Lucifer’ın Tarihsel İzdüşümleri
Kötülük problemi, insanlık tarihinde tartışılan en mühim meselelerden biri olmuştur. Kötülüğün sembolü olan şeytan, içinde doğduğu döneme göre farklı isimlerle anılmıştır. Nitekim dünya tarihinde farklı zihinsel algıların nesnesi olarak yer eden şeytan, üzerinde çeşitli tartışmaların yürütüldüğü sembol olarak literatüre geçmiştir.
Kavramsal perspektiften irdelendiğinde tarihsel algılamaların sonucu olan şeytan, kötülükle eş değer bir portre çizmektedir. Zira Batı literatüründe şeytan sözcüğünün eş anlamlısı olarak geçen “devil” kelimesi Yunanca “diabolos” kelimesinden türemiş ve kelime, köken anlamı olarak “kötü varlıklar” anlamını çağrıştırmıştır.
Gerek Yeni Ahit’te gerek Eski Ahit’te olumsuz bir çağrışım yapan şeytan kavramı, Eski Ahit’te “Tanrı’nın düşmanı” olarak kabul edilirken Yeni Ahit’te her çeşitten düşman için kullanılmıştır.
Dolayısıyla Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde şeytan, her daim önemli bir metafor olarak görülmüştür.
Şeytanın tarihsel serüvenine bakıldığında şeytan karanlığın, kaosun ve huzursuzluğun tipik ifadesi olarak yer alır.
Zira çeşitli mitolojilere de konu olan şeytan, farklı arketiplerle karşımıza çıkmaktadır.
Bu noktada Mezopotamya mitolojisi incelendiğinde dönemin hakim olan inancında soyut bir yaratıcı modeli görülmemekle birlikte birden fazla Tanrı inancı söz konusudur. Dolayısıyla insanların Tanrıları, antropomorfizm (İnsani özelliklerin başka varlıklara atfedilmesi) özellikler barındırmaktadır.
Bu noktada Mezopotamya mitolojilerinde kaos, kötü olanı çağrıştırmaktadır.
Bilhassa kaosun karanlık, yılan, ejderha gibi olgularla tanımlanması semavi dinlerde bulunan şeytan prototipiyle benzerlik göstermektedir. Ancak burada semavi dinlerde var olan bir şeytan tasavvurundan bahsetmek olanaksızdır. Çünkü kaosun varlığı, dönemin evren anlayışında gerekli bir ilke olarak kabul edilmektedir.
Yine Mısır medeniyetinde de kötülüğün başlangıç noktası “kaos” ve “maat” arasındaki çekişmeyle başlar. Tanrı, maatın safında yer alarak savaşır ve maat her daim kazanan olur.
Kaos, dönemin anlayışı tarafından bir yılan olarak kabul edilen Apophis olarak temsil edilir.
Mısır mitolojisinde geçen bir başka dualist bakış açısı ise Osiris (Ölülerin Tanrısı) adaleti simgeleyen bir “Tanrı Kral” iken kardeşi Seth de kaosun temsilcisidir.
Her ne kadar iyiler ve kötülerin olduğu bir çatışma söz konusu olsa da kaosun dengeli bir düzen yarattığı kabul edilen bir gerçektir.
Düalist bir anlayışın sonucu olan mitlerde hiyerarşik açıdan tanrılardan daha alt mertebede bulunan varlıklar söz konusudur. Ancak bu varlıklar ‘Tanrı’nın etkisi altındadır. Dolayısıyla söz konusu varlıklar, kötülüğün temel sebebi olan kaostan etkilenerek mevcut düzenin devam etmesini sağlamaktadır.
Görünen o ki kadim toplum insanının evren algısında net çizgilerle çizilmiş iyi ve kötü ayrımı yoktur.
Yine Yunan mitolojisine ontolojik bir açıdan yaklaştığımızda ‘Tanrı’ prototipinin zıtlıklar barındırdığını görürüz. Zira Yunanlıların tanrıları iyiliği ve kötülüğü bir arada yaşamaktadır.
Bir Yunan tanrısı olan Poseidon hem Bereket Tanrısı hem de Karanlıklar Tanrısı olarak görülmüştür. Dolayısıyla tanrıların ikili bir yapı taşıması, Yunanlılarda ayrı bir kötülük algısının oluşmasını önlemiştir.
Zerdüştîlik inancında ise inancın, temel parametrelerinin düalist bir yapı taşıdığı görülmektedir. Bu inançta dünyanın Ahura Mazda tarafından yaratıldığı düşünülür.
Ahura Mazda kötü ruh olan Angra Mainyu’nun karanlık faaliyetlerini engellemekle görevlidir. Dolayısıyla Ahura Mazda’nın aydınlık güçleriyle Angra Mainyu’nun karanlık güçleri sürekli bir çatışma halindedir.
Angra Mainyu’nun (Ehrimen) kötülüğün simgesi olarak şeytanî bir niteliği içinde taşıdığı söylenebilir. Ancak tek tanrılı dinlere geldiğimizde şeytan metaforunun değişmiş olduğunu görürüz.
Nitekim İslam inancında (topraktan yaratılan) Adem’e secde etmeyen şeytan, cennetten (‘Huzur’dan) kovulan (‘Nar’dan/’Nur’dan yaratılan, esasen cin taifesinden) bir ‘melek’tir.
Hıristiyanlıkta ise şeytan, hatalarından dolayı göklerden düşen ve Tanrı ile mücadele içinde olan bir varlıktır.
Yahudi din anlayışında Tanrı, kadın ve erkek olmak üzere insanları yaratmıştır. Erkek olan Adem, kadın olan ise Lilith idi. Ancak Lilith, yılana dönüşerek eşine itaat etmemiş ve ona yasak olan meyveyi yedirmiştir. Ve bu olaydan sonra Lilith şeytan olarak kabul edilmiştir.
Bu noktada Lucifer’ın tarihsel serüvenine baktığımızda Erken Ortaçağ edebiyatında şeytanın estetik bir biçimde yer aldığı görülmektedir. Zira Russell’e göre; “Şeytan temsilleri dokuzuncu yüzyıla kadar yaygınlaşmadı; fakat o tarihten sonra sayı ve çeşitlilik bakımından hızla çoğaldı. Bu hızlı artışın nedeni, kötülük güçlerinin bariz rol oynadığı azizlerin yaşamlarıyla ilgili hikâyelerin ve vaazların popülerliğiydi. Şeytan, demonların İsa ya da havariler tarafından kovulması, aslan inindeki Daniel ve onun ejderha Bel karşısındaki zaferi, Adem ile Havva’nın ayartılması, Yahuda’nın ölümü, cehenneme iniş ve son hüküm günü ile ilgili sahnelerde ortaya çıkar.”
Yine Russel’e göre kavramlar, insanların şeytanla ilgili olan zihinsel algılamalarıdır. “Şeytan kavramının tarihi, şeytan hakkında bilinebilen her şeyi açığa vurur; şeytanı bilebilmenin tek yolu budur.”
Kuşkusuz şeytanın kavramsal açıdan tarihi incelendiğinde birkaç satırla sınırlamak mümkün değildir. Ancak tarihte, insanların inancına uygun olarak kötülük biçimlerini ele alış biçimleri farklılaşmakta ve şeytanın tezahürü de değişmektedir.
.
Hande Ustamahmut, dikGAZETE.com
Kaynaklar: Lucifer Ortaçağda Şeytan Jeffrey Burton Russell
World Hıstory Encyclopedıa Zerdüşt
Yahudilikte Şeytan Algısı Mustafa İslamoğlu
Dinsel İnanışlar ve Mitolojik Unsurlar Açısından Şeytan Algısı Hünkar Durmuş