Bu yazı, bir analiz yazısı değil, köşe yazılarımın “analiz” ruhuna uygun düştüğünü genelde söyleyemem. Bu yazıda, benim gibi düşünenlerin kafasında son günlerde daha da artan soru işaretlerine ses olmak istedim.
Kafama takılan, nedenini anlamakta güçlük çektiğim veya haklılığını sorguladığım kimi gelişmelere kısaca değineceğim bir yazı olacak…
İlk husus orman yangınları ile ilgili. Temmuz ayının son haftalarında başlayan ve ülkemizin çeşitli yerlerinde patlak veren orman yangınları sonrası Türk Hava Kurumu’nun (THK) sahip olduğu yangın söndürme uçaklarının kullanılamaz vaziyette olduğu bilgisini yetkili ağızlardan duyduk. İçimizi yakan yangın felaketleri vesilesiyle aklıma takılan bir iki hususu şöyle sıralayabilirim:
“İHA” gibi yerli ve milli teknolojilerle savunma sanayimizin günden güne geliştiği haberlerini özellikle hükümete yakın basın organları aracılığıyla takip ediyoruz, hatta Mayıs ayında Polonya’ya “İHA” satışı gerçekleşti.
Savunma sanayinde böylesi gelişmelere imza atan Türkiye, neden olası bir yangın felaketi için yeterli sayıda yangın söndürme uçaklarından mahrum? THK uçakları yıllardır neden çürümeye terk edilmiş? Yabancılardan yangın söndürme uçağı kiralayan bir ülke İHA üretip satıyor ve bu iki gelişme sizce de birbiriyle çelişkili değil mi?
İkinci husus Somali’ye yapılan 30 milyon dolarlık hibe ile ilgili. “THK”na ait yangın söndürme uçaklarının 4 milyon dolarlık bakımı yapılmadığı gerekçesiyle hangarda bekletilmesi tartışmaları yaşanırken, Somali’ye 30 milyon dolarlık hibe yapılması kararı haklı tepkilere neden oldu. Örneğin “Twitter”da yapılan bir yorum şöyleydi: “Yangın söndürme uçağını bile Haluk Levent kiralıyor sen Somali'ye aylık 2,5 milyon dolar hibe veriyorsun. Pes!”
Bir diğer husus ise yaşanan yangın ve sel felaketlerinden sonra vatandaşa “IBAN” verilmesi ile ilgili. Gazeteci Cüneyt Özdemir’in “YouTube” kanalından yaptığı yayında sel felaketine ilişkin yorumuna, eğer söz konusu lüks araç iddiası doğruysa ben de sonuna kadar katılıyorum. Özdemir, sosyal medyada ortaya atılmış bir iddia için “Bir kamu görevlisi, vali 3 milyon 750 bin TL’lik Audi 8 marka araca biniyorsa ben ibana falan para atmam” ifadelerini kullandı ki bence de gayet makul bir çıkıştı bu.
Bir başka husus ise 28 Şubat Davası. Tarihe “Post-Modern Darbe” olarak geçen askeri müdahalenin faillerinden Çevik Bir ve 84 yaşındaki Çetin Doğan gibi isimler müebbet hapis cezası aldılar. 80-85 yaşındaki emekli askerlere verilen hapis cezalarının ne kadar hukuki olduğu, sorguladığım bir diğer konu.
Aklıma takılan bir diğer konu ise Afganistan meselesine dair Türkiye’nin duruşu ile ilgili.
Türkiye'nin, başkent Kabil'deki Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı'nın güvenliğini üstlenme görevini sürdürmesi ve eğer sürdürürse neden bunu kabul ettiği konusu da önemli bir diğer husus. Bu konu ile ilgili Reuters’de geçtiğimiz gün yayımlanan bir haberde, “Türkiye’nin Kabil’deki havaalanının güvenliğini sağlamakta kararlı göründüğü…” ifade edilmiş. Durum böyle ise, “neden ABD bile şiddet sarmalı bölgeyi tahliye ederken Türkiye burada asker bulundurmayı kabul etti?” sorusu önem arz ediyor.
Ekonomi, göç meselesi, işsizlik gibi konular kadar etkiye sahip olmasa da Kabil konusu da siyasi güç dengelerinde etkiye sahip olabilecek bir diğer husus, denebilir.
Tüm bu konulara mantıklı bir şekilde çözümler sunan siyasetçilere ihtiyaç var.
.
Dr. Begüm Burak, dikGAZETE.com