Afrika'daki şaman zuluların hayat tarzı olan, ateş başındaki ritüellerin, Alman rahip Bert Hellinger'in son halini verdiği "sistematik aile terapisi”dir.
Türkiye'de malum dizi ile hızla ün kazanmış olsa da bazı ülkelerde sosyal sigorta kapsamında yer almaktadır.
Aile diziminde odak nokta, sistemin kendisidir.
Sistem, içindeki ögelerin birbirlerine göre konumu, durumu ve etkileşimi incelenmektedir.
Ailenin geçmişine göre adım atmamızı ve travmanın, yaşantımıza, sağlığımıza, yaratıcılığımıza etkilerini yeniden kodlamamızı sağlar.
Travma gibi zor yaşama şartlarında kişi, hayat akışında kopukluk yaşar.
Korkularına, olumsuz inançlarına odaklanıp hayata karşı negatif tavır sergiler ve kendine özgü hayatta kalma stratejileri geliştirebilir.
Bu süreç, kişiyi oldukça yorar.
Travmalar vücutta ve sinir sisteminde olumsuz etkiler, izler bırakabilir.
Aile ya da önceki nesillerin tecrübe ettiği travmatik olaylar, birikmiş duygular ve davranışlar ile ortaya çıkar.
Bireyin geçmişteki bir olaya takılı kalmasının, hayatını sınırlandırılmasının (kendinden kaynaklı olmayabilir) kısır döngüler yaşamasını farketmesi ile ortaya çıkar.
Aile Dizimi ile kişinin tükenmiş enerjisini yerine getirme ve hayatla akış içinde uyumlu olması sağlanır.
Acı, aile içinde elden ele aktarılır ta ki birisi onu şifalandırmaya ve bırakmaya hazır oluncaya kadar.
“Dizim”in amacı, açılım sırasında bedende sıkışan enerjinin dışarıya atılması, sinir sisteminin rahatlatılmasıdır.
Aile dizimi bireyin içsel olarak ailesine ve köklerine döndürülmesi, ailesiyle barışmasını sağlamaya çalışır; bu uzlaşmanın maddesel dünya ile ilgisi yoktur.
Kişi kendini şifalandırdığında bundan kendisinden önceki ve sonraki nesiller de etkilenir.
Hepimiz sistemin bir parçasıyız ve birbirimize enerji bağları ile bağlıyız.
“7 göbek” öncesine varan sıralamada, aile bireylerini görmesek bile onların enerjilerini alabiliriz; hatta öyle ki onun acısını, kederini "sen çok çektin, ben bu yükü paylaşırım” dercesine yaşayabiliriz.
Bu düşünce, altında küçük de olsa eleştiri/tenkit barındırır.
Kendi yaşama amacını bir kenara bırakıp, onun kaderini yaşamaya başlarız; ta ki bir şeylerin yanlış gittiğini fark edene kadar.
Hellinger'e göre içinde hareket halinde olan her şeyin kolektif hafızaya kaydedildiği bir alan vardır.
İngiliz biyolog Ruport Scheldrake’in "morfogenetik alan" ismini verdigi ve deneylerle kanıtladığı gerçek her oluşumun morfigenetik alanın, kollektif hafızaya kayıt edilerek tekrarlandığıdır.
“Yüz maymun vakası” örneklerden bir tanesidir; burada bilinç dışı çekim alanından söz edilebilir. Bu alan, içerdiği güçle, yaşayanları bilinçsiz kaldıkları sürece önüne katarak sürüklemektedir.
‘Dizim’ sırasında aile bireylerini temsil eden kişiler, kendilerini "büyük ruh”un, “bilen alan”ın, "kollektif bilinç”in kollarına bıraktıklarında, öncesinde hiçbir bilgiye sahip olmadıkları halde nesiller boyu devam eden kilitleri, kısır döngüleri görebiliyorlar.
Gözlemlenebilen çözüm, aile ruhunun ötesinde daha büyük bir yere yöneldiğini ve bu hareketin kabul etmeye, onurlandırmaya ve ‘barış'a yol açtığını görebiliyoruz.
Sistem; kişinin aile yaşantılarını, nasıl ve nerede dünyaya geldiğini, annenin kendisine olan hamilelik ve doğum sürecini, 0-3 yaş aralığı yaşantısını, kendisinden önce kürtaj, ölü doğum veya erken ölüm olmasını, isminin nereden geldiğini, aile içerisinde görmezden gelinen bir bireyin, evliliğin ya da akrabalarının olmasını, ailede kayıp kişinin olması… vb. gibi başlıkları barındırır.
Sistemde sevgi akışını bozan her şeye bakılır ve düzeltilme sağlanır.
Bir travma meydana geldiğinde sadece duygusal olarak değil fizyolojik olarak da değişim gözlemlenir.
Bu değişim, birey ve bireyin iç dünyasında kimyasal reaksiyona sebep olabilir. Öfkeli kişilerin karaciğer rahatsızlığı yaşaması ve alın bölgelerinde dikey çizgiler oluşması gibi; vücut hem kimyasal hem de fiziksel olarak reaksiyon verir.
Bedende oluşan duygular önce “rNa”ya sonra “DNA”ya geçiş yapar. Böylece nesilden nesile aktarılır. Fareler üzerinde yapılan “kiraz çiçeği deneyi" gibi.
Birinci nesil, etki altında ve tepki veriyor, üçüncü nesil, etki altında olmadığı halde aynı tepkileri veriyor. Bu olayı çok güzel özetleyen bir atasözümüz var; “Dede erik yer, torununun dişi kamaşır".
Aile diziminde çok geniş bir bakış açısı ile “DNA çözümü yapılıyor” diyebiliriz; “Bireyin 7 göbek sülalesinin hem fiziksel özellikleri hem de iyi-kötü yaşanmışlıklarının harmanlanması ile bireyin altyapısı oluşturuluyor” diyebiliriz. Sonuç itibariyle geçmiş nesiller, bizim kim olduğumuzu belirleyebiliyor.
Atalardan gelen aktarımları, yaşadıkları olumsuz, kötü deneyimleri temizleyip, onurlandırdığı gibi gelecek nesillere de yeni “karmalar" yüklemeyi engellemiş oluyor.
Sevgili Peygamber Efendimiz (sav) “Tövbe, geçmişi örter. Günahtan tövbe eden kimse hiçbir günahı olmayan kimse gibidir" buyurmuşlardır.
Kur'an-ı Kerim, Tahrim 8. ayetinde; “Ey iman edenler! İçten ve samimi bir tevbe ile Allah'a yönelin, umulur ki Rabbimiz günahlarınızı örter ve sizi içinde ırmaklar akan cennetlere yerleştirir" buyurulmaktadr.
Her insan bir kuantum parçasıdır; geleceği değiştirilen kuantum parçacığının geçmişi de değişir.
Gelecek geçmişimizi etkiliyor.
.
Zübeyde Kızılyer Aslan, dikGAZETE.com
Harun 2 yıl önce
Zübeyde Kızılyer Aslan 2 yıl önce