Biliyorum birçok kişi bahanelere sığınmak istiyor.
Umut beslemek için küçücük bir kıvılcım bile bir bahane olabilir.
Böyle zamanlarda umut kırıcı olan her gelişme, anında öfkeye ve nefrete dönüşüyor.
Hayal kurmaktan usanmış, yılgınlık içinde yaşayan milyonlarca insan var.
Bunlar nerede olursa olsun başarı hikâyesi ile avunmak istiyorlar.
Sürekli başarı için iyi bir kültür gereklidir. Ülkemizi batıdan ayıran en temel özellik belki de budur.
Biz başarıyı hesapsız kitapsız buluyoruz, öyle olunca da bir başarı hikâyesi yazamıyoruz.
“Milli piyango”dan büyük ikramiye kazanan kişi, görünürde zengin olsa da o serveti kısa sürede eriyip gidiyor ve birkaç yıl sonra eski hayat, yeniden kapısını açıyor.
Bu böyle olsa da zengin olma hayali kuran kişi sayısı azımsanmayacak kadar çok.
Ansızın gelen zenginlik, şöhret veya makam, insanoğlunu eski hayatından çabucak kurtarsa da zihinsel olarak eski hayat etkisini göstermeye devam ediyor.
Bunun için istenen şeyin altyapısını oluşturmak, o kültürü içselleştirmek de gerekiyor.
Avrupa Futbol Şampiyonası, Türkiye futbol takımı için beklenenden, umut edilenden evvel bitti. Hem de ne bitiş!
Tam bir hayal kırıklığı. Felaket!
Üç maç sıfır puana eş olarak sıfır oyun.
Oysa ki önemli takımlarda oynayan, formda olduğu düşünülen birçok futbolcu sahada kazanmak için ter döktü.
Üç maç sonunda basın toplantısı sırasında teknik direktör Şenol Güneş’i istifaya davet etti basın mensupları.
Sosyal medyadan da aynı beklenti sesleri yükseldi.
Şenol Güneş, genç futbolcuları tecrübesiz görürken, kamuoyu da Şenol Güneş'i formsuz veya başarısız buldu.
Asıl sorun ise ülkemizde bir futbol kültürünün olmamasıdır.
Kısa vadeli gelen büyük başarılar ile kendimizi aldattığımız için aldığımız kötü sonuçlar bizi hem çok üzüyor hem de fazlasıyla öfkelendiriyor.
Başarılı bir kuşak yakalamış olsak bile bir başarı öyküsü yazabilmek için futbol kültürünün yerleşmesi gerekiyor.
Futbol kulüplerinin mevcut yönetim tarzı ve federasyonun yapısı, futbol kültürünün oluşmasına bu güne kadar imkân tanımadı.
Kimse kimseyi suçlamadan herkes evinin önünü süpürmek zorunda.
Futbol kulüplerimiz, futbolcu ve teknik direktör öğütme merkezi gibi çalışıyor.
Avrupa'da futbol takımlarının çoğunda futbol kültürü olduğundan teknik direktör olan eski futbolcular hiç bir sorun yaşamadan takımını çalıştırabiliyor. Milli Takımların çoğunda birkaç yıl öncesinde futbolu bırakmış teknik direktörler var.
Bizde ise durum çok farklı.
Geçen sezon Fenerbahçe ve Beşiktaş başarılı genç teknik direktörler ile çalıştılar.
Fenerbahçe'de Erol Bulut başarısız göründüğünden kovuldu. Beşiktaş'ta Sergen Yalçın şampiyon olarak kovulmaktan kurtuldu.
Hâlbuki sorun sadece teknik direktörde değil. Profesyonel hale dönüşmeye direnen spor kulüplerindedir.
Süper Lig şampiyonu takımımız Avrupa’da hiçbir başarı hikâyesi yazamadan eleniyor.
Fatih Terim, Şenol Güneş veya Mustafa Denizli'nin ve diğer teknik direktörlerin başarısızlığı da yerleşik bir futbol kültürü ortamından yoksun olmalarından dolayıdır.
Fatih Terim, İtalya'da başarılı olsa bile uzun süre görev yapamadı. İtalya'da var olan futbol kültürü buna izin vermedi.
Fatih Terim bir markadır tıpkı Şenol Güneş gibi lakin ülke olarak bu markaları bir futbol kültürü edinip, değerli hale getiremedik.
Müzikte, sanatta veya edebiyatta da halimiz futboldan pek farklı değil.
Siyasette ise hepten kültürden uzağız.
İsimler değişse bile başarının gelmesi sürpriz olur. Gelen suni başarılar da tez zamanda başarısızlığa dönüşür.
Her ne iş yaparsak yapalım bir kültürü olsun. Olsun ki uzun süreli başarı hikâyesinden söz edebilelim.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com