Kurmalı Kadınlar vs Lütfettin Beyler
Bazı kadınlar kurmalıdır…
Ev kurar, iş kurar, yuva kurar, hayal kurar, plan kurar, tuzak kurar, kurar da kurar.
Kurmazsa çalışmaz; bozuk ev aleti gibi eksik sayarlar kendilerini.
Kuruntuludurlar, takıntılı, girintili ve çıkıntılıdırlar.
Sivri köşeleri, keskin virajları vardır.
Onlara geç kalanların zamanlarını, mekanlarını büker, dünyayı dar ederler.
Mesela o telefon açılmadı mı kadın başlar dikiş makinesi gibi teyel teyel kurmaya.
Sorar sorar, kendi cevaplar…
Her cevap aslında kendi içlerinden gelir; kolektif bilince ‘wifi’yle bağlıdır kurmalı kadınlar.
40 bin kadın beyniyle istişare etmiş, 40 bin kadınla istişare etmiş gibi işler dataları.
Matematiğin yetmez!..
Sorgular, yargılar, hüküm verir, infaz ederler.
Bütün bunları hep kafasında gerçekleştirir kurmalı kadınlar.
Süreç bittiğinde duyup duyabileceğiniz yegâne cümle; “yok bir şey” olur.
Bir şey yoksa siz de yoksunuz demektir.
Onca veri, birbirini sadeleştirerek götürür, tabii ki en son sizi de götürür.
Esameniz okunmaz!..
Cellat, ipinizi çoktan çekmiştir.
Kadın gider, rüzgarıyla kalakalırsınız.
Hele bir münakaşaya kalkışın, her soruya kuruntu bir cevabı vardır.
Verecek cevabı yoksa, fırlatacak bir tenceresi, tavası muhakkak vardır.
Kurmalı kadınlar bu enerjiyi, başka işlere aktarsalar insanlık tarihi topyekün değişirdi şüphesiz.
Bu enerji, toprağa aktarılsa Afrika yeşerir, Ortadoğu’ya verilse terör biter.
Yani öyle bir derin tefekkür içindedir kurmalı kadın.
Ekseriyetle de başarır, kıskıvrak yakalar avını.
Kurmalı kadın, kedi gibi bir kaplandır. Pati atıyor sanırsınız ciğerinizi söker, böbreğinizde sektirir.
Bir de Lütfettin Beyler vardır.
Bilinmeyen bir kaynaktan aldığı kudretle her şeyi lütfeder gibi yaşarlar.
Emirlerinde sadrazamlar, vezirler varmış gibi saltanat estirirler.
Saatlerce özene-bezene yemek hazırlarsınız; yemeği beğenmeme hakkı saklıdır.
Yemesi başlı başına lütuftur zaten.
Teşekkür etmez, rica etmez, dikkat etmez, minnet etmez, merhamet etmez, etmez de etmez.
Evine barkına gelmesi bir lütuftur mesela.
Kimi zaman uğramak bile lütuftur.
Haber vermesi keza lütuf.
Lütfettin beyler, kafalarına göre planları değiştirir.
Akşama kadar pür-makyaj, topuklu ayakkabıyla Kraliçe Elizabeth gibi gezersiniz evin içinde.
Lütfetmediği için gelmez, aramaz, haber de vermez.
Gün biter planlar yatar, sonra siz de yatarsınız zaten.
Ertesi gün lütfederse bihaber, hal hatır sormaya arar.
Bahanesi cebindedir; içmiştir, uyumuştur, unutmuştur, oyuna dalmıştır, kısacası keyfine bakmıştır.
Çok sorulsun da istemez.
Yetmezmiş gibi bir de beklentisi vardır…
Gömleğin ütüsünü beğenmez çemkirir, yemeğin tuzu çok gelmiştir saydırır, kenarcıkta toz kalmıştır giydirir.
Telefonu açıp ‘alo’ demek, teşekkür etmek, özür dilemek, saygı duymak, sevgi beslemek bunlar hep lütuftur ve Lütfettinler ekseriyetle lütfetmez.
Sanki insan insana lazım değilmiş gibi, tek başına yaşayabilecekmiş gibi hiçbir şeye müdana etmemek gerektiğine inanırlar. Ayı gibi bir şeydir Lütfettin, aslan sanır kendini.
Lütfettinler ve Kurmalı kadınlarla geçiyor hayatlar.
Yok canım öyle tuzu-biberi.
Hayat bunlar için çok kısa ve lezzetli, insan bu çemberden çıkabilecek kadar akıllı.
Gerek var mı bu kadar yormaya, yorulmaya?
.
Nickola Berrygele, dikGAZETE.com