Letaif; Arapça “Latife” kelimesinin çoğulu olup “latifeler” anlamında kullanılır.
Latife, insan vücuduna gizlenmiş manevi, nurani cevherlere verilen isimdir. Gözle görülmezler ancak vazifeleri itibariyle varlıkları anlaşılabilir.
İnsanın ‘öz'ü olan letaifler 10 tanedir.
Bunlardan 5 tanesi (kalp, ruh, sır, hafî, ahfâ) meleküt (mana) aleminden yani iç âlemlere bakan, algılayabildiğimiz ve tecrübe edebildiğimiz “5 duyu”muzdur.
Diğer 5 tanesi ise (hava, su, toprak, ateş, nefs) madde (mülk) aleminden yani dış âleme bakan, algılayabildiğimiz, deneyimleyebildiğimiz “5 duyu”muzdur.
Esma-i Hüsna'dan olan letaifler, lütufkar anlamına geldiği gibi ince, cismi olmayan, gözle görülmeyen anlamlarına da gelmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de el-En'am 103. ayetinde “Gözler onu idrak edemez. O gözleri idrak eder. Letaiftir. Habîr'dir" diye buyurulmaktadır.
Yaradan, Birlik bilinci, kolektif bilinç veya Öz, nasıl isimlendirmek isterseniz, O'nunla bağlantımızı sağlayan "wi-fi"mizdir, letaifler.
Letaiflerin kökleri, bir bütün olarak evrenin köklerini yansıtır. Tıpkı hafızanın duyumları gibi letaifi de algılayıp, deneyimleyebiliriz fakat açıklamakta zorlanırız.
Letaifler vucutda uyur vaziyette bulunur ve yoğunlaşmaya bağlı olarak er-geç mutlaka çalışır.
Letaifin çalıştırılması, insanın göğsünün iman ile genişlemesi halidir. Her letaifin ayrı ayrı görevleri ve etkileri vardır. Sadece uyandırıldığında ortaya çıkar.
Tasavvufta en önemli vasıtalardan biri "zikrullah"tır. Zikir; “anmak”, “hatırlamak” ve “tekrar etmek” demektir.
Allah'ın ismini zikreden kimse, o ismin frekansını yaymaya başlar ve beyindeki boş olan hücreleri de bu isim frekansına dahil eder.
‘Zikir’e devam edildikçe, beyinde biyoelektrik akım meydana gelir ve bir tür enerji şeklinde manyetik etki bedene yüklenir.
‘Zikir’e devam edildikçe bu enerji ve konsantrasyon artar. Beyin faaliyetleri artar ve duyu ötesi algılamalardan sorumlu hormanları salgılayan epifizi aktive eder. Dilin de damağa değmesi ile uyuyan algı noktaları açılır.
Manaları bilinerek ve hissedilerek yapılan zikirlerde, kalp kapıları da açılır.
Rad Süresi 28. Ayeti ile “Kalpler ancak Allah’ı anmakla tatmin olur (huzur bulur)” huzurun anahtarı da bizlere bildirilmiştir.
Arifler, Kâmiller, Ulemalar... Allah'tan gayrısını kalbine getirmeyecek derecede zikredip yani zikrin ruhuna ulaşıp, saflaştığını, saflaşmaya devam ettikçe yükseldiği ve sırayla diğer letaiflere doğru çıktığı, açıldığı bilinir.
Mevlana Halid hazretleri, bu hali şöyle açıklamaktadır: “Zikr-i Sultanî, zikrin vücuda yayılıp bütün duygu ve düşünceyi tesiri altına almasıdır. Bu durumdaki kimse, bütün şeylerin zikrini hissedecek hale gelir."
Bu hale ulaşan kişinin letaifleri aslına ulaşıp, tekrar bedenine geri döner.
Letaifler, asıl yerlerine vardıklarında, kalbe huzur; ruha cezbe; sırda birlik; hafada yokluk (benlikten arınma); ahfada ilahi olanda kaybolma; kendiliğinden gerçekleşir.
Bir hadis i kutside; "Cenab-ı Hak, her cesedte bir kalp vardır, o kalpte bir gönül vardır. O gönülde bir sır vardır. O sırda bir hafi vardır. O hafi de bir Ahfa vardır. Ben bu Ahfa dayım." buyurmuştur.
İnsanoğlunun bedeninde olan manevi merkezler, cehaletten arınıp, ilme yönelmek, kötü huylardan sıyrılıp güzelleşmek ve kendi varlığını aşıp "Marifetullah"a ulaşmak için vardır.
.
Zübeyde Kızılyer Aslan, dikGAZETE.com
Zübeyde Kızılyer Aslan 2 yıl önce
Hüseyin 2 yıl önce