Vahşi hayattaki canlıların toplu olarak yaşayıp, kendi aralarında kavga etmelerine rağmen dış tehditler karşısında ortak hareket etmelerinin altında yatan sebep nedir?
Tabiata baktığımız zaman onu, olduğu gibi kabul eder ve onun bütün güzelliklerini hem yaşar, yaşatır ve de paylaşırız da. Aslında doğada istediğimizi görürüz.
Kişisel olarak incelemeyiz ancak doğa bilimcilerin yapmış oldukları çalışma ve belgeselleri izlerken idrak ederiz.
Bir futbol maçında da atak yapan takımdakiler, sahaya dağılır ve oyunu bütün sahaya yayarlar. Ancak top, karşı takımda iken ise toplu savunma yapılır, alan daraltılır ve bire bir markaj yapılır gol yenilmemesi için.
Yakın tarihimizden örnekler;
Çanakkale’de yedi düvele verilen ders.
Kocatepe’de Büyük Taarruz’da millet olarak sergilenen birlik ve beraberlik ruhu.
Terörist başının 1998 yılında İtalya’da bulunduğu süre içerisinde, Türk Milletinin İtalyan mallarını boykot etmesinin sonucu olarak bahsi geçenin, bu ülke tarafından sınır dışı edilmesi…
Bu tür davranışlar, bize özgü “Millet olma refleksi”ne örneklerdir.
Söz konusu dönem, şehitlerin verildiği ve bütün milletin bu hassas duruma karşı bilinçli olduğu bir dönemdir.
Bu tür refleksler, genelde sıkıntılı ve sancılı dönemlerde gösterilir.
Reflekslerin gösterilebilmesi için yönetenler ile yönetilenler arasındaki karbon kâğıdının kaliteli olması lazım.
Başka bir deyişle yönetimin aldığı kararları uygulayacak olan şuurlu millet!
Sözü getireceğim yer Korona tedbirleridir.
Polis aracını gören altmış beş yaş üstü insanların park etmiş araçların arkalarına saklanmaları!
Maskesini cebinde taşıyanlar!
“Bana bir şey olmaz” diye, sokak değil caddeleri dolduranlar!
Biz millet olarak ne zaman birleşmişiz?
Başımız darda olduğu zaman.
Bir adım sonrasının hesabını yapma zamanıdır zaman.
Baba katili olduğun zaman, eş katili olduğun zaman, kardeş katili olduğun zaman nasıl hissedeceksin kendini?
“Keşke”si az olan anlar, mutlu eder insanı.
Daha önceki bir yazımda da işlemiştim bu konuyu. Dikkatsizliğiniz, tedbirsizliğiniz, bütün devlet büyüklerinin, kolluk kuvvetlerinin ve bilim adamlarının ikazlarını dinlemediğiniz için babanızın ölümüne sebep verdiniz.
Kapatıp gözünüzü bir düşünün!
Almanız gerekip de almadığınız tedbir sonucunda evinizdeki babanıza virüsü bulaştırdınız ve babanız sizin getirdiğiniz virüs yüzünden öldü ve mezarına defnettiniz.
Daha sonra kabir ziyaretine gittiğinizde o mezarın başında kendinizi bir evlat gibi mi göreceksiniz yoksa “babasını öldüren bir kişi” olarak mı!..
Bizim insanımız yediveren gül gibidir.
Bir ver ona, o sana yedi verir.
Vermek ise devletin görevidir.
Ne verecek devlet?
Önce millet olma bilincini aşılayacak, bu yönde hareket edecek.
Devlet, orkestra şefi, millet ise orkestranın kendisidir.
Stadyumlardaki maçlarda bu işleri amigolar yaparlar. Seyirciyi onlar yönlendirir.
Milleti yönlendirecek olan ise devlet babadır. Sorumluluk, bizi yönetmeleri için seçtiklerimizdedir.
Kış gelmeden önce, yazın hazırlık yapılır.
Milletimizin eğitimine önem verilmesi gerekmektedir.
Eğitim deyince normal okul derslerinin işlenmesinden bahsetmiyorum.
Şuurlu olma eğitimi, millet olma eğitimi.
Polis kontrolünden geçebilmek için kırk yalan uydurmaya çalışan yirmili-otuzlu yaş insanlarının çoğu, en az lise mezunudur.
Kim neyin peşinde!
Polis, vatandaşın sağlığı için gece gündüz kontrol noktalarında görev yapıyorken, kendi sağlığı için “Rus Ruleti” oynayan kişiler, sadece kendi canlarına kastetmiyorlar.
Yukarıda yazdığım gibi, etrafındaki herkese bulaştırıyorlar ölümü.
Eğer normal lisandan anlaşılmıyor ise, kurallara uymayanlara uygulanacak yaptırımlar çok ağır olmalı.
Bir cana kıymanın bedeli nedir?
Cana kıymaya teşebbüsün TCK’ndaki cezası nedir?
Yapalım bir kaç kişiye bu uygulamayı, bakın bakayım vaz geçtim dışarı çıkmayı, camdan dışarı bile bakamaz kimse.
Çocuk, çocukluğunu bilmez ise baba babalığını yapmalıdır.
Millet olma refleksimizi şimdi göstermeyeceğiz de ne zaman göstereceğiz.
Zaman evde kalma zamanıdır.
Bu dönem bittikten sonra ise milletimize şuur eğitimine başlanmalı.
Nasıl mı başlanacak?
O benim işim değil.
Ülkemizde bu konuda uzman dünyalar kadar hocalarımız var.
Yeter ki onlardan yardım isteyelim, tıpkı şu anda Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyelerinden yardım aldığımız gibi.
Küçük bir öneri de ben buraya yazayım; kamu tarafından hazırlanan her türlü soru kitapçıklarında (kamuya işe alım ya da sertifikasyon sınavlarında) milli şuurun oluşmasını sağlayacak sorular sorulabilir ve bu bölümdeki soruların yanlışsız geçilmesi gibi bir kuralı da olmalıdır.
Tarih boyunca yıktığımız onlarca Türk Devlet Bayrakları bize milli şuur konusundaki tecrübelerimizi anlatıyor aslında, maalesef…
Ne kadar bilinçli ve şuurlu bir millet olduğumuzu 10 Nisan 2020 Cuma akşamı, bütün dünyaya gösterdik.
Sadece iki gün için sokağa çıkma yasağı, İçişleri Bakanlığı tarafından açıklanıyor ve insanlar, kapağı parçalanmış barajın suları gibi sokaklara marketlere saldırıyorlar.
Ülke çapında yüz binlerce insan, sokakta birbirlerinin nefeslerini kokladılar. Birbirlerine virüsü yaydılar.
Buyurun cenaze namazına!..
Hep söyledim, çoğu kişi de söyledi.
Toplumsal hayatımıza bilimi sokmadığımız zaman çıkacağımız caddenin adı “Hüsran Caddesi” olacaktır.
Bugün, korona virüsü konusunda T.C. Sağlık Bakanlığı, dünyaya örnek olabilecek bir sevk idare sergilemektedir ve başta DSÖ olmak üzere, birçok devletin takdirini kazanmaktadır.
İşin başından beri Sağlık Bakanlığı, ülkede alanında uzman kişilerden oluşturduğu Bilim Kurulu ile teşhisler koymuş ve konulan teşhislere göre de tedbirlerin devlet adına alınması noktasında yöneticilere tavsiyelerde bulunmuştur.
Sağlık Bakanı’nı güçlü kılan, fiziki varlığı ve sıfatından ziyade bilimle bu işin çözülebileceğine inanmış ve ekibini kurmuş olmasıdır.
Keşke İçişleri Bakanlığı da alanında uzman Toplum Bilimciler ile istişare ederek, konunun halka nasıl açıklanacağı konusunda öngörü sahibi olabilseydi. Çünkü halkımızın eğitim ve kültür seviyesi durumdan vazife çıkarabilecek seviyede değil maalesef…
Onun için bu tür ihtimaller ve faraziyeler yetkili makamlar tarafından öngörülmeliydi.
Millet olarak biz buyuz!
Fakiriz, yetimiz ve kimsesiziz bilinç konusunda.
Eğer gerekli bilince sahip olsaydık İçişleri Bakanlığı’nın da sokağa çıkma yasağı kararı almasına ihtiyaç da olmazdı.
Cehalet dünyasını aydınlatacak tek ışık ilimdir.
Şuurlu millet, ülkesinin bekasıdır.
Vicdan mahkememizde “Katil” olarak yargılanmak istemiyorsak evde kalalım, kalmayanları uyaralım lütfen.
Düşünebilmek güzeldir.
.
Seyfi Turan, dikGAZETE.com
Mustafa Türkoğlu 5 yıl önce
İhsan gök 5 yıl önce