Devir değişse de insanlar değişmiyor. Her devrin kendine has sorunları var olsa da insanın merkezini işgal eden problemler, öz itibariyle birbiri ile benzeşiyor.
Sorunlardan beslenen ve çözüm yollarını, dikenlerle dolduranların varlığı ise değişmeyen dünya kanunlarının belki de en önde gelenidir.
“Dermansız hastalık” muamelesi gören ve kronik sorunmuş gibi topluma sunulan sıkıntıların aslında basit çözümleri vardır. İlim ve fikir ehli kişiler canı pahasına bunu anlatmaya çalışsalar da güç merkezlerinin direnci karşısında çoğu zaman seslerini duyuramazlar.
Güç merkezindeki pasta ne kadar büyükse merkez ekseninde yaşanan paylaşım kavgasının gürültüsü de o derece şiddetlidir. Kavganın kazananları toplum sorunlarını bir sepete doldurup topluma öcü gibi gösterirken aynı anda pasta paylaşım kavgasına devam ederler.
Allah, insana "Bu insanların sorunlarını nasıl çözebilirim?" diye bir dert vermişse muhakkak ki hastalığın dermanını bulduracaktır veya dert sahiplerini mükâfatlandıracaktır.
Güç merkezlerinin pasta kavgası ile işi olmayanların meselesi ise sepete doldurulup öcü gibi gösterilen sorunların çözümünü sağlamaktır.
Lüks binalarda komşusunun kim olduğunu bile bilmeyecek kadar yalnız insanlar sürüsünün mutlu olduğunu düşünme gafletine düşenler olabilir. Lüks binalarda oturanların herkesi kendileri gibi görme hastalığı ile güç merkezinde olanların toplumun nabzını tutmak için kendi nabızlarına bakmaları aynı şeydir.
Din adına fetva ve hüküm verenler, kendilerini diğer insanlardan üstün sanıyorlar olsa gerek ki ‘Peygamber oğlu dahi olsalar’ üstünlüğün sadece ‘Takva’da olduğunu unutuyorlar. Onlar kendi merkezlerinden insanlığa baktıkları için insanları kendileri gibi sanma zannına düşerler. Kendilerini üstün görme hamakatı bir yana, dini meselelerde çözüm yerine, sorun tarafında yer almaları kendi tıynetlerini açığa çıkarır.
‘Yapmadıkları şeyleri söylemeleri’ sebebiyle, sözleri topluma tesir etmeyen hüküm sahiplerinin, toplum sorunlarında ortaya sundukları çözümlerse sorun yumağını daha da sıklaştırmaktan öte bir şey değildir.
Örneğin; “kadınların harem / selamlık oturması”nı savunurlarken, ortaya attıkları şeyler hem trajiktir hem de toplum gerçeklerinden uzaktır.
“Kadınlar pembe otobüse binsin, erkekler mavi otobüse binsin” düşüncesi, bu sebeple “İslamcı” bir yaklaşımdır, İslami bir yaklaşım değildir. Müslümanlar’ın ekonomik ve sosyal şartları için sunabilecekleri çözüm önerileri olması gerekirken onlar “Evi-arabası olmayan faizle kredi çekebilir” fetvasının savunmasını yapmaya çaba harcarlar.
Aile yapımız darmadağın olmuşken, aileyi korumak için rasyonel bir çözümleri yoktur. Var olan sorunlar yetmezmiş gibi yeni sorun alanları çıkartmakta mahirdirler!
“Altın yüzük takmak haram” diye parmağına altın yüzük takmayan fakat saray gibi evlerde oturup, lüks arabaya binen kendini aldatabilir lakin Rabbini aldatamaz. Bu kişi, şatafatı benliğinde kabulleniyorsa onun günah-sevap algısını değiştirmek çok zordur.
Dini, iktisadi, sosyal ve siyasi bir yığın sorun varken, gündem oluşturan mevzulara bakıldığında şaşırıp kalmamak elde değil!
Çözülmesi çok kolay olan meseleler için haftalarca konuşup sorunu sorunla çözme azimlerine de hayran olmak gerekir!
Esarete alıştık da haberimiz mi yok!..
Nedir bu vurdumduymazlık, nemelazımcılık!..
İnsanlar bir sorun gördüğü zaman, hemen gözünü kapatıyor veya yüzünü başka yöne çevirip hızla sorundan uzaklaşıyor.
Kimse, sorunun çözümü için adım atmak istemiyor.
Sorunu çözmeye kalkıştıkları zaman başlarına ne geleceği muamma olduğundan mıdır bilinmez; feci bir açmaza sürükleniyor toplum.
Pasta sahipleri el değiştirirken yaşanan kargaşa ve yeni bir kavganın ortasına düşüldüğü ise doğrudur.
Dağınıklık, şaşkınlık ve yalpalamaların olduğu ortamda, yüksek gerilim hattının varlığını bilse de Müslüman her şart ve durumda hakkı, doğru olanı söylemekle mükelleftir.
Bazen açık sözlü olmak zor olsa da anlamak isteyene lafı anlatmak için türlü güzel yöntemler vardır.
İlim sahipleri ise ilimlerinin zekâtlarını böyle durumlarda vermeyecekler de ne zaman vereceklerdir!..
Öğütülecek buğday yoksa değirmen sayısının çokluğuyla övünmek boşunadır!
İstanbul’un Fethi sırasında ‘meleklerin cinsiyetini’ tartışanlara imrenmek mi gerekir ne dersiniz?
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @leyli_serd , @dikgazete