
3.Roma ordusunun yürüdüğü yol ve Manuel’in hareket şekli.
MİRYOKEFALON HARBİ’NİN CEREYAN ŞEKLİ
Öz
Bu makalenin amacı, 17 Eylül 1176 Cuma günü, Kemer Boğazı ile Gelendost-Köke köyü arasındaki Türk topraklarında ve Kıral Yolu üzerinde vukû bulan Miryokefalon Harbi’nin cereyan şeklini açıklamaktır. Sultanın tüm barış taleplerini reddeden Manuel, Macar ve Sırp birliklerinin gecikmesi üzerine, gecikmiş olarak Honaz’a, oradan da Baklan ve Sundurlu yoluyla Çivril-Homa’ya geldi. 12 Eylül Pazar günü ikinci kez barış isteyen Türk elçisini retle, 13 Pzt Dinar, 14 Salı Pınarbaşı-Çapalı, 15 Çar Uluborlu önü ve Lampis, 16 Eylül Per günü Kemer Boğazı veya Miryokefalon bölgesinin başındaki Kayaağzı Pınarlarına geldi ve geceledi. 17 Eylül Cuma sabahı, altı km sonra Hoyran ve Eğirdir Gölleri arasındaki, kuzeyden güneye akan Menderes adındaki derin ırmağı, Yenice Köyü Köprüsü’nden geçip, saat 9.00 sularında tarihte Kelainai denilen Firik şehrinin bulunduğu Türk topraklarına girmeye başladı. Saat 14.00 sularında Bizans ordunun önü, 15 km uzaktaki Köke köyü önlerine geldiğinde, pusuya yatmış bulunan Türkler, her yönden saldırıya geçtiler ve üç dört saat içinde Bizans’ı hezimete uğrattılar.
Açar Kelimeler: Miryokefalon, İmparator Manuel, Sultan Kılıçaslan, Kemer Boğazı, Yenice Sivrisi, Köke, Kötürnek, Zafer
Giriş: Harbin önemi
Tarihçi Niketas, Nihal Atsız, Yılmaz Öztuna ve Refik Turan, Miryokefalon harbinin önemini şöyle anlatırlar:
“Binlerce savaşçıdan terekküp eden ordusuyla imparator Manuel, Türk milletini ortadan kaldırmak ve Konya surlarını bizzat yıkmak amacıyla yürüyüşe geçti. Sultanı eline geçirmek, ayağını ensesine dayayarak onu kendisine basamak taşı yapmak istiyordu. Sultan Kılıçaslan, imparatora elçiler göndererek barışçı yoldan anlaşma ricasında bulunmuştu. Elçileri vasıtasıyla imparatorun bütün şartlarını kabul edeceğini bildirmekteydi. Sultanın elçileri hiçbir başarı elde edemeden yurtlarına döndüler. Sultan yine de boş durmadı; yeniden müzakereye girişmek istedi. Ancak imparator, büyük bir kibirle ona cevabını bizzat ve Konya’da bildireceğini belirtti. Bunun üzerine Sultan bir antlaşma olamayacağını anlayarak, Bizans ordusunun Miryokefalon’dan hareket ettikten sonra geçmesi gereken ve Tzibritze [Yeñice Sivrisi] geçidi adını taşıyan yolun darlaştığı yere pusu kurdu” (Niketas Khoniates, 1995: 123, 124). Bu geçit, Osmanlı belgelerinde “Yenice Derbendi” olarak geçmektedir.
“Malazgirt Meydan Savaşı’nın Türk kahramanlığı, Türk askerliği ve Türk Millî şuurunun en yüksek örneklerinden birisi olmakla beraber; Malazgirt zaferi Anadolu’yu bize tamamiyle açtı ve Anadolu’da yeni bir Türk devleti başladı şeklinde aydınlarımız ve tarihçilerimiz arasındaki görüşler doğru değildir. Eğer öyle olsaydı; İmparator Manuel 1161’de toprak alamaz, 1176’da Selçuklu devletini tamamen ortadan kaldırmak amacı ile meşhur Miryokefalon savaşını veremezdi. Yardımcı Macar, Sırp ve İngiliz askerlerinin de katıldığı Miryokefalon savaşı, Bizans’ın, artık Anadolu’yu Türklerden geri alması için bütün ümitlerini kıran son teşebbüs olmuş, tabir caizse Bizans bu savaşla manen de yenilmiştir” [Nihal Atsız, Türk Yurdu,1959 Ağu.].
“Miryokefalon’suz, bugün yaşadığımız coğrafyayı edinmemiz mümkün değildi. Sultan Kılıçaslan, torunu Alâeddin’e, Anadolu’yu, dünyanın o asırdaki en müreffeh ülkesi hâline getirebileceği zemini, Miryokefalon ile hazırladı” [Yılmaz Öztuna, 18.9.2010, Türkiye Gazetesi].
“Bu savaş sadece bir yenilgi ve zafer değildir. Bizans gibi bir devin çöküşüdür; Anadolu’nun Türk vatanı olması ve İslâm medeniyetinin Selçuklular öncülüğünde yeniden inkişafıdır” [Refik Turan, 2015-2020 TTK Bşk., 19.09.2014, Haber Ajanda].
İmparator Manuel ve Sultan Kılıçaslan
Kılıçaslan 63, Manuel 58’indeydi. Kılıçaslan, felsefî sohbetler yapan bir bilge; Manuel ise, iyi bir savaşçı, kötü bir idareci. O, komutanlarının “Türklerle savaşmayalım” ikazına aldırış etmemişti. Tarihçi, Sultan için “kötürümdü; harbe katılamıyor, ama iyi komutanlara sahipti” der. Manuel, Sultan’ın aksine harp alanında elde kılıç savaşıyordu. Sultan, Romatizması arttığı için at binemiyor ve ordugâha arabayla gelip gidiyordu. 4-5 km’lik Yenice Derbendi, Harp alanı ve Bizans’ın yürüdüğü 15 km yola göre, Bizans ordusu azami 30-35 bin, ordu levazımatını taşıyan araba ise 1000 kadardı. Bizans, en önde dört komutana tâbi birlikler; sonra Bodvin ve Mavrozomes’e tâbi birlikler, sonra arabalar, sonra çekirdek kuvvetlerin başında Manuel ve ondan sonra da artçılar vardı. Öndeki Bizans 8 bin, Bodvin ve Mavrozomes 8 bin, Manuel’e tâbi çekirdek kuvvetler 10 bin, artçılar 6 bin kadardı. 15 bin Selçuklu askeri, 30 bin kadar Uc Türkmen’i vardı. Sultan, Köke’nin 15 km şarkındaki Kötürnek köyündeki ordugâhındaydı [bk.R.1-2 vd.].
Uc veya Hudut Türkmenleri
Şair, “Bu vatan, huduttan hududa yol bulup koşanlarındır” der. Anadolu’daki ilk Türk devleti, Malazgirt’ten dört yıl sonra, 1075’de Süleymanşah’ın Beyşehir, Ş.karaağaç, Yalvaç, Gelendost, Eğirdir, Barla ve Uluborlu’yu fethiyle kurulmuş, ilk başkent, Senirkent-İznik [Uluğbey] olmuştu. Bu yıl, kuruluşun 950. Yılını idrak ediyoruz. Başkent beş yıl sonra fethedilen Bursa-İznik’e taşındı [yıl 1080]. 17 yıl sonra 1097: I. Haçlı Seferinde Bursa-İznik, Eskişehir ve Yalvaç’ı, 1098 baharında da Gelendost-Efes, Barla, Bolvadin, Eğirdir ve Senirkent-İznik’i kaybettik. Kaybedilen bu yerleri geri alabilmek için Ş.karaağaç, Eğirdir ve Uluborlu arasındaki topraklarda tam iki asır Bizans ile harp ettik. 1105 Uc Türkleri İlegüp ovasına geldi. 1107 Kılıçaslan öldü. 1108 Bizans, Lampe’deki [İznik-İlegüp] Türkleri vahşice katletti; yeni doğmuş bebeleri bile kaynar su kazanlarına attı. Sağ kalan Türkler, başlarına gelenleri soydaşlarına anlatmak için kara giysilere büründüler; ülkenin her yanını iç paralayıcı feryatlarla dolaştılar. Bunu duyan Hasan Gâzî, 1109’da 20 bin askerle Ş.karaağaç üzerinden Kötürnek’e geldi ve ordusunu üçe böldü: İlk tümen Gelendost-Efes, ikinci tümen kendisi de dâhil, Kemer Boğazı ve Lampe [İlegüp] ovasına, üçüncü tümeni de Yalvaç önlerinden Hoyran ovasına gönderdi. İlk iki tümen, Bizans’ın baskınına uğradı ve katledildiler. İkinci tümenden sağ kalanlar da Kemer Boğazı’ndaki Menderes’in burgaçlı sularında boğuldu. Olanları haber alan üçüncü tümen, Yalvaç önlerinden Ş.karaağaç tarafına kaçtı ve kurtuldu. 1146’da Sultan Mesut, Haçlılara karşı Bizans’ın desteğini almak için Kemer Boğazı’nın batısındaki toprakları ve İbradı’yı Bizans’a verdi. Manuel, 1157-58’de de Gelendost civarındaki [Küçük Firikya] Türkmenleri katletti. Miryokefalon harbi öncesi Türkmenler, bütün bu olanları hatırlıyor ve intikam için fırsat kolluyorlardı. İşte fırsat doğmuştu ve 30 bin kadar Türkmen, Sultanın saflarında yerlerini aldılar.
Miryokefalon Harbi’nin cereyan şekli
Miryokefalon harbi bir pusu harbidir. Bizans ordusu, hiçbir mukavemetle karşılaşmadan Kıral Yolu üzerindeki Yenice Köyü Köprüsü’nden geçerek, Türk topraklarında ilerledi ve Yenice Derbendi’nin darlığı yüzünden 10 mil [15 km] uzunluğunda yürüdü. Bizans, dört parçaydı ve Bizans’ın en son askeri köprüyü geçtiğinde önü de Köke köyünü biraz geçmişti ki, Türkler her taraftan saldırıya geçtiler. Prof. Refik Turan’ın tabiriyle “Bizans ordusu ve Manuel için adeta kıyamet koptu. O zamana kadar görünmeyen Sultan Kılıçaslan ve askerleri aniden ortaya çıktı. Gökyüzünün güçlü yıldırımları gibi Bizans ordusunun üzerine yağdı. Kısa zaman içinde parçalanan Bizans, üç-dört saatin sonunda pes etti. Savaşı kaybeden Manuel, Kılıçaslan’ın yazdırdığı anlaşmayı kabul etti” [19.09.2014, H. Ajanda].
Öyle oldu. Bizans, Türkler’in istediği gibi tuzağa girince, Çirişli dağının güney eteklerindeki vadilere gizlenmiş olan Türkler, saldırıya geçtiler, Yenice Sivrisi’nden taşlar yuvarladılar ve sivrinin kuzeyindeki dar yeri tıkadılar [bk. R.7-8]. Manuel, Bodvin ve Mavrozomes’e; onlar da Manuel’e gelemediler ve imha edildiler. Canını zor kurtaran Manuel, cesetleri çiğneyerek biraz ricat etti; Mazı [Maziye: Marsia] Bağları denilen yeri ve suları coşkun çayı [ırmak: Marsyas] geçerek, ok menzilinden uzak alana çıktı. Burada ırmaktan alınan suyu içmek istedi, ama kan kokusu aldığı suyu yere döktü ve bir askerinin hakaretine uğradı (Khoniates, 1995: 128-129, bk.R.2). Manuel dinlenip, adamlarını etrafına topladıktan sonra, “kuvvetlerimizi yeniden düzene koyduk; böylece öncü kollara ulaştık” der [Manuel’in mektubu].
Bodvin ve Mavrozomes ile onlara tâbi birlikler tamamen imha edildi. Manuel’e tâbi Çekirdek kuvvetler de büyük ölçüde imha oldu. Artçıların çoğu kaçtı. Akşam karanlığı çökmek üzereyken Manuel, yanına toplanan az sayıda kuvvetle Yenice köyün oturduğu yerden geçerek, Köke köyü önündeki ve Türklerce kuşatılmış Bizans ordugâhına kavuştu. Manuel, gece karanlıktan istifade kaçmak istedi, ama askerlerinin ayıplaması üzerine planından vazgeçti ve Sultana elçi gönderdi.
1.Manuel’in geçtiği suları coşkun çay [Marsyas nehri].
2.Irmağı geçen Manuel, Maziye köyü civarında su içmek isterken. Arthur Kemp Tebby.
II. Yuannis’in oğlu I. Manuel, kötü bir idareci, fakat büyük bir savaşçıydı. 1176’da çılgınlığı sebebiyle giriştiği savaşta, Türkler tarafından mağlup edilmişti. Suları coşkun çayı/ırmağı geçerken bir bakraç su istedi. Fakat suyu içerken kan kokusu alması üzerine suyu yere döktü ve “ne bahtsız adamım, Hıristiyan kanı içtim” dedi. Küstah bir asker bağırdı: İç imparator iç! Ömrün boyunca içerek semirdiğin teb’anın kanıdır!
3.Roma ordusunun yürüdüğü yol ve Manuel’in hareket şekli.
4.Yenice Sivrisi. Yenice yazan yerdeki Çimenlik Tepe ve sol taraftaki derin vadi.
Çimenlik tepe civarı: Şiddetli saldırı ve püskürtme hareketi sırasında askerler yakında bulunan bir tepeye kale niyetine erişmek için ellerinden geleni yaptılar. İlerleyenler ötekilerin üstüne ister istemez yüklendiler. Kalkan toz bulutundan askerler bastıkları yerde ne olduğunu göremez hale geldiler. İnsanlar ve atlar birbirlerini çiğneyerek engel tanımaksızın ileriye atıldıklarında yakındaki bir uçurumdan [Çimenlik tepeden, Yenice’nin oturduğu] derin vadiye döküldüler [Manuel’in mektubu, bk.R.4].
5: Yenice Sivrisi, vadi, komutanlar ve geçidin çıkışındaki dar yer.
6: Manuel’e tâbi çekirdek kuvvetlerin imha edildiği Dedelik vadisi.
7. Türkler’in taş yuvarladığı Yenicesivrisi, tıkanan dar yer ve geçit sonu.
8. Yenicesivrisi ile Akdağ köyü arası. Mavrozomes ve Baudouin.
“Ordunun öncü birliği [Yuannis, Andronik, Makrodukas, Lapardas], bir anlamda emniyet arz eden bir tepeyi işgal ederek, [Köke köy önü] etrafı hendeklerle çevrili bir ordugâh kurdu” [Khoniates, 1995: 126]. Ordugâhta, Türk kuşatması altındaki Roma, bir zayiata uğramadı. “İmparator bazen çarpışarak, kısmen de kan dökmeye gerek kalmadan, onu esir etmek isteyen Türklerin yanından ve Yenice Sivrisi güneyi ve Yenice köyün oturduğu yerden geçti. Büyük bir sevinç içinde, içinde bulundukları duruma üzüldükleri kadar onun akıbetinden endişe etmekte olan ve geçitten geçmiş birliklerin kurduğu ordugâha ulaştı. Gece bastırıp da savaş durunca, herkes başını ellerinin içine alıp devam eden tehlikeyi göz önüne alarak şaşkın şaşkın kala kaldı. Romalılar geceyi, dostlar, akrabalar, şehirliler olarak guruplar halinde birleşip, korkudan hazan yaprakları gibi solmuş benizleriyle geçirdi. Romalılar korku içinde kıvranırken, Manuel, gizlice kaçmağı düşünüyordu; askerleri esaret ve ölüme terk etmek niyetindeydi: Bu planı açıkladığında hepsi dehşete düştüler; Manuel’in aklını kaçırdığını sandılar. Savaş kurulunu bekleyen asker, feryat ederek; “Vah! Vah! Bu imparator aklına neler getiriyor!” (Khoniates, 1995: 129). Asker, sözlerinin olanca ağırlığını imparatora çevirerek şöyle devam etti: “Sen değil misin bizi bu Tanrının terk ettiği dar geçide zorla sıkıştıran? Biz basit insanların Barbarlarla ne işi vardı? Bu dar, ne sakladığı görünmez vahşi toprakta bizi sarmış bulunuyorlar ve bizi tuzağa düşürdüler. Ve şimdi sen bize ihanet edip, bizi koyunlar gibi boğazlanmak üzere düşmana bırakıyorsun haaa!” dedi. Manuel, bu sözlerden üzülerek, planını bir tarafa bıraktı ve bir çare bulmaya çalıştı” (Khoniates, 1995: 130).
Manuel, bu söz üzerine Sultan’a elçi gönderdi. Bizans ile iyi ilişkiler içinde olmanın gereğine inanan Sultan, eski dostu Manuel’i esir alarak rencide etmek istemedi; Vezir İhtiyarüddin Hasan’ı antlaşma metniyle gönderdi.
“Hasan, imparatorun huzuruna kabul edildiğinde, hediye olarak, gümüş eğer takımı ile birlikte bir Nisa atı ve çok uzun iki yanı keskin bir kılıç takdim etti. Hasan imparatorun uğradığı ve pek belli olan üzüntüyü giderdi ve kulağına fısıldadığı sözler, sihirli sözcükler gibi, sızlayan yarasının acısını dindirdi” (Khoniates, 1995: 131).
“İmparator, atı ve kılıcı kabul ederek anlaşmayı yazdırdı; bunu kendi eliyle teyid ve tasdik etti. Yazılı belgede, imparatorun bu anda iyice incelemeden kabul etmek zorunda olduğu diğer şartlar yanında Dorylaion ve Sublaion kalelerinin yıkılması da bulunmaktaydı” (Khoniates, 1995: 131).Buna göre antlaşmayı Sultan yazdırmış ve Manuel de, kabul etmiş demektir. “Sultan, Manuel’e olan dostluğunu gösterdi; esir alınabilecek birini esir almadı; eski dostunun itibarını kırmadı. Türkler, kuşatma çemberinin bir kanadını açtı; Manuel, ordumuzu selâmlayarak gitti. Manuel yüz bin altın ve yüz bin gümüş de savaş tazminatı ödeyecekti” [Öztuna, Türkiye Gzt. 18 Eylül 2010].
Manuel, yakınlarının akıbetini görmek için harp alanından dönmek istemiş, fakat Türk kılavuzlar, ceset dolu vadiden dönmesine izin vermemiş, geldiği yoldan götürmüşlerdir. Khoniates ise, Manuel’in sebep olduğu felâketi görmemek için başka bir yoldan gitmek istediğini sanmış ve büyük bir yanılgıya düşmüştür (Khoniates, 1995: 131).
Antlaşmada sınır genişlemesi yoktu. Türkmenler, Sultan Mes’ûd’un, 1146’da Manuel’le yaptığı anlaşmayla Roma’ya verilen Senirkent ovasının alınmadığını öğrenince, Sultan Kılıçaslan’a ateş püskürdüler, hakaretler ettiler.
Manuel, sözünü tutmadı; Eskişehir’i yıkmadı. Cebren kabul ettiği bir muahedeye itibar edemeyeceğini bildirdi; sadece Uluborlu’nun şarkı ve Garip köyü yanındaki Sublaion’u yıkmakla kaldı (Osman Turan, 1998: 214).
Kılıçaslan’ın ordugâhı Kötürnek köyü ve Yenice köyü Koru tepedeki Şehitlik
9.05-19 Ey. 1176: Kılıçaslan’ın ordugâhının bulunduğu Kötürnek köyü.
10: Koru tepedeki Miryokefalon şehitliği [Müslümanlar Mezarlığı].
Sultan, Kötürnek köyündeki ordugâhındadır. Kötürnek Uc’un merkezi konumundadır. Böcüzade, caminin Sultan Alâeddin adına yapıldığını söyler. Köyde Hanönü, Hamamönü, Namazgâh ve Türbeönü mevkileri olduğuna göre köyün hem hanı, hem de hamamı var demektir. Ayrıca İslâm orduları burada namaz kılmış olmalılar. St. Kuentin ve İbn Bîbî’nin zikrettikleri Büyük bir Türk ailesine mensup Koterinus Ahmet buralıdır [yıl 1245].
Kötürnek köyündeki şehitlik ve Namazgâh
1950’lerde Yumru Mezar [Kötürnek-Hüyük] dediğimiz yerin güney batı köşesindeki küçük düzlükte yaklaşık bir buçuk, iki metre uzunluğunda dikili taşlar vardı. Bu taşlardan iki tanesi yere yatmış vaziyette hâlâ oradadır. Koç-başlı olanı kırdılar ve iki parça taş, oradaki binanın önünde durmaktadır. Yumru Mezar’ın batısındaki mevkie Türbe-önü denir; savaş alanında yaralanıp da ordugâhta şehit düşenler, burada gömülmüş olabilir. Köydeki bir yatırın adı Yusuf İzzeddin olup, bu isim ilginçtir. Zira Sultan Mes’ud ve Sultan Kılıçaslan’ın ön adları İzzeddin’dir.
Sonuç
Ortaçağ’da harbin vûku bulduğu yer, coğrafyası ve harbin cereyan şekli bakımından Miryokefalon Harbi kadar, açık olan başka bir harp var mı bilmiyorum. Firik şehri Kelene, her yanı dik bayır Kelene Hisarı [Yenice Sivrisi], Tzibritze Geçidi [Yenice Derbendi], suları coşkun çay veya ırmak [Marsyas], harp alanındaki dokuz adet tarihî kuyu, Türk ordugâhı Kötürnek, Roma ordugâhı Köke köyü önü, kös vurulan Kös Çukuru hepsi hâlâ mevcuttur. Orduların dizilişleri, kumandanların bulundukları yerler, aralarındaki konuşmalar, daha birçok şey hep bellidir. Ol bakımdan Miryokefalon Harbi’nin vukû bulduğu topraklar, bir açık hava müzesi olarak işaretlenmeyi beklemektedir.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com