MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın oğlu TBMM Başkanlık Divanı Müşaviri Turan İlteber Yalçın ve yanındaki arkadaşı, Ankara’nın Altındağ ilçesi Kale Mahallesi’nde, Ankara Kalesi’ni çevreleyen surların etrafındaki kayalıklardan dün gece 02:00’de henüz bilinmeyen bir nedenle yaklaşık 70 metre yükseklikten aşağıya düştü.
Semih Yalçın'ın oğlu Turan İlteber Yalçın olay yerinde hayatını kaybederken, yaralı arkadaşı Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Yaralının durumunun ağır olduğu öğrenildi.
Turan İlteber Yalçın'ın cansız bedeni, otopsi yapılmak üzere Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı.
Olayla ilgili dikkat çeken ayrıntı, tüm yayın organlarında haberin cinayet/suikast çağrışımı yapmayacak şekilde bilinmeyen bir nedenle düştüğü ifadesiyle servis edilmesi oldu.
Olayın düğümü, Ankara Kalesi’ndeki Türk bayrağının bulunduğu surlardan iki kişinin düştüğü yönünde polise gelen ihbarı kimlerin yaptığı ortaya çıkarsa belki çözülebilir.
Turan İlteber Yalçın Kimdir?
Merhum Turan İlteber Yalçın; MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ve Mükerrem Yalçın’ın oğlu.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın'ın, kayınvalidesi Ayşe Gezer 13 Mart 2018 Salı günü Adana Ceyhan’da Büyükmangıt Mahallesi Mezarlığı'nda toprağa verilmişti.
Turan İlteber Yalçın’ın üç kardeşi daha var. “Yeni Düşünce” sitesinde yazdığı biliniyor. Sitedeki son yazısı, 15 Temmuz 2019 tarihini ve “Siyasal İletişim Ve Medya” başlığını taşıyor.
Makalesinde; “Siyasal iletişim, politikacılar, haber medyası ve halk arasında bilgi aktarımı ile ilgili etkileşimli bir süreçtir. Süreç, kurumları vatandaşlara doğru yönlendirmekte, yatay olarak siyasi aktörler arasındaki bağlantılarda ve aynı zamanda kamuoyundan yetkililere doğru ilerlemektedir.” bilgisini paylaşıyor. (Bkz. http://yenidusunce.com.tr/gundem/y1376-SIYASAL_ILETISIM_ve_MEDYA.html)
@turanilteber sosyal medya hesabında ölmeden bir gün önce MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin tedavi gördüğü hastaneden taburcu olduktan sonra geldiği parti genel merkezindeki resmini, “Liderimiz kutlu dergâhta... Hamdolsun” ifadeleri eşliğinde paylaşmıştı.
Turan İlteber Yalçın, “TBMM Başkanlık Divanı Müşavirliği” görevine geçen yıl atanmıştı…
20 Şubat 2019’da Ahmet Takan; Yeniçağ Gazetesi’ndeki köşesinde bu atamayla ilgili şunları yazmıştı; “Boş yere cart curt da etmiyorum. Özel garsonunu Meclis müşaviri yaptı diye eleştirdiğimiz Binali Yıldırım beyefendi giderayak sadece bu icraata mı imza attı?.
"Evet" dersek çarpılırız. Aha da bir örnek. İktidar ortağı MHP var ya... Onun anlı şanlı Türk büyüğü Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın beyefendiyi tanır, bilirsiniz. Semih Yalçın'ın Turan İlteber isimli bir oğlu var. Meclis müşaviri olmuş...
Sorun bakalım bu atamayı kim yapmış? Niye yapmış?.. Ne zaman yapılmış?.. Turan İlteber Yalçın, hangi vasıfları sayesinde bu kadroyu kapmış?.. Binlerce Ülkücü işsizlikten kıvranırken, Semih Yalçın beyefendinin oğlu Genel Müdür kadrosuna neredeyse eş değer özlük haklarına sahip kadroya nasıl ulaşmış?..
Meclis Başkanı, Turan İlteber'e acaba ne danışıyormuş?.. Cumhur İttifakı'nın kurulmasından sonra sadece Semih Yalçın'a mı jest yapılmış?.. Güzellikler (!) tek bununla mı sınırlı kalmış?..” (Bkz. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/garsonun-gunahi-ne-50852yy.htm)
ABD Heyetinin Ankara’da olması ile Semih Yalçın’ın oğlunun ölümü asla İrtibatlandırılamaz!..
Türkiye'ye yönelik yaptırımları içeren bir kararnameye onay veren Trump, gelişmeleri ele almak üzere ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'yu Ankara'ya gönderdi.
Bu arada bir de nur topu gibi mektup krizi var.
Sığır çobanlarının Başkanı Trump; diplomatik nezaket kuralları dışına çıkarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup göndermişti.
İlk olarak Fox News muhabiri Trish Regan tarafından Twitter’da paylaşılan ve gerçekliği Beyaz Saray tarafından çok sayıda medya kuruluşu ve bağımsız gazeteciye teyit edilen mektupta ABD Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Suriye konusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) de parçası olduğu bir anlaşma zemini sunuyor ve “İyi bir anlaşma için çalışalım. Binlerce kişinin katledilmesinden sorumlu olmak istemiyorsun, ben de Türkiye’nin ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemiyorum; sert bir adam, aptallık etme!” diyordu.
Trump, mektubun kopyalarını çarşamba günü Kongre liderleriyle Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği toplantıda dağıttı.
New York Times’ın haberine göre, ABD Başkanı Türkiye'nin askeri operasyonuna yeşil ışık yakmadığını ispatlamak için Erdoğan'a "ağır" bir mektup yazdığını söylediği toplantıda, Temsilciler Meclisi'nde azınlık lideri Cumhuriyetçi Kevin McCarthy'den mektubun kopyasını masadakilere dağıtmasını istedi.
Cumhurbaşkanlığı kaynakları, ABD Başkanı Donald Trump'ın diplomatik teamüllere uymayan mektubunu; "Amaç bugün ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile Cumhurbaşkanımız arasında gerçekleşecek görüşmenin tamamen sabote edilmesi" şeklinde yorumluyor.
Johnson da İsmet İnönü'ye mektup göndermiş, İnönü de; “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır" demişti.
Bu mektup da aynı sonuca hizmet eder.
Komplo teorileri…
Komplocu güruh; Ankara’ya gönderilen mektup ve heyetin Ankara’ya ulaştığı gün, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın oğlu TBMM Başkanlık Divanı Müşaviri Turan İlteber Yalçın’ın ölümü arasında bağ kurmaya çalışıyor.
Neymiş efendim;
Amerikalılar Milliyetçi Hareket Partisi ve Genel Başkanı Bahçeli’nin iktidara verdiği desteği sonlandırmasını istiyorlarmış.
Hatta TSK’nın yürüttüğü Barış Pınarı Harekâtı’na verilen desteğin geri çekilmesini istemişler. Red edilmeleri üzerine böyle bir şey yapılmış.
Adamlar mantar gibi, biri başka, diğeri başka konuşuyor.
Hatta, “Merhum selfi çekerken düşmüş olabilir” diyenler bile var.
Türkiye’de iktidar değişikliğine zemin hazırlamak için siyasi cinayet işlenmiş olabileceğini hatta Abdurrahman Dilipak’ın aylar öncesinde bu yönde uyarıda bulunduğunu falan iddia ediyorlar.
Yok daha neler?
Merhum TBMM’de sıradan bir müşavir, kilit noktada bulunmuyor. Neden öldürülsün ki!..
Yahu bunlar deli saçması…
Burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti, aşiret devleti değil ki!..
Adamların ağzı torba değil ki büzesin!
Dilin kemiği yok.
Birileri de kalkmış, “Bahçeli sonrası genel başkanlık mücadelesinin yansıması” diyor.
Bunlara anlatmak lazım. MHP köklü bir parti. Güçlü geleneği var. Adı üstünde Milliyetçi Hareket!
Şeytan ayrıntıda gizliyse 28 Şubat 1997’den 11 Eylül 2001’e taşları kim döşedi?
DYP Genel Başkanı “Maskeli Leydi”nin ABD vatandaşı olması ve Türkiye’nin çıkarlarını ABD’nin bölgedeki önceliklerine göre dizayn etme hevesi, devletin bazı kurumlarını öteden beri rahatsız etmekteydi.
Büyük Ortadoğu Projesi’ni sonuçlandırmak için zücaciye dükkânına dalan fil gibi bölgeyi yakıp yıkan ABD’nin, Türkiye’ye yönelik hesaplarını deşifre eden devletin istihbarat kurumları, âdeta oyun için oyun kurarak bu kasırganın derin hasar vermesini önlemeye yönelik bir takım politik atraksiyonlar gerçekleştirdi.
Buna ihtiyaç duyuluyordu; çünkü küresel kraliyetçilerin, Afganistan’ın işgal takvimi ve Türkiye’nin kucağında patlaması muhtemel Irak savaşı ile Türkiye’yi bırakın, topyekûn İslam Dünyası kan ve gözyaşına boğabilecekti.
“ABD’nin Türkiye’deki misyonu” görüntüsü veren siyasi lidere yapılacak müdahale, direk ABD’ye yapılmış gibi algılanacağından, geriye “Ali Kalkancı/Fadime Şahin repliği” kalıyordu.
Hatırlanırsa; Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili olarak TBMM’ne giren Merve Kavakçı’nın ABD vatandaşlığı, belden aşağı vurma gerekçesi olmuş, medyada konuyla ilgili çarşaf çarşaf haberler yayınlanmıştı.
Bu münferit olayla birlikte, aslında Kavakçı’nın taşıdığı ‘Green Kart’ yani ABD vatandaşlığının telin edildiği bazı mahfillerde vurgulanmıştır.
Aynı Meclis’te DSP’den de ABD vatandaşı olan bir başka kadın milletvekili Tayyibe Gülek de bulunmaktaydı.
Ancak bu gündeme getirilmemişti. Portföyüne bakıldığında Tayyibe Gülek’in sıradan bir isim olmadığı görülmekte. (Babasının ve ABD ordusundaki bir kadın akrabasının FETÖ bağlantısını düşünün)
Başörtülü yemin etme girişiminde bulunduğu için siyasi linçe maruz bırakılan Merve Kavakçı’nın şahsında, çifte vatandaşlık hakkından yararlanan ‘Green Kart’ sahibi ABD pasaportu taşıyan tüm siyasiler kendilerini çarmıhta buluverdi.
Seçmenin sopası yoktu ama sandık vardı.
3 Kasım 2002’den sonra milli ve güçlü hükümetler dönemi başlamış, deyim yerindeyse “içimizdeki İrlandalılar” tasfiye edilmiştir.
Refah Partisi’nin kapatılmasına bir de böyle bakılsa yakın tarih okumalarında hamasetten uzak değerlendirmelerde daha nesnel bir perspektif yakalanabilir.
İslam Dünyasında yaşanan darbelerin yanında 28 Şubat devede kulaktır, gerisi lafı güzaf.
Tansu Çiller’e yönelik operasyon türünden toplum mühendisliği, müesses nizamın kurumlarınca farklı zamanlarda denenebilir.
28 Şubat ile 11 Eylül arasındaki bağlantı ne alâka?
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarihinin en büyük terör eylemi olarak adlandırılan ve modern dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olan 11 Eylül saldırıları, El Kaide'nin 4 uçak kaçırarak ABD'nin önemli yapılarını hedef aldığı ve yaklaşık 3 bin kişinin ölümüne sebep olduğu 4 ölümcül saldırıyı kapsıyor.
11 Eylül 2001 günü sabah saatlerinde El Kaide örgütünün kaçırdığı 4 uçaktan ikisi ABD'nin New York kentindeki Dünya Ticaret Merkezi'nin İkiz Kuleler olarak bilinen güney ve kuzey kulelerine çarparak intihar saldırısı yaptı.
Uçaklardan üçüncüsü ABD Savunma Bakanlığı karargâhı Pentagon'a çarptı ve Pensilvanya'nın Pittsburgh ketindeki Yahudi Sinagogu'nu hedef alan diğer uçak ise F-16’lar tarafından Pensilvanya kırsalında düşürüldü.
30 bin kişinin çalıştığı Dünya Ticaret Merkezi'nin İkiz Kulelerinde 2 bin 606 kişi, Pentagon'da 125 kişi, kaçırılan uçaklarda ise 246 kişi hayatını kaybetti.
Resmi makamlar ölü sayısını, 19 terörist ile birlikte 2 bin 996 kişi olarak açıkladı.
11 Eylül saldırılarının kuşkusuz en önemli sonuçlarından biri "Terörle mücadele eden" ABD'nin Afganistan'a savaş açması ve Irak’ı işgali oldu.
Türk üst aklı, 11 Eylül 2001’le başlayan süreci çok önceden öngördü ve tedbirini aldı…
28 Şubat 1997'de olağanüstü toplanan Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya (dış tehdit) karşı, ordu ve bürokrasi merkezli süreç; 11 Eylül saldırılarını ve ABD’nin Afganistan ve Irak işgal planları çerçevesinde Türkiye’ye de çöreklenmeyi düşünen ABD’nin, oyunlarını boşa çıkarma operasyonudur.
ABD’nin Türkiye’ye yönelik hesaplarını deşifre eden devletin istihbarat kurumları âdeta oyun için oyun kurarak bu kasırganın derin hasar vermesini önlemeye yönelik bir takım politik atraksiyonlar gerçekleştirdi. Sonuçta Türkiye o süreci kazasız belasız atlattı.
IŞİD/DAEŞ Avrupa başkentlerine saldıracak, faturayı Türkler’e yıkacaklar!..
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik harekât başlattığı sırada, ABD ordusu, Suriye Demokratik Güçleri’nin gözetiminde tutulan iki yüksek profilli IŞİD militanını, Suriye dışına çıkararak güvenli bir yerde kendi gözetimine aldı.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG’ye yönelik harekâtının gündeme gelmesiyle Suriye Demokratik Güçleri’nin denetimindeki bölgede bulunan kamp ve cezaevlerinde tutulan IŞİD üyelerinin akıbeti tartışma konusu olmuştu.
ABD Başkanı Trump; “Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’la anlaştıklarını, IŞİD mahkûmlarından Suriye’ye harekât başlatan Türkiye’nin sorumlu olacağını…” söylemişti.
Suriye’den çıkarılan IŞİD üyeleri, “The Beatles” takma adlı İngiliz IŞİD savaşçılarından oluşan gruba mensup. Bu gruba mensup IŞİD savaşçıları, terör örgütünün rehin aldığı Batılı ülkelerin vatandaşlarının öldürüldüğü propaganda videolarında yer almıştı.
Hatırlarsanız; IŞİD teröristleri, ABD tarafından daha önce El Tanf üssüne oradan da Afganistan’a taşınmıştı. DSG/PYD/YPG güçleri IŞİD’li teröristlerin bulunduğu birçok hapishanenin kapılarını açarak kaçmalarını sağladı.
Hatta, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Harekat Başarıyla devam ediyor. Tel Abyad ve Resulayn kontrol altında. Bizim için tek hedef teröristler” dedi. Akar, Elimizde fotoğraflar var. DEAŞ’lıları YPG’li teröristler kaçırdı. Bölgemizdeki tek DEAŞ hapishanesinin boşaltıldığı gördük” demişti.
Küresel terörizm; önümüzdeki günlerde Avrupa başkentlerini vurma hazırlığında.
Roma, Matrit, Lizbon, Paris, Berlin, Brüksel ve Londra’da büyük patlamalar, kitlesel ölümler yaşanabilir.
Trump bunları söyledi zaten.
Suriye’nin kuzeydoğusuna gerçekleştirilen askeri harekât, IŞİD/DAEŞ’li teröristlerin tutulduğu cezaevlerinin bulunduğu kent merkezlerinde kontrolü sağlayamadı.
Amerikalılar’ın alıp götürdüğü ve SDG/YPG güçlerinin serbest bıraktığı IŞİD/DAEŞ’li teröristler, çoktan kozalarına döndü. Şimdi her biri uyuyan hücre.
Fatura Türkiye'ye çıkarılmadan, birşeyler yapmalı!..
İşte, Türk üst aklı, tıpkı 28 Şubat süreci gibi, yeni bir yol açma hazırlığında.
Tüm bu gelişmeleri bir de bu açıdan değerlendirin.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Bozan Baturgan 5 yıl önce
Necdet Çelikdönmez 5 yıl önce
Türkoğlu Türk 5 yıl önce