerinde yeller eser.”
Yalçın Koçak abi de arkasında hem bir yad-ı cemil hem de güzel eserler bıraktı.
Toplum için bir artı değer üretmek uğruna canla başla çalıştı.
Milli ve manevi değerlerin korunmasına yönelik gayretleri ise gerçekten takdire şayandı.
MÜCADELE RUHU…
Yalçın Koçak abimin nasıl bir mücadele insanı olduğunu anlamak için onun otobiyografisini anlattığı bir yazıdan birkaç cümleyi burada sizlerle paylaşmak istiyorum:
“İstanbul gençliğimizi aldı almasına ama bize çok şey öğretti. O zaman MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) fahri hizmet yıllarımızdı. Rasim Cinisli ağabeyimizle göz açtık, Kadir Mısıroğlu ile yürüdük, Rahmetli üstat Necip Fazıl’la şahlandık, kabımıza sığmaz olduk.
Milliyet nedir, ne demektir onlardan öğrendik, Altın Nesil olmalıydık. Ezilmişlikten, adam sendecilikten, bana necilikten ve de bizden adam olmaz anlayışından kurtulmalı ve de kurtarmalıydık, Boyunduruk kabul etmedik, Hürriyetimizi gem vurdurmadık…
Hamdık, piştik, M. Zahit Kotku’yu tanıdık, elinde olduk.
Ekonomik hürriyeti olmayanların, fikir hürriyetine sahip olamayacakları gerçeğini çabuk öğrendim. Memleket sevdalısı olarak yapmamız gerekenleri zaten hep yaptık.”
163. MADDENİN KALKMASINDAKİ PAYI…
1987 yılında 163. Maddeye muhalefet suçundan (Düşünce suçu- Ne yazık ki bu ülkede düşünmek her zaman suç olmaktan bir türlü kurtulamıyor.) yazdığım bir yazıyı bahane ederek İzmir Devlet Güvenlik mahkemesi, bana 4 sene 7 ay ceza vermişti. Cezanın 8.5 ayını hapis olarak yapmış ve sonra tahliye olmuştum. Yargıtay ise cezamı tasdik etmişti ve 4 sene daha yatacak hapis cezam vardı.
Böylelikle kaçak duruma düştüm ve 163. Maddenin kalktığı tarihe kadar (1992) kaçak gezdim.
Kalkmadan önce söz konusu 163. Madde, laikliğe aykırı olarak, devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare edenlere sekiz yıldan 15 yıla kadar ağır hapis cezası verilmesini öngörüyordu.
Dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan kimseye de 5 ila 10 yıl arasında ağır hapis cezası verilmesini emrediyordu.
Rahmetli Özal, Müslümanların başında “Demokles’in Kılıcı “gibi duran bu maddeyi kaldırdı. Ancak maddenin kalkması için yapılan arka plan çalınmalarında Yalçın Koçak abimin gayreti ve çalışması asla unutulamaz.
Bu maddenin kalkması hem benim 4 yıl hapis cezamı düşürmüş hem de bundan sonra dinini yaşamak isteyenlerin önündeki engeller kalkmıştı.
İZ BIRAKAN ESERLERİ…
Yalçın Koçak abi, inşaat yüksek mühendisiydi. Müteahhitlik yapmıştı. Siyasetle meşgul oldu. Ama bana göre onun en belirgin vasfı ilme, araştırmaya, unutulmuş milli meseleleri ortaya çıkarmaya yönelik gayretleriydi.
Rumeli Türklerine ait birçok çalışmanın altyapı çalışmalarını beraber yürüttük.
Rumeli Türklerinin kayıp tarihini “Big Mac- Rumeli Türklerinin Kayıp Tarihi” olarak yayınladı.
“Batı Trakya Türk Cumhuriyeti” isimli eserinin editöryal çalışmasını yaptım. Bu eser, piyasada çok az kişi tarafından bilinen bir gerçeğin ortaya çıkmasına vesile oldu.
Toynbee’nin Kayıp Kitabını “TİRAN” ismiyle yayınlamıştı.
Kenevir hususunda yaptığı çalışmalar ise gerçekten ülkemizin geleceği adına bir ümit ışığı oldu.
Kenevir ile ilgili kitapların hazırlanma safhasında beraber çalıştık.
“Endüstriyel Kenevir – Sanayicinin Yeni Cevheri” isimli eser böylelikle vücut buldu.
“Musul” kitabı ise Osmanlı’dan bize miras kalan ama bir türlü sahiplenemediğimiz bir toprak parçasının dramını, arka planında dönen dolapları, uluslararası şer güçlerin ülkemize yönelik hain planlarını ortaya koyması bakımından harika bir eser olmuştu.
Yalçın Koçak abi ile son yaptığımız çalışma “Selim Çoraklı-Yalçın Koçak” ortak imzasıyla çıkan “Yesevi Yolu” isimli çalışmamız oldu.
Aslında bu kitabı yayınlama maksadımız bir “Yesevi Otağı” kurma projemizin ilk çalışmasıydı.
Kuracağımız “Yesevi Otağı” her gün üniversite öğrencilerine ücretsiz yemek veren, gelen öğrencilere “Yesevilik ruhunu” aşılayacak olan bir projenin ismiydi.
Bu otağda bizzat ben bulunacak ve gelen öğrencilere dilimin döndüğü kadar Türklerin kurtuluşunun ancak akla ve ilme dayalı bu düşünce ile mümkün olabileceğini anlatacaktım. Bunun için yer arama çalışmaları sürüyordu.
Yaşar Albayrak abimiz Fındıkzade’de inşa ettiği caminin alt katını, bu iş için tahsis edebileceğini belirtmişti. Ancak nasip olmadan Yalçın Abi rahatsızlandı ve projemiz akim kaldı.
Yaşar Albayrak abinin bu yeri engelli çocuklarımıza Kur’an öğreten bir merkezin emrine tahsis ettiğini Yalçın abinin cenazesinde öğrendim. Çok mutlu oldum.
FETÖ MÜCADELEMDE DESTEĞİ ÇOKTU…
Yalçın Koçak abi, FETÖ ile mücadelede de bana en çok destek veren insanların başında geldi. Yaptığımız mücadelenin FETÖ’nün karanlık yapısını deşifre eden kitaplarım, “Gülen’in Ağlattığı Müslümanlar” ve “HOCIA” isimli kitaplarımın devletin önemli kademelerine duyurulmasında öncülük yaptı.
FETÖ denen iblisi yapının bazı militanlarının devletin kilit noktalarına sızma girişimlerini yaptığımız ortak çalışmalarla engel olduk.
Birçok hainin ceza almasında aracılık yaptık.
FETÖ’nün özellikle üniversiteler ve YÖK’de yapılanmasına mani olmak için büyük gayretler sarf etti.
Onun, zikredilen dönemde yazdığı “YÖK İmamı A.H?” İsimli yazısı hala hafızalarımızda yerini korumaktadır.
Bu yazının önemli bir kısmını burada paylaşmanın meseleyi anlatma bakımından çok önemi olduğuna inanıyorum
:
“YÖK hala FETÖ imamını bulamamış bir kurumdur. Trabzonlu Eren’in katilini bulmak nasıl namus borcuysa, YÖK’ün imamını bulmadan üstünü kapatmak, millete ve demokrasiye bühtandır, yazıktır, günahtır.
İki yıldır yazarım ‘YÖK’ün İmamı Kim?’ cevap yok, Ablalar, Abiler adı verilen muhabbet imamları bile yakalandı ama YÖK imamı toz…
Adil Öksüz’den çok daha önemli olan YÖK İmamı kim?
Ankara Savcılığı’na resmen yazdık! A.H. dedik; Firari FETÖ”cü Şerif Ali Tekalan ile ahbap çavuş dedik! Akın İpek’in sağ koludur, hukuk müşaviridir, yetmedi üniversitesinin mütevellisidir dedik.
Önce tutukladınız malına, mülküne tedbir koydunuz, sonra hem kendini, hem de mallarını saldınız. Yetmedi yat aldırdınız. Rahat kaçsın diye mi bunları yaptınız?
Ankara Kırk Konaklar’da, Denizli Çivril’de çeteye yurt bağışlıyor, yurda el konuyor, yurt yöneticileri içeride, bağışlayan dışarıda?
Acaba Yargıtay üyeleri A.H. üzerinden ev sahibimi yapıldılar sorusu akla geliyor?
YÖK’ün çetesi bunlar dedik!: Ç.G- Ç.Ş- Y.A- G.D- D.İ- Ö.A- A.D.- S.O- D.U- M.B- K.Y.- Ö.A.- Y.M- A.M.- D.M.A.- Ö.M. – D.K.- R.S. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nda 2015/171814 ve 64510 dosyalarında mebzul miktarda varlar.
A.H, Adil Öksüz’den çok daha önemli ve tehlikeli bir örgüt üyesidir.
Gazi Üniversitesi’nde badem topluyorsunuz, içerideki eski rektörü niye saldınız? Şimdiki de badem dedik, yardımcısını alıyorsunuz, balık nereden kokar?
Savcıları susmuş bir ülkede haktan, adaletten bahsedilemez diyen bir Thomas Jaferson geçti bu dünyadan… Siyasi uzantılarının kapılarının çalınması gerektiğine inanan Ankara’da hukukçu varmış dedirtecek cesur yüreklere ihtiyacımız var.”
“AVRASYABİR” VAKFI YÖNETİM KURULU ÜYESİYDİ…
Yalçın abi birçok çalışmasının yanında başkanlığını Şaban Gülbahar abinin yaptığı Avrasyabir ve ASAM’ın (Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı) Yönetim Kurulu üyeliğini de yürütüyordu. Ayrıca “Kenevir Enstitüsü ve Kenevir Kooperatifi”nin yönetim kurulu başkanlığına devam ediyordu.
1987-1991 yılları arasında Türkiye’nin siyasi tarihinde ANAP Sakarya Milletvekilliği görevini üstlenen Yalçın Koçak abi, Turgut Özal’ın da yakın çalışma ekibinde görev yapmıştı. ANAP’ın, Doğruyol Partisi ile birleşme aşamasında Demokrat Parti’de Genel Başkan Yardımcısı oldu.
“Özal’ın sırdaşı” olarak bilinen ve Sakarya siyaseti ile birlikte Türkiye siyasetine de bir dönem damga vuran isimlerden biriydi.
Tedavi gördüğü hastanede vefat edince cenazesine Şaban Gülbahar abi ve Cengiz Bayram dostum ile birlikte katıldık. Cenazesine kadim dostları, Mehmet Koçak, Abdurrahman Dilipak, Yaşar Albayrak ve Mustafa Şatıroğlu gibi çok insan da katılmıştı.
Siyaset ve iş dünyasından katılanlar da caminin avlusu doldurmuştu. Adapazarı Karaosman camiinden ebediyete uğurladığımız Yalçın Koçak abim, arkasında bir yad-ı cemil bıraktı.
Yalçın abinin Avrasyabir Vakfında yemeklerden sonra gür sesiyle ve kendine has duasını;
Birçok kez canı sıkıldığında arayıp, “Ya Selim Hocam, hemen atla gel, benim param helaldir, bol bol döner yiyelim.” deyip Florya’ya çağırmasını,
Kızımın düğün hazırlıkları içinde iken elime tutuşturduğu para dolu zarfı, bana zorla kabul ettirişini,
Yaptığımız sohbetlerde ve katıldığı televizyon programlarında derin tarih ve siyaset analizlerini, ülke meselelerine vukufiyetini unutmam asla mümkün değildir.
Onu hep hayırla anacağım…
Ülkemize ve insanlığa yönelik çalışmalarını unutmamaya ve unutturmamaya çalışacağım.
Ülkemizin ve hepimizin başı sağ olsun. Çünkü bir âlimi, mütefekkiri, düşünce ve aksiyon insanını kaybettik.
Rabbim mekânını cennet eylesin.
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com