‘Köşe Yazarları’ ve ‘İstihbaratçılar’ Arasındaki Şaşırtıcı Benzerlikler
Yazılarımı takip eden okuyucularımız hatırlayacaktır zaman zaman “İstihbaratçılık” mesleği ile bazı meslekleri kıyas eder, ortak benzerlikleri üzerine yazarım. Özellikle “Fahişeler” ve “İstihbaratçılar” arasındaki benzerlikleri işlediğim yazıyı tekrardan okumanızı isterim. (*)
Ancak içinde bulunduğumuz seçim sürecinin öncesi ve sonrasında bir meslek grubu daha dikkatimi çekti… “Köşe Yazarlığı…” Biraz üzerinde düşününce temelde “İstihbaratçılarla” aralarında birçok benzerlik olduğunu keşfettim.
Mesela, ilki ve en önemlisi;
Yazarlar ve istihbaratçılar, bilgi toplama konusunda benzer becerilere sahiptirler. Yazarlar, halka açık kaynaklardan, röportajlardan ve saha çalışmalarından bilgi toplarken, istihbaratçılar daha gizli ve hassas kaynaklardan bilgi edinirler. Ancak her iki durumda da doğru bilgiye ulaşmak için detaylı araştırma yapma, güvenilir kaynakları değerlendirme ve bilgiyi doğrulama becerisi her iki meslek için de oldukça önemlidir.
Ardından, bilgiyi analiz etme yetenekleri gelir… Ki bu da oldukça önemli ve olmazsa olmazdır. Hem yazarlar hem de istihbaratçılar, topladıkları bilgileri analiz etme yeteneğine sahip olmak zorundadırlar. Yazarlar, olayları ve verileri objektif bir şekilde değerlendirerek doğru bir hikâye oluştururlar. İstihbaratçılar ise elde ettikleri verileri değerlendirirken, olası tehditleri ve fırsatları belirlemek için analitik becerilerini kullanırlar. Her iki durumda da doğru sonuçlara ulaşmak için mantık yürütme ve bağımsız düşünme yetisi çok önemlidir.
Yazarlık ve istihbaratçılık mesleklerinin diğer ortak noktalarından biri de, topladıkları bilgileri etkili bir şekilde aktarma yeteneğidir.
Yazarlar, haber makaleleri, raporlar ve belgeseller aracılığıyla topluma bilgi sunarlarken istihbaratçılar ise karar alıcılara / müşterilere raporlar, analizler ve istihbarat ürünleri aracılığıyla bilgi sunarlar. Her iki durumda da net ve etkileyici iletişim becerileri önemlidir.
“Toplumsal Etki” açısından ürün sonuçlarına bakıldığında da benzer özellikler taşırlar. Yazarlar ve istihbaratçılar, çalışmalarının toplumsal etkisini göz önünde bulundururlar hatta amaç çoğu zaman sadece budur. Yazarlar, kamuoyunu bilgilendirerek toplumsal süreçlere katkıda bulunurlar ve toplumun bilinçlenmesine yardımcı olurlar. (En azından öyle olması gerekir ~ No:1) İstihbaratçılar ise ulusal güvenlik ve kamu güvenliği için çalışarak toplumun güvenliğine katkıda bulunurlar.
Temelde bir diğer birleştikleri nokta da “Ahlaki Sorumluluk”tur. Yani; hem yazarlar hem de istihbaratçılar, önemli bir ahlaki sorumluluğa sahip olmak zorundadırlar. Yazarlar, kamuoyunun doğru ve tarafsız bir şekilde bilgilendirilmesini sağlamak zorundadır. (En azından öyle olması gerekir ~ No:2) İstihbaratçılar ise topladıkları bilgileri ulusal güvenliği korumak için kullanmak zorundadır.
Yazarlar ve istihbaratçılar çalışma prensipleri ve işleyiş açısından ortak yönlerinin olduğu kadar, karşılaştıkları riskler ve tehlikelerde de benzerlikler gösterirler.
Hem istihbaratçılar hem de yazarlar, çalışmaları nedeniyle tehditlere ve baskılara maruz kalabilirler. Özellikle hassas veya kontroverziyel konuları ele alan yazarlar, hükümetler, kurumlar veya suç örgütleri tarafından tehdit edilebilirler. Benzer şekilde, istihbaratçılar da düşman devletler, terör örgütleri veya suç örgütleri tarafından tehdit edilebilirler.
Her iki meslek grubu da işlerini yaparken hukuki risklerle karşılaşabilirler. Özellikle bilgi toplama ve yayınlama süreçlerinde, gizli bilgilere erişim veya bilgiyi paylaşma konusunda yasal sınırlara dikkat etmek önemlidir.
Hükümetler veya kurumlar, istihbaratçıları veya yazarları yasal işlem başlatmak veya cezalandırmak için sık sık özel bir gayret içine girebilirler.
Bunun yanında siber saldırılara veya siber casusluğa maruz kalma, iletişimlerinin izlenmesi veya ele geçirilmesi, kişisel bilgilerinin veya hassas verilerinin sızdırılması ve dijital itibarlarının zedelenmesi gibi “siber riskler” de her iki meslek grubunun çok yakınlarında dolaşır.
Ancak her iki meslek çalışanları için en büyük ve ortak risk; travmatik olaylara maruz kalma veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) geliştirme riskidir. Yoğun iş temposu ve stres nedeniyle tükenmişlik sendromu yaşama riski de peşinden gelir. Yüksek riskli ortamlarda çalışmanın neden olduğu kaygı ve depresyon gibi ruhsal sorunlar da sıklıkla görülebilir.
Kaynakların veya haber kaynaklarının korunması zorluğu, mesleki itibarlarının zedelenmesi veya sansüre maruz kalma ve hatta işten çıkarılma veya meslekte ilerlemenin zorlaşması gibi “mesleki zorluklar” da her iki meslek grubunda gözlemlenebilir.
Ayrıca, otoriter rejimlerde çalışan yazarlar ve istihbaratçılar, özel bir risk altındadır ve tutuklanma, hapse atılma veya işkence görme gibi potansiyel zararlarla karşı karşıya kalabilirler.
Ve tabii ki, her meslekte olduğu gibi, “yazarlar ve istihbaratçılar” arasında da kötü niyetli, angaje edilmiş veya satın alınmış kişilerle karşılaşılabilir. Bu tür yazar ve istihbaratçıların oluşturabileceği zararlar asla bir maddi değerle ölçülemez çünkü çok daha fazladır.
Hiç şüphe yok ki en tehlikeli özellikleri; “Manipülasyon Yetenekleri”dir. Hem yazarlar hem de istihbaratçılar, bilgiyi çok güzel ve hatasız manipüle etme yeteneklerine sahiptirler. Bilgiyi yanlış yönlendirmek, gerçeği çarpıtmak veya hedeflenen bir sonuca ulaşmak için bilgiyi seçici bir şekilde sunmak, bu mesleklerde kötü niyetli bir davranış biçimidir.
Hem yazarlar hem de istihbaratçılar, bilgiyi kendi amaçları doğrultusunda sunmak için manipülasyon tekniklerini rahatlık ve profesyonellik içinde kullanabilirler. Yazarlar, haberleri rahatlık ve etik kayıtsızlık içinde sansürleyebilir, çarpıtabilir veya propaganda yapabilirler.
Mesela “M” şehrinde, “A” etnik grubuna mensup olan “X” isimli bir yazar, yaşadığı ülkede, kendi etnik grubuna karşı hassasiyetler geliştirmiş olan hükümetin karşısındaki muhalefeti kötülemek için “sahte, üzerinde oynanmış ve hatta üretilmiş” ürünlerle (Fotoğraf, video, ses kaydı vb) karalama, kirletme ve insanları muhalefete karşı kışkırtmak için yazılar yazabilir. Çok değer görür-görmez ancak bunu yapar. Çünkü bunu yapabilme yeteneği kendinde vardır. Ve kendi inanç – ideoloji ve etnik grubu için bunu yapması onda bir ahlaki pişmanlık ya da etnik erozyon doğurmaz. Çünkü onun “ahlak anlayışı” kendi etnik grubunu, ideolojisini ve liderini (!) koruma ile sınırlıdır. Bunlar değişti mi onun ahlak anlayışı da değişir. Oysa ahlak, asla değişmez ve değişmemelidir. (En azından öyle olması gerekir ~ No:3)
Hem yazarlar hem de istihbaratçılar, taraflılık ve önyargıya kapılarak doğruluk ve tarafsızlık ilkelerini ihlal edebilirler. Bu her iki meslek grubu da mesleklerinin etik standartlarına ve doğruluk ilkelerine bağlı kalmalıdır ama kalmayanlar da oldukça fazladır. Taraflılık, önyargı veya kişisel ajandaların mesleki uygulamalara yansıması, güvenilirliği zedeleyebilir ve kamuoyunun güvenini sarsabilir. Ama bu, özellikle yazarların pek umurunda değildir. Bu nedenle, objektiflik ve tarafsızlık ilkelerine bağlı kalarak gerçekleri çarpıtmamak çok önemlidir. (En azından öyle olması gerekir ~ No:4)
Meslektaşlarını veya kurumlarını hedef almak veya belirli bir siyasi veya ideolojik görüşü desteklemek, mesleki itibarlarını ciddi şekilde etkileyebilir. Bu nedenle, “dürüstlük, doğruluk ve tarafsızlık” prensiplerine her zaman bağlı kalınmalıdır. (En azından öyle olması gerekir ~ No:5)
Bir diğer ortak kötü nitelik ise hem yazarlar hem de istihbaratçılar, haksız çıkar elde etmek için etik dışı yolları kullanabilirler. Özellikle rüşvet almak, bilgiyi satmak veya bilgiyi istismar etmek yasal sorumluluklar doğurabilir. Örneğin, “B” şehrinde “Z” işini yapan “W” isimli bir yazar, mevcut olan sistemden ‘çıkar – kazanç ve kâr’ beklediği için sıklıkla karşıt siyasi ideoloji ve fikirlerle ilgili kara yazılar yazar. Hatta başka hiçbir şey yazmaz. Tek derdi, iktidar ve güç sahibi olan kendi cenahında fark edilmek, yükselmek ve daha çok imkânlara kavuşmaktır. Bu da bir nevi “haksız kazanç” peşinde koşmaya girer.
Kendi kazanımları için kalemini “satmak” ya da “kiraya verme”nin eş anlamlısıdır. Bu tip yazarların da “ahlak” ve “etik” anlayışları değişkendir, yumuşaktır ve esnektir. Kendilerince “en düzgünü, namuslu iş yapanı” onlardır ancak çoktan satın alındıklarının farkında bile değillerdir.
Ancak bu iki meslek grubunun en büyük zarar verici benzer özelliği; mesleki etik ilkeleri ihlal etmeleridir. Özellikle, haberleri uydurmak, bilgiyi manipüle etmek, kişisel çıkarlar için bilgiyi istismar etmek veya meslektaşlarını kötülemek gibi davranışlar, mesleki etik kurallarını ihlal eder. Yukarıda örneklendirdiğimiz ve kurguladığımız “X” ve “W” isimli iki yazar nitelikleri, bu maddenin içine de rahatlıkla eklenebilir.
Bu risklere ek olarak, yazarlar ve istihbaratçılar, kişisel çıkarları veya siyasi görüşleri doğrultusunda bilgiyi çarpıtmaya veya manipüle etmeye daha yatkın olabilirler. “X” ve “W” örneğinde olduğu gibi… Ayrıca, otoriter rejimlerde çalışan yazarlar ve istihbaratçılar, propaganda yaymak veya rejimi eleştirenleri susturmak için "art niyetli" yöntemler kullanmaya zorlanabilirler ya da buna gönüllü olabilirler. Yine “X” ve “W” kurgusunu buna örnek gösterebiliriz.
Bu risklerin farkında olmak ve bunlara karşı koymak için, sivil toplum kuruluşlarının, bağımsız medya organlarının ve uluslararası kuruluşların bu meslek gruplarını denetlemesi ve etik standartlara uymalarını sağlaması önemlidir. (En azından öyle olması gerekir ~ No:6)
Ve sanırım tek çözüm de budur…
.
Serkan Yıldız, dikGAZETE.com
(*) https://www.dikgazete.com/yazi/istihbaratci-ve-seks-iscileri-arasindaki-baglanti-r-5833.html
Büşra P 9 ay önce
Büşra P 9 ay önce