"İnsanlar neden komplo teorilerine inanır" konulu kaynaklara kolayca ulaşılabilir.
Konuyu bir de farklı açıdan değerlendirelim.
İnsanlara neden propagandası yapılan tekelci ajanda dışındaki her şeylere “komplo teorisi” denir?
"Komplo Teorisi" kılıfında işine gelmeyen herkesi susturma diktasına dönüştüyse iş, orada bir duracaksın...
“Komplo Teorisi” dediğin, bir sorgulama veya ifşa mı yoksa bir gelecek senaryosu mu?
Güncel duruma dair ifşa ise bakma, sorgulama sorumluluğun bulunuyor.
Senaryo ise ve "Bunlar planlanıyor!” yerine "Şunlar bunlar olacak, bakın görürsünüz, demişti dersiniz!” iddiasında bulunanlara ise mesafeli duralım derim.
Zira teknik bu.
İlk adım, senaryoya ve içeriğine inandırmak.
Yenilerde, “komplo teorisi” tanımını, ABD istihbarat servisinin icat ettiği iddia ediliyor.
Kennedy suikastını araştıranların bulgularını halkın gözünde etkisiz ve geçersiz kılmak için servis edilmiş. İşe yarayınca artık yenilen haltları ifade eden herkese yapıştırmış etiketi.
İsteyen araştırır, istemeyen buna da ‘komplo teorisi’ deyip geçer.
Araştırmadan da; Belirli niyetlerde olsam ben de böyle yapardım.
Başka konularda da çok sık kullanılan yöntemlerden:
Diyelim ki ensesi kalın biri, tacizle filan suçlanıyor. Hop hemen bir yalancı suçlayıcı bulurlar ve basında bunu ortaya çıkarırlar.
Sonrasında bu haliyle yalan olunca, yalan kanıtlarıyla da ortaya dökülür.
Kitleler artık esas mağdura inanmayacaktır. Arada kaynar gider. Kişi, hüküm yese bile kimse duymaz artık. Basın defteri bu şekilde kapatılır.
Hayat boyu deneyimlediğim veya bir çok defa şahit olduğuma göre, ‘kronik’ tanımlı bazı sağlık konularında, bazı alternatif uygulamalar çok daha hızlı ve etkili olabiliyor aslında.
Acil konularda hastaneye, hayati konularda önce hekime danışınız notuyla.
Bazı uygulamalar, ilaçları geçersiz kılabildiği için de 'hurafe' diye anlatılır.
Güncel şekilde de görüldüğü gibi ve hatta yıllarca gidip gelip paracıklar saçıp, çareyi ilaçta, teknolojide bulamazsan “Allah’tan", bunda ise çare bulsan da 'şarlatan'.
“Plasebo etkisi”ni sıkça kullandıklarını da ifade ederek kabul ederler. “Nocebo etkisi”nden ise hiç bahsedilmez.
Bedenin zihin-duygu-fizik bütünlüğünde çalıştığı, kendileri tarafından alenen bilinir aslında.
Sana ‘hurafe’ dedikleriyle, algı yönetimleri zihin kontrolleri yaparlar.
Bunlar bilinçle uygulanırsa, ilaç sektörü kökten çöker ve sadece acil ve hayati durumlarda elzem uygulamalar kalırdı.
Biri veya diğeri de demiyorum.
Bu sistemler, birbirini kabul etseydi ve ortak çalışsaydı insanlık için nasıl olurdu acaba?
Bu çözümlere de 'komplo teorisi' diyebilmek için, ben de ilginç kılıklı birkaç tipi ortalığa salar ve antipati çekmesini sağlardım.
Konu basit yani:
Olay gerçekse bile dikkatleri başka yerlere çek, orada öyle bir gürültü çıkar ki ötekileştirdiğinin sesi kısılsın veya kimse istenmeyen taraflara bakmasın.
İllüzyonistler de böyle çalışır.
Tüm mesele algı yönetimi. Zihin kontrolü.
Hal ortadayken ve “MeKeUltra” gibi bir proje için yapılan bazıları korkunç deneyler ve uygulamaların başka hiçbir konuda yapıldığı gözlemlenememişken ana akım medyadan duyurulanların “tek gerçek” olduğuna kimse inandıramaz beni...
Bireysel yayımları da şıp diye yutmamalı.
Son dönemlerde bazı “yutuberler”, ‘beşci’ konusunda ilginç yayımlar yapıyor…
Bazıları anında çürütebileceğim varsayımlar silsilesi.
"Henüz Türkiye'ye gelmedi" diyor; basında geçen sene Şubat'ta izin verildiği ve denemelerin başlatıldığı haberleri kolayca bulunabiliyorken...
Bu konuda insan sağlığıyla ilgili tek bir bilimsel deney yapılmadığından, hatta buna bütçe bile ayrılmadığından haberi de yok.
Kulaktan dolma algı yönetimleri yapıyor.
Bilim-ilim derken, sayısız bilim insanının bunun acilen durdurulmasının elzem olduğuna dair bildiri yayımladığından da. Bunların ücretli görevli olduğunu düşünebiliyorum haliyle...
Uygulamayı yapanlar, insan sağlığına etkilerinin araştırılmasına kuruş bütçe ayırmamış. Buna dair yeminli ifade görüntülerini bulmak isteyen bulur.
Tarafsız, susturulan, duyurulmayan bilim insanlarının sunduğu başkaca bilimsel deney ve araştırma belgesellerini de...
Genel olarak bazı yabancı isimleri, çeşitli sebeplerle okunduğu gibi yazıyorum ve yazılarıma kaynak veya link paylaşmıyorum.
Herkesin elinde 'akıllı' cep telefonları var ve esas mesele araştırmaya, sorgulamaya, düşünmeye, akletmeye açık olabilmek.
“Bir benim dediklerime inan!” diyecek olsam, savları kanıtlamaya haklı çıkmaya yırtınsam anlattıklarımdan farkım kalmaz.
Mutlu olmamızı seçiyorum, haklı olmayı değil.
Ki kimseye bir faydası da yokken haklı çıksan ne yazar...
Hem önlemlerini niye, nasıl yapmadın ki madem?
Araştırırken önemli kriter, tarafların hepsinin bakış açısını sorgulamak ve bütünü aklederek değerlendirmek.
Asıl konu da bu ya;
Esasında elinde önünde hiçbir delil deneyim de yokken söylenenlere gösterilenlere şıp diye inanamamak.
Son zamanlarda teyit siteleri de çıktı.
Bunlar da 'gerçeği' hap gibi veriyor güya...
Yut gitsin.
Oh ne rahat!
Bunların sahibi kim, yuları kimde? Ne zaman kimin tarafından kurulmuş?
Adı 'teyit' bile olsa bunlara sorulacaklar ayrı, sorulmayacaklar sorgulayacaklar ayrı.
Misal, “Gates Vakfı”nın Hindistan faaliyetlerine dair iddialara 'gerçek dışı' demiş.
Konu aslında daha gerilerdeyken bu 'teyit' geçen sene girilmiş.
Belge filan da bulunmuyor.
Bu da bir iddia ve sadece söylenenle gösterilen haliyle.
Bu seneki planlı işlere hazırlık yapmış herhalde.
Bunlar da düşünme, araştırma, akletme fiillerini baskılamanın başka bir yolu.
Gerçek kontrolü konunun bütünü aklederek, ezber bozarak yapılır.
Televizyonda, haberlerde, gazetelerde, öne çıkarılan ünlülerde, uzmanlarda, 'teyit siteleri’nde de her konuda bütün gerçeği bulamazsın. Artık bunların yetişkin, aklı başında insanlara söylenmesine gerek de yok aslında.
Ekranlarda anlatılanlar için de genelde belge sunulmuyor.
Öğretildiği gibi bunların doğru olduğunu varsayıyorsun sadece. "Şöyle böyle" deyip geçiyor.
İşine geleni 'iddia' altında kanıt sunmadan da belirtebiliyor.
İşine geldiğinde 'iddia', işine geldiğinde 'komplo teorisi’.
Algı, iddiayı araştırmaya layık görür belki, öteki de 'hurafe' ya öteler.
Sahi siz kaç sene yaşadınız bu alemde?
Bunların hep doğru söylediğine, insanlık yararına çalıştığına o kadar da emin misiniz artık?
Hep bunların gösterdiği ‘doğru’, kalan her şey de 'komplo teorisi' diyebilecek kadar mutlu mu yaşadınız bu alemde?
Bu bakış açısındakiler için ‘mutlu insanlar’ demek ki sana ne diyorum da; gel gör ki en çok şikayet eden de bunlar.
Adı ‘haber', 'teyit' olunca gerçeği söylediğini ve kalan herkesin de 'komplo teorisyeni' olduğunu düşünmek de bir inanç sadece...
Bilemiyorum artık; Bilim, eğitim, siyaset, dev şirketler, finans, gıda, teknoloji yularlarının hepsi, tekelci bir çetenin zihniyetine düğümleniyorsa söylediklerine inanmam şahsen.
Özellikle de işlerine gelmeyen herkesi ama herkesi damgalayıp öteleyip çeşitli 'yasal' veya 'kriminal' şekillerde susturuyorlarsa...
Bunların ne bilimine inanırım ne "Başka çareniz yok!” deyişlerine...
ÇAREsizSİNİZ.
Haliyle şu sıralar ortam çok ilginç geliyor bana.
Bu konu başladığından bu yana, "Bu değil, bir dolaplar dönüyor" sezgisinde olduğum için ilk defa etkin ‘tvitır’ kullanmaya başladım. Farklı ülkelerden İngilizce ve Almanca konuşan gerçek kişiler ekledim.
Haberleri ana akımdan değil, gerçek kişilerden aldım.
Dil bilmeyi avantaj sanmayalım zira ortama bakıyorum da ne diller bilenler, ne eğitimliler 'gaflet ve delalet' içinde...
Bazen de veya asıl eğitimli cahillerden çekinecekmişsin.
Ötekinin zararı varsa kendine ve en fazla çevresine.
Bunlarınki kitlelere insanlığa..
Yakın tarihin gerçeğine, nazilerden çok az savaş suçlusunun hüküm giymişliğine şaşırarak başlanabilir.
O kadar ilginç deneyler yapmış 'bilim insanları' nereye gitmiş, burada neler yapmış dersin!
Sonra iki dünya savaşı kaybetmiş Almanya'nın önceki ve sonraki haritalarına da bakabilirsin.
Tek o kadar değişen harita da seninki sanki...
Neyse işte, “hepsi komplo teorisi” denince, insanlar mutlu oluyormuş...
Mutluluk esas ne de olsa...
Gir müziği!..
Dünyada yer yerinden oynuyor.
Neler neler.
Bizim her türden basın, halen "game of numbers" arkası yarın algı yönetimlerine katılmakla meşgul.
İnanılır gibi değil!..
Çeteye rakam yetişmekle meşgul ahali...
İnsan hayatını rakamlarla grafiklerle değerlendiren algıya doğru evriliş.
Temel hak ve özgürlükleri hiçe sayış...
Alllkııııış!..
Bunların hepsi de -yersen- bilinçli, eğitimli, söz sahibi insanlar.
Memleketin havasını, elin uçakları yıllardır ağır metallerle gazlıyor, çıt yok!
Millet eve tıkılmışken kıyılara harp-marp gemileri demirlemiş, çıt yok!
Sokağa bir çıkıyoruz, her yer ‘beşci vericisi’, çıt yok!
Kardeşim, bunlar elin memleketinin harp okullarında savaş teknolojileri olarak okutuluyor!
Yine de ÇIT YOK!
E yuh artık!
Magazin, grafik, rakam dolu ortalık.
“Komplo teorisi”ymiş!
Size mi inanacaktık?!
Sonra şunu da gördük;
Hiçbir yerin bir farkı da yokmuş.
Hiçbir yerde hukuk, adalet-madalet yokmuş.
Hiçbir yerde, MİLLETvekili filan yokmuş.
Hiçbir yerde memleketine milletine yeminle görev bilinciyle sadece işini yapan yokmuş.
Yasalar sadece halka çalışıyormuş.
Bu yasaları bilemem yalnız, 'bildiğiniz' başka ‘yasalar'a göre, neler olacağı belli olmaz.
Artık kendisinden hukuk-adalet beklenmiyorsa nerede devlet!..
Devletin birincil görevi, memleketine milletine hizmet etmek.
Yemin ettiği GÖREVİni YAPmak.
“Ne olacak bu memleketin hali” derken, “şükre geçtim” desem yalan olmaz.
Türkiye Büyük MİLLET Meclisi'nin duvarında, “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” yazar.
Hiç kimsenin gözünden kaçmayacak dev boyutta.
Başka meclislerde yazar mı bilemem, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin duvarında yazar.
Bu arada; Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ne zamandan bu yana sadece ‘meclis’ denilmeye başlandı onu da bir düşün dilersen.
Arkadaş!..
Hiç kimse gelip memleketimizi elini kolunu sallayarak gazlayamaz!
Kimse tarımımıza, tohumumuza, gıdamıza, toprağımıza, havamıza, suyumuza karışamaz!
Sismik gemilerini, frekans teknolojilerini burnumuzun dibine kadar sessiz sedasız sokamaz!
Hiç kimse, her yer içindekilerle kendisinin sanamaz!
Bunların zararsız olduğunu kanıtlamak durumunda olan millet değil.
Zararsız olduğunu kanıtlamak durumda olan sizlersiniz.
Ne vekil, ne muhalefet, ne basın!..
Dikkat et, hiçbir yerde kendileri maske de takmıyorlar ayrıca. Biliyorlar çünkü...
E biz de biliyoruz, bazıları neden alışılmışın dışında hareket ediyor, saklanıyor sanki filan…
Başkası, senin yerine düşünemeyeceği gibi, senin yaşadıklarına 'gerçek kontrolü' -fact checking- de yapamaz.
Ve bunlarla gelinen netice açıkça ortada...
Artık düşünen, sorgulayan, araştıran bir insanın duyduğu her şeylere “komplo teorisi” deyip geçme lüksü bulunmuyor.
Kendisi için de çocukları için de memleketi ve özlük hakları için de...
İşin ilginç yanı, koca koca eğitimli insanlar televizyon ve tepsisine konanı sunup paracıkları saymanın kolaylığına yatmış medyanın sunduğu her haberi gerçek sanıyorken, alternatif bakış açılarının istisnasız her birine de: "Aaa komplo teorisiymiş, araştırmaya gerek yok" deyip geçebiliyorlar.
İşte asıl bu dogmatik davranış kalıbı sorgulanmalı;
Eleştirdiğin, yeri geldiğinde küçümsediğin kuzulardan hiç mi hiç farkın yok...
Halen körü körüne uzman, parti, kişi, lider kılığındaki propagandaları alkışlıyorsun.
İnsanlar da seni...
Bildiğin delilik...
Alanın mesajı bas bas bağırıyor:
AKLINIZI BAŞINIZA DEVŞİRİN ve LÜTFEN KENDİNİZ KULLANIN!
Selametle.
.
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com