Lütfen “gölge” etmeyin!..
Canınız evde ailece güzel bir yemek istedi.
Market ve pazardan, yapmak istediğiniz yemekle ilgili malzemeleri alarak mutfağa geçtiniz.
Saatlerce emek sarf edip hazırladığınız yemeği sofraya getirdiniz, bütün ev ahalisi uzunca bir süre sabırla ve heyecanla bekliyor; çocuğunuz yemeğe, bir kaşık alarak tatmak istedi; fakat ne olduysa birden yüz biçimi de değişerek aldığı lokmayı bırakarak, “bu kadar da tuzlu olmaz ki” diye tepki göstererek sofradan kalkınca nasıl bir hâl alırsınız? …
Büyük emek ve vakit harcayarak hazırladığınız yemeğin, tuz miktarının fazlaca kaçırılması, sofra başında bekleyen aile fertlerini hayal kırıklığına uğrattı; çünkü herkes aç, o yapılan yemeğin pişmesini bekliyordu…
Şimdi bu yemek de nereden çıktı diye okumayı bırakmayalım lütfen!..
Bu misalle yola çıkarak bazı hakikatleri sizlerle, değerli dostlarla paylaşmak istiyorum…
Ocak ayının 16’sından bu yana hastanelere gidiyorum. Rabbim çetin imtihanlardan geçiriyor bu kulunu… (Tez vakitte acil şifalar ihsan eyleye, âmin!..)
Tedavim, çocuklarımın destek ve gayretleriyle Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde başlatıldı.
Bir takım tahlil ve tetkiklerle beraber, rahatsızlığımın teşhisinin konulabilmesi için; nöroloji uzmanın da muayene etmesi gerektiği ifade edilerek, o bölümden de randevu alınmaya çalışıldı.
RANDEVU ÇABASI…
Uzun uğraştan sonra randevu alındı ve gününde muayene için hastaneye gittik.
Nöroloji uzmanı, “daha önce çekilen ‘emar’dan (MRG) bir şey çıkmadığını, yeniden ilaçlı bir ‘emar’ çekilmesi gerektiğini” belirtti; biz de gün aldık, vakti geldiğinde hastaneye gittik.
31 Ocak 2024 gecesi (30-31’e bağlayan gece) çektirilen ‘emar’ raporunun çıktığını, 9 Şubat 2024 tarihinde telefonuma gelen mesajla öğrendim.
Gelen mesajda; raporu gösterebilmem için, randevu alınarak muayene eden doktora gösterilmesi gerektiği yazıyor.
Hemen iki-üç koldan kollarımızı sıvadık…
Ben, ‘ALO 182’ telefon hattından, çocuklarım ‘MHRS’ üzerinden randevu oluşturmaya çalışıyoruz; ne mümkün, yakın tarihlerde yer yok!
Uzak tarihler içinse, ‘15 gün’ süreden fazla olduğu için randevu verilemiyor.
“Sabah saat 10.00’dan sonra ALO 182’yi arayarak randevu alınabilir” denildi, lâkin 182’ye ulaşılamıyor…
Böylece 3-5 gün geçti…
Sonra, “normal olarak, yani randevusuz gidip doktora ‘emar’ı gösteririm” diye hastaneye öğleden sonra gittim, doktorun odasından bir hasta çıkınca içeri girdim, durumu izah ederek; ‘emar’ neticesine bakılmasını talep ettim.
“Randevunuz yoksa, rapora bakmayacağını” söyledi.
Eve geldim çocukları aradım, ‘MHRS’den hâlâ randevu oluşturulmadığını öğrendim.
Bu arada günler geçiyor, canım sıkılıyor; “ne yapacağım, nasıl; hareket edeceğim” diye kendi kendime muhasebe yaparken Şubat ayının son haftasına gelmişiz.
Bir sabah saat 10.00’dan sonra telefonu elime aldım ‘ALO 182’yi aramaya başladım; “şebeke meşgul” ifadesiyle karşılaştım; ama bunu defalarca tekrarladım yine aynı olayı yaşadım.
Öğleden sonra saat 15.00 gibi ‘182’yi tekrar aradım, cevap veren görevli, Şubat ayı içinde randevu oluşturmanın mümkün olmadığını, ancak Mart ayına verileceğini söyledi, bunun için de “15 gün”lük süreden fazla bulunduğundan randevu oluşturulamayacağını ifade etti.
‘SABİM’ VAZİFE BAŞINDA!..
Canım sıkkın, görevliye durumumu anlatınca; bana “ALO 184’ü aramamı” söyledi.
Hemen akabinde aradım; yukarıda ifade etmeye çalıştığım durumu, uzun uzun anlatarak özetledim (!)…
Ertesi gün telefonumu arayan görevli, SABİM (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi) tarafından arandığımı, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Nöroloji bölümünden “27 Şubat” günü için randevu oluşturmanın mümkün olduğunu belirtti.
Sonra günü geldiğinde gittim ‘emar’ı gösterdim, neticesinde olumsuz bir durum olmadığını öğrenerek biraz rahatladım, Allah’a şükrettim…
BİR AY GEÇEN VAKİT…
Şimdi dostlar ve sayın devlet yetkilileri; ben bu olayı biraz daha kısarak niye anlatmaya çalıştım onu ifade edeyim.
31 Ocak gecesi çekildiğim ‘emar’ı, ancak 27 Şubat’ta “randevu” alarak muayene eden doktora gösteriyorum.
Benim hastalığıma teşhis konulabilmesi için, “randevu” mecburiyetiyle neredeyse bir ay vakit geçiyor.
Peki ben, “yatar vaziyette” olsam ya da başka sıkıntılarım olsa, o zaman ne olacak acep sayın yetkili devletlülerim?(!)…
Teşhis konulabilmesi için bu kadar vakit geçiyor, bunun tedavisi nasıl olacak?...
Hastanın dayanılamayacak kadar sıkıntı ve ağrıları varsa, bu kadar vakti hiçbir şey yapılamadan bekleyecek!..
Buna tahammül edile bilinir mi?...
Bu hadiseyi ben bizzat yaşayarak öğrendim, neyi “randevu” meselesini!...
Etrafımdan, bazı yakınlarımdan da buna benzer olayları duymuştum; sizlerin de başınızdan geçmiş olabilir ve her gün hasta vatandaşlarımız ile yakınları bunları yaşıyor maalesef!...
RANDEVU SİSTEMİNE ÇEKİ-DÜZEN ŞART!..
45 günde tam donanımlı hastaneler yapan, muhtelif güzide vilayetlerimize bir bir muhteşem “şehir” hastaneleri inşa eden BÜYÜK TÜRKİYE’ye böyle bir tablo asla yakışmıyor!...
Yazının başında verdiğim ‘yemek’ misalindeki gibi, “tuz” ayarı gibi bir durum yaşanıyor bu güzel yurdumuzda şu anda...
Bütün sağlık sektörü, “randevu” sisteminde sıkışıp kalmamalı…
Her geçen vakit aleyhe gidiyor, daha fazla bu menfi duruma yol verilmemeli; bir an önce çözüm bulmalı sayın devletlüler!...
25-30 sene önceki Türkiye’de yaşadığımız çıkmazları, olumsuzlukları tekrar yaşamak istemiyoruz!...
GİZLİ OYUNLARA DİKKAT!..
Marketlerde her gün değişen fiyatlardaki “oyun” ile hastanelerdeki “randevu” sitemindeki olumsuzlukları besleyen ve yönlendiren eller aynı!..
Her iki durumdan da “KAOS” çıkarma peşindeler ülke düşmanları…
“15 Temmuz”un da “gezi olayları”nın faillerinin hedeflerindeki “kaos” plânlarının gerçekleştirme şekilleri; milleti canından ve ekmeğinden bezdirerek anarşi çıkarmak….
Her gün “randevu” meselesi yaşayan hasta ve ekmeğiyle oynanan insan; Allah korusun, bir gün gelir patlar…
Ne demişler atalar; “kediyi köşeye sıkıştırırsan üzerine atlar” onun için çok dikkatli olunmalı…
HASTA İLGİ BEKLER!..
Bir de sağlık personellerine yapılan saldırılar var; son zamanlarda adından sıkça bahsedilir oldu. Bu olaylar da birileri tarafından teşvik ediliyor sanki!...
Bakın iyileri, mesleğine sıkı sarılanları tenzih ederim. Hasta ve yakınlarının da “insan” olduğunu unutmayalım.
Kimse hastanelere pikniğe, gezmeye, çay içmeye gitmiyor.
Bir derdi var, sıkıntısı var “derman aramak, çözüm yolu bulmak” için gidiyor…
Gelen hasta ve yakınlarına başımızı kaldırıp “tebessüm” etmesek de ilgiyle “cevap” vererek yaklaşsak hiçbir şey kaybetmeyiz…
Ağız tadıyla ailece sofraya oturarak yemek yemek istiyorsak; tuz ve baharat ayarlarının ölçüsünü kaçırmayalım…
Ara-sıra yemeği karıştırarak tuzun tadını kontrol edelim, akşamımız ya da günümüz tatsızlıkla geçmesin ne olur devletlülerimiz!..
Nemalanma peşinde olanların, kaos derdinde olanların boğazına durduralım, onlara fırsat vermeyelim.
Büyük bir oyun oynanmak isteniyor; lütfen gözümüzü açalım. Kimsenin güzelliklere, iyiliklere, yatırımlara “gölge” etmeye kalkışmasına imkân vermeyelim.
Unutmayalım, “su uyur düşman uyumaz.”
.
Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com
Osman Ovacıklı 9 ay önce
Fatih 9 ay önce
muhalif 10 ay önce