Kıymetli Kardeşlerim!..
Yüreğinde dert taşıyıp, kimseye gördüğü gerçekleri anlatamamanın stresiyle boğuşan kardeşlerim..
Her devrin hak karşısında “kör, sağır, dilsizleri” olmuştur, olacaktır.
Bunları bize Kur’an bildirmedi mi?
Adama bakıyorsun muhafazakar bir çizgide, konuşması vaaz misali, ama gel gelelim bugün ateist bir tıbbın yönlendirmeleriyle hareket ediyor.
Öyle ya!
Her dinin bir tıbbı yok mudur?
Bugün bir yahudiye kendi dininin “koşer sertifikası” olmadan bir lokma et yediremezsin!
Bir Müslümanın kendi yöntemleriyle ürettiği ilacı, bir yahudiye zerk ettiremezsin!
Çünkü adam diyor ki "bu benim dinim! Yemişim sizin biliminizi!" “Benim dinimde ne emredildiyse, aslolan tek gerçek budur, dışına çıkmadıkça ben güvendeyim” diyor!
Hristiyanlıkta aşırı gidenlere bakıyorsun "ne @.$ı, ne nakil, ne başka bir şey" kabul etmiyor.
“Bu benim dinim, Tanrının işine karışmayın ve haddi aşmayın, ben dinimin emirleriyle mutluyum, sınırları aşmadıkça ben güvendeyim” diyor!
Şimdi gelelim bize!
Bizim dinimiz tek Hak din değil mi?
Her şey en ince ayrıntısına kadar anlatılmamış mı?
Haşa bir eksiklik mi bırakılmış?
Hatta bırakın eksikliği, bilimin yeni buluşlarını dahi 1400 yıl evvel tarif etmesine rağmen neden itibar görmüyor gözümüzde haşa?
Ciğerim parçalanıyor ya!
Şu batıl adamların göstermiş olduğu dik duruş bizde niye yok?
Diyanet’in başı, açıklama yapıyor; "@.$ının içinde domuz olsa bile caiz!"
Bu kadar kolaydı değil mi?
Herkesin diline pelesenk ettiler bir de bu mevzuyu.
“İyileşeceksen, domuz hemen caiz!”
Ne meraklılarmış bizim, adını bile kolayca zikredemediğimiz bu eti yemeye!
O mevzu hiç de öyle değil bir kere!
- Eğer ölecek kadar açsan ve ölmek üzereysen!..
Çevrende börtü/böcek hiçbir şey yoksa, ancak bir domuz parçası varsa "sadece ölmeyecek kadar" yemene izin var.
Ve onda da şart var "tiksinerek yiyeceksin asla keyif alır halde değil!"
Mevzu bu aslında!
Burda "ölecek" durumda olma şartı var.
Sen şimdi kalk, ortada hiçbir şey yokken bir de üzerine sırıtarak bu necisi kullan, buna da “caiz” de!
VALLAHİ GAYRETULLAHA DOKUNUR!..
Bugün her eve, domuz mukozasından, jelatininden, pankreasından üretilen necis ilaçlar soktular.
- Niye?
- E hastalıkta caiz efendim!..
- Yok ya!
Sen amansız bir hastalığa tutulacaksın, her helal yöntemi deneyeceksin, sabredeceksin, tevekkül edeceksin, hiçbir şey çare olmayacak en son olarak "iyileşeceğine yüzde 100 emin olduğun taktirde" bir parça kullanabilirsin bu ilacı.
Bu din, kimsenin babasının dini değil!
Oynamayın insanların inançlarıyla!
Biz "Haramda şifa yoktur!" Hadisine teslim olan Mü’minler olarak “yeter artık!” diyoruz sizlere!
Efendimiz, bizlere taharetin alınış yönünü dahi tarif etti, neden?
Tersini yapsan hasta olacaksın!
Biz, Efendimiz’in yaşayışıyla, emirleriyle şifa buluyoruz
Allah, bizlere hududlarını çizmiştir.
Onun emrettiklerinde ferahlık, yasakladıklarında şer vardır.
"Şüphelilerden kaçın!" diye emrediyor Allah bizlere.
Biz kurtuluşu, Allah ve Rasulune tutunarak buluyoruz.
Siz kime tutunursanız tutunun ama rahat bırakın artık bu insanları!
Bu pislik sistemin adamı olmuş kişilerin beyanları sıkmasın canınızı.
Biz zaten şaşırmıyoruz artık şahısların "ne şiş yansın, ne kebap" misali açıklamalarına.
Onların ticaretleri var, onlar herkese şirin görünmek ve orta yolu tutmak zorundalar.
Ağa babalarıyla ters düşecek beyanlarda bulunamazlar onlar.
Bakmayın onlarca dini kitaplar yazdıklarına falan…
İnandıklarından değil, prosedür icabı sıvar onlar kollarını!
Onların yediği ekmekle, oturduğu daireyle, yaşadığı hayatla seninki bir değil kardeşim!
Başlarına tüy düşse özel jetler havada uçar.
Senin başın kopsa, kapı kapı gezer adalet ararsın!
O yüzden seni gaza getirmelerine aldanma, sen sıvama hemen kolları!.
Düşünsenize, ben sizi yemeğe davet ediyorum sonra sofranın başına geçip diyorum ki;
- Valla kardeşler yemeklerin içeriklerini bana sormayın ahkam kesecek kadar bir bilgim yok.
Yani; “içinde ne var bilmiyorum ama koydum işte önünüze… Birilerine güvendim, iyi dediler ben de size sunuyorum.
Neticede açsınız, size çözümün bir parçasını sunuyorum yiyin doyun! Yoksa sorunun bir parçası olurum (!)…
Haaa, yedikten sonra zehirlenirsiniz; kusarsınız, hastalanırsınız, başınıza bir iş gelirse işte orası beni bağlamaz, hiiiç de ilgilendirmez!
Yemeklerimin resmi bir ruhsatı yok çünkü!..
Zaten o yüzden şimdi size dağıtacağım kağıtları imzalayacaksınız.
Orada ‘maddi ve manevi oluşabilecek zararlarda firma ve devlet sorumlu değildir’ ibaresi var.
Yani başınıza ne gelirse gelsin beni bağlamıyor!..” desem…
Oturup o sofradan bir lokma yiyeniniz olur mu?
Yemediğiniz takdirde de ben size çıkıp;
“BU YAPTIĞINIZ KUL HAKKI, SORUMSUZLAR!..” diyebilir miyim?
Bu ne aymazlık, bu ne cüret ya?
Siz kimsiniz kim?
Önüne gelen, herkese birden “kul hakkı” yükler oldu!
Asıl bizim neslimizin hakkı var sizin boynunuzda!
Bu oyunları göremeyecek kadar kör oluşunuzun vebali var!
"Gönüllü" olarak bir deneyin parçası olmuyor muşum diye hakka giriyormuşum.
Bu canın da hakkı yok mu?
Yazıyor, muhafazakâr ablalar!..
- E ben doktor değilim, bilim adamı değilim ne derlerse uyarım.
Ama maşaallah çok güzel de “İMAM” oluyorlar!
Hemen caiz, kul hakkı, vebal etiketlerini yapıştırıyorlar.
Ve bizi "sorun" olarak görüyorlar.
Asıl sorun sizsiniz siz!
Feraset, basiret olmadan en iyi ünvana sahip olsanız ne olur ki?
Diplomalara endeksli bir ilim ancak bu kadar olur işte; içi boş, paçavra!
Bize feraset lazım.
O Nebiler Nebisi buyuruyor ya;
- KORKUN MÜ’MİNİN FERASETİNDEN!..
Artık bizde size yedirecek evlad yok!
.
Yağmur (Mirzayeva) İbiç, dikGAZETE.com