Türkiye kamuoyu Libya’ya asker gönderilmesine ilişkin tezkerenin sonucuna odaklı. Libya tezkeresi; Irak krizi konusunda hükümet tarafından 25 Şubat 2003'te TBMM'ye sunulup genel kurulda reddedilen ve tam adı "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için Hükümet'e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi" olan 1 Mart tezkeresiyle umarım aynı kaderi paylaşmaz.
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti; tüm bölgeyi etkileyebilecek, Libya'nın bütünlüğü ve istikrarına yönelik tehditler, DEAŞ, El-Kaide ve diğer terör örgütleri, yasa dışı silahlı gruplar ile yasa dışı göç ve insan ticareti ile mücadelede Türkiye'den askeri destek talebinde bulunmuştu.
Türkiye ile Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım 2019'da deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin bir mutabakat muhtırası imzalandı.
Mutabakat Muhtırası’nın gereği neredeyse yapılmak üzere. Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla TBMM Başkanlığı’na gönderilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, Genel Kurul’da.
Tezkere; "hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde Türkiye sınırları dışında harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesi"ni kapsıyor.
Irak karışık, Amerikalılar zor durumda…
Irak'ta ABD güçleri ile İran yanlısı Şii paramiliter Haşdi Şabi arasında yaşanan gerilim ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğinin basılmasıyla zirveye çıktı.
Hatta bazı yorumcular, bu kuşatmayı 4 Kasım 1979'da ABD’nin Tahran Büyükelçiliği baskınıyla karşılaştırıyor.
Ne olmuştu bir hatırlayalım…
Şah rejimine başkaldıran öğrenciler, İran’da ABD Büyükelçiliği‘ni işgal etti ve 90 kişiyi rehin aldı. Sonra 38 kişiyi serbest bırakan eylemciler, 52 rehineyi ise 444 gün boyunca ellerinde tuttu.
“Rehine krizi” olarak kayıtlara geçen Büyükelçilik işgaline, ABD'nin karşı devrim için casusluk faaliyetleri iddiaları ve İran devriminden sonra ülkeden kaçan Muhammed Rıza Şah Pehlevi'nin ABD tarafından tedavi için kabul edilmesi gerekçe gösterildi.
İran, Şah Pehlevi'nin yönetimi sırasında işlediği suçlardan dolayı yargılanması için iade edilmesini talep etti. Ancak İran'ın bu talepleri ABD tarafından reddedildi.
Rehineleri kurtaracak Amerikalı askerler çöle gömüldü!..
Amerika, İran'a ambargo uygulayarak sorunu çözmeye çalıştı ama pek işe yaramadı. Sonrasında Amerika, rehineleri kurtarmak için bir operasyon düzenledi.
Nisan 1980'de "Çöl 1" koduyla yapılacak operasyon gereği helikopterler İran'da bulunan Tebes Çölü'ne inecek, sonra doğruca Tahran'a gidilerek rehineler kurtarılacaktı. Fakat işler ters gitti, helikopterlerden biri düştü. 8 kişi öldü. Böylece operasyon başarısızlığa uğradı.
Tahran ve Bağdat ABD Büyükelçilik baskınları karşılaştırılamaz…
Bu kıyas, bir yerde elma ile armudun aynı sepete konulmasını bırakın resmen şapla şekerin karıştırılması demek.
Kırk yıl önceki ABD Tahran Büyükelçiliği baskını ile ABD Bağdat Büyükelçiliği kuşatması arasında kimse kusura bakmasın 'illet bağı' bulunmuyor.
Sözlükte “illet”; “hastalık, kişiyi ihtiyacını görmekten alıkoyan durum, zafiyet, sebep ve gerekçe” gibi anlamlara gelir.
'Sebep ve gerekçe’, illet kelimesinin terim anlamına daha yakındır. Fıkıh usulü eserlerinde ‘illet’ kavramı, daha çok “bulunduğu yerde değişiklik yapan durum” olarak açıklanır ve hastalığın da kişinin vücudunda meydana getirdiği değişiklik sebebiyle bu adı aldığına işaret edilir.
Sözü uzatmaya gerek yok!
1979 Büyükelçilik baskını, Şah rejimini deviren molla iktidarının desteği ve İran halkının katılımı ile gerçekleşmişti, ABD’yi, yeni rejimi tanımaya zorlamak amaçlarıydı.
Oysa 2019 Bağdat Büyükelçilik kuşatması merkezi Irak hükümetinin desteğinden yoksun. Göstericileri yönlendirenler İranlı ajan diplomatlar.
Ayrıca binayı kuşatan kalabalık sadece Haşdi Şabi mensupları veya taraftarları.
Daha bir kaç haftaya kadar Irak’ta sokaklara dökülen yüzbinlerce insan, İran Büyükelçiliğini ateşe verdiği gibi, İran bayraklarını ve İran Devrimi’nin idolü Humeyni'nin posterlerini yakmıştı.
Irak’a NATO askeri müdahalesi olabilir mi?
ABD ve Türkiye, NATO müttefiki iki ülke. Her iki ülkenin de Irak’a müdahalesine ortam hazırlanıyor gibi. Pentagon, bu operasyonda büyük rolü üstlenmiş görünüyor.
ABD ile İran, Irak topraklarında provakasyonda birbirleriyle yarışıyor. Önce ABD üslerine saldırıldı bir kaç Amerikan askeri öldürüldü.
Ardından ABD savaş uçakları, İran yanlısı paramiliter güçlerin karargahlarını bombaladı. İran yanlısı Şii örgütler de ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’nin önünde toplandı, çatışmalar yaşandı.
IŞİD'le savaşta kritik rol oynayan resmi milis organizasyonu Haşdi Şabi'yi vuran ABD'ye karşı Irak'ta öfke büyüdükçe büyüyor.
Bölgeden bir güç, ha bre bu yangını körüklüyor sanki.
Milislerle sivillerin ABD Büyükelçiliği önündeki protesto gösterisi, elçilik baskınına dönüşünce 1979 Tahran sendromu yaşayan ABD Büyükelçisi ve personeli Bağdat'tan çıkarıldı.
Türkiye ve ABD’nin, her iki ülkenin Irak'a müdahalede bulunma gerekçesi farklı olabilir. Ama gerekçe farklı olsa da yöntem benzeşiyor. Benzeşen yöntem yani müdehale, müttefiklik bağlamında kotarılırsa şaşırmayın.
Türkiye, IŞİD ve PKK’lı terör güçlerini yok etmek için Irak’a girebilir.
PKK karar alıcıları, küresel ve bölgesel gelişmeleri nasıl okuyor?
PKK sıradan bir terör örgütü değil.
50 yıla yakın bir süredir terör sahnesinin bölgesel aktörü. Hatta başrol oyuncusu.
Ermenistan, Azerbaycan, İran, Irak, Suriye hatta Kazakistan'da örgütlü.
ABD, Avrupa ve Rusya’da temsilciliği var. Küresel silah şirketleriyle arası iyi.
Öyle ki birçok ülke, gizli servisinin referans aldığı eylemlilik içinde. Narko-trafikten kazandıklarıyla terör faaliyetlerini finanse ediyor.
Terör örgütünün kurmay kadrosu jeopolitikten anlıyor.
Jeostrateji biliyor.
Reelpolitik davranıyor.
Bölge dengelerine iyi oynuyorlar.
İran, Irak, Suriye ordularından ve hatta Türk Silahlı Kuvvetleri’nden kaçıp örgüte katılan Kürt kökenli rütbeli askerler var.
Hatta PKK/KCK adına 2016’da, Nevanda Legerine Politik-Politik Araştırmaları Merkezi (NLP) adıyla istihbarat birimi dahi kurdular.
"-Kısa kes Aydın Havası olsun" derseniz, hemen söyleyeyim, PKK önderliği, bölgesel gelişmeleri yakından izliyor.
Analiz ediyor, örgüt politikasına dönüştürüyor.
Iraklı dini lider ve siyasetçi, Amerika Birleşik Devletleri işgaline karşı direnen ve sonradan Barış Birlikleri adını alan Şii grup Mehdi Ordusu'nun lideri Mukteda es-Sadr'ın Bağdat Hükümeti’ne karşı başlattığı isyan hareketinin öncesinden bilgileri olduğu gibi, İran'da başlayan halk başkaldırısının nasıl sonuçlanabileceğini öngördükleri de kesin.
Hesapları şu;
Bağdat Hükümeti, Şii isyancılarla uğraşırken Irak'ın tartışmalı bölgeleri Kerkük, Musul ve Telafer gibi bölgelerde örgütün yerleşmesini ve buraların kontrolünü sağlamak.
Tahminleri sadece bu değil.
İran’daki kaosun da İran ordusunu, İran'da tutacağını biliyorlar.
Tahran ve Bağdat'ın Kandil’deki “üç-beş çapulcu”yla uğraşmayı bırakın, başını kaşıyacak vakitleri yok.
Irak ordusunun Bağdat ve civarından kıpırdamayacağını tahmin ediyorlar.
Çünkü Bağdat düşerse, Tahran düşer, Beyrut düşer, Şam düşer.
“Beyrut da nereden çıktı” demeyin!..
Hizbullah zaten İran ve Suriye istihbaratının beslemesi.
Beyrut; İran Velayeti Fakih rejiminin 'Şii Kuşak' projesinin Akdeniz ayağını oluşturuyor.
Türkiye'nin “Beyaz Hayaletler”i sınır tanımıyor. Şimdi de Beyrut, Bağdat, Tahran hattında mekik dokuyorlar.
YPG, Irak'ın tartışmalı bölgeleri Kerkük, Musul ve Telafer gibi bölgelere konuşlanıyor…
Bu stratejik okumanın gereği, tarihi fırsatın ayaklarına geldiğini düşünüyor olmalılar ki PKK/YPG; Irak'ın tartışmalı bölgeleri Kerkük, Musul ve Telafer gibi bölgelere konuşlanıyor.
Türkiye, YPG'li teröristlerin sınırlarının 30 kilometre güneyine çekilmesi için süreci de yakından takip ediyor, terör örgütünü presliyor.
Bu kapsamda, Rakka ve Deyrizor hattına çekilen örgütün Irak'ın tartışmalı bölgeleri olan Kerkük, Musul ve Telafer gibi bölgelere doğru kaymaya başlaması, silah ve mühimmatla intikal etmesi söz konusu.
Bölgede zorluk çekeceklerini düşünmeyin…
PKK'nın Irak kolu Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK), örgüt alt yapısını kullanarak, Suriye’den intikal gerçekleştiren YPG’liler için çoktan harekete geçti ve gerekli hazırlıkları yaptı.
YPG yalnız değil; IŞİD de Irak'ın tartışmalı bölgeleri Kerkük, Musul ve Telafer'e konuşlanıyor…
Irak'ın askeri istihbarat raporuna göre üst düzey IŞİD yöneticisi dokuz Iraklı, Suriye’den Gaziantep'e kaçtılar, Türkiye’deler. Bu kişilerin, büyük miktarda mali kaynağa erişimi var.
Yeni üye toplamanın yanı sıra, büyük çaplı saldırılar planlıyorlar.
Şu anda Türkiye'de bulunan IŞİD'liler, yeni üyelerin örgüte katılmasını sağlamakta kilit rol oynuyor.
Suriye ve Irak'taki hapishanelerde tutulan IŞİD'lileri kaçırmak için hapishanelere baskın planlıyorlar. IŞİD; hapishanelere baskın planına 'Parmaklıkları Yık' kod adını vermiş.
Suriye - Irak Federe Türkmen Devleti/Birleşik Federe Türkmeneli Devleti…
Daha önce yazmıştım, Rusya uluslararası ilişkiler uzmanlarının Suriye’de gündeme getirdikleri “yönetimsel ve kültürel otonomi” ve “üniter desantralize sistem” teklifleri bence Araplar haricindeki diğer etnik unsurların federatif yapılanmasına imkân verebilir.
Suriye’deki Bayır Bucak Türkmenleri ile Irak’taki Bayat Türkmenleri’ni birleştirilecek coğrafi koridorun etnik bağla güçlendirilmesi, Suriye ve Irak hükümetlerinden bağımsız Federe Türkmen Devleti’nin nefes almasını sağlayacaktır.
Federe Türkmen Devleti’ne Kürt aşiretlerinden ve özellikle Suriye ve Irak’ta yerleşik Şammar aşiretinden destek geleceği söylenebilir.
Federe Türkmen Devleti’nin kuruluşu, Türkmenler’in efsanevi Telafer ve Emirli ve Beşir direnişi ile başladı.
Önce işgalci Amerikan ordusuyla savaştılar.
Emirli’de IŞİD kuşatmasına karşı kahramanca direndiler ve IŞİD’e geçit vermediler.
Federe Türkmen Devleti’nin Suriye ayağını oluşturacak Bayır-Bucak Türkmenleri, Suriye Türkleri ya da Suriyeli Türkmenler olarak adlandırılan Suriye’deki yaşayan Türk nüfustur. Türkmen Dağı’nı çevreleyen bölgede yoğunlar.
Fransa ile TBMM Hükümeti arasında imzalanan Ankara Antlaşması’na göre, bugünkü Suriye sınırı çizildi, Hatay ve Bayır Bucak bölgeleri Suriye tarafında kaldı.
Ancak 1938’de yapılan referandum ile birlikte Hatay tekrardan sınırlarımıza dahil edildi; daha güneyde kalan Bayır Bucak bölgesi ise Suriye sınırları içerisinde varlığını devam ettirdi.
Bayır-Bucak bölgesinin kesin bir coğrafi tanımı olmasa da, genel olarak Cisr Eş Şuğur’un batısı; Nusariye Dağları’nın kuzey ve Lazkiye kıyı şeridinin doğusu ile Hatay’ın güneyi olarak tanımlanabilir.
Bucak bölgesi, kıyı şeridinde kalmaktadır. Bayır bölgesi ise Türkmen Dağları’nın olduğu iç kısımları kapsamaktadır.
Günümüzde yoğunluklu olarak Şam, Lazkiye, Hama, Humus, Halep ve Rakka kentlerinde ve köylerinde yaşıyorlar.
Şam bölgesinde yaşayanlara Şam Türkmeni adı verilirken, Halep ve Rakka bölgelerindekilere Halep ve Culap Türkmeni, Lazkiye’de yaşayan Türkmenlere ise Bayır-Bucak Türkmenleri deniliyor.
Terör örgütleri YPG ve düşman kardeşi IŞİD’in; Irak'ın tartışmalı ve Türkmen nüfusun yoğun olduğu Kerkük, Musul ve Telafer'e konuşlanma girişimleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgeye müdahalesi için gereken uluslararası ve Irak ile Türkiye arasındaki ikili anlaşmalar çerçevesinde yasal zemini hazırlayacaktır.
“Gelin ata binmiş, ya nasip demiş”… Libya için çıkan tezkere, bir bakarsanız Irak için kullanılır. “Libya'ya niyet Irak’a kısmet” diye buna denilir.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
İLGİLİ DİĞER YAZI:
PKK terör örgütü Kerkük, Musul ve Telafer’e konuşlandırılırsa Misakı Milli gerçekleşir mi?
https://www.dikgazete.com/pkk-teror-orgutu-kerkuk-musul-ve-telafere-konuslandirilirsa-misaki-milli-gerceklesir-mi-makale,1900.html
Lincoln 5 yıl önce
Necdet Çelikdönmez 5 yıl önce
Nisa Nur 5 yıl önce