“KIZIL GECE”DE KIPKIRMIZI EDEN FIKRA!..
Eski Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılırdı politik geceler.
Şimdi Lütfü Kırdar Kongre Merkezi.
Şu Masonlar bayılırlar kendilerinden birinin adının bina cadde ve sokaklara verilmesine.
80 Öncesi, Ekim Devrimi gecesi…
DİSK düzenliyor; TKP yükselişte, has kardeşi DİSK de.
Belli ki kim konuşacak, ne edecek uzuun uzuun tartışılmış saptanmış.
Timur Selçuk alana çıktı, geleneksel beyazları içinde.
DİSK genel sekreteri, baş işaretiyle azman, posterlere layık işçileri piyanonun başına yolladı.
T. Selçuk o aralar Maocu biliniyor eş durumundan dolayı.
Hani, bir arıza laf etse piyanosuyla beraber kaldırılacak tedavülden/dolaşımdan.
Birileri daha var sahneye çıkan, aklımda kalmamış.
Hiç unutamayacağım Aziz Nesin’in antresiydi;
- Tabii herkes bu mikrofonda hünerini gösteriyor. Bizim işimiz de Mizah... "… … Devrim başlamış, bir burjuva genç ve güzel karısıyla Paris’e kaçıyor; Tren yolculuğu 3 gün sürüyor. Kadın, oynak işçinin biriyle işi pişiriyor. Akşam kadın kocasıyla yatarken, kombinezonunun arasından bir kağıt parçası çıkartan Burjuva karısına:
- Haydi şekerim, toparlan ilk istasyonda inip geri Moskova’ya dönüyoruz.
- Niye kocacığım komünistlerden kaçmıyor muyuz?
- Bak sevgilim çamaşırlarının arasında bulduğum kağıtta ne yazıyor; 'Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz!..' bu bildiri, buraya kadar girdiyse hiç bir yere kaçamayız."
Salonda kısa bir sesizlik, zaman dondu, sonra kahkahalarla karışık alkışlar.
“E pes yani” dedim; böyle bir gecede böyle bir fıkra!
Aziz sen nesin?
Not: Fıkra, ancak bu kadar edepli bir hale getirilmiştir.
Aslı vahimdir.
***
OLMASIN O KADAR!..
Sanatçı, politika yapar; ancak sanatıyla.
Sadece politika yaparsa sanat tutkusunu zedeler.
Levent Kırca bunun acıklı bir örneğidir.
Sen, tüm ülkenin hayran olduğu bir mizahçı-tiyatrocusun.
Sen, tiyatro denince on kişilik ekiple, tek oyun için Berlin’e gidebilecek kadar kendinden geçensin.
Ne kazandıysan TV’de, hepsini tiyatronda yedin.
Çadır kurdun yandı…
Ancak senin tiyatro aşkın kül olup bitmedi.
Sağlığında söyleyemedim bunları; dinlemezdin ki…
Ancak seni güldüren deyim oturmuştur; yerlere seren espiriyi sana yaptım.
Yineleyerek analım seni.
Vefatından az önce, İstiklal’de gördüm; epeyi kilo almış, yuvarlak gözlükler; tam emin olamadım sen misin diye.
Gözgöze gelince o yanaklarını fırlatan fırlama gülüşünle selamladın beni.
- Ya hu “Abi” diyeceğim ama aynı yaştaymışız.
- Ben sana Abi diyeyim!
- Ulviciğim çok heyecanlıyım, Bakırköy’de yeni bir tiyatro yapıyorum.
“Yine mi!..” diye geçirdim içimden..
Hiç vaz geçmeyecek!
5-6 ay sonra yine İstiklal’de rastladım.
- Ulviciğim tiyatro bitti. Orası sadece benim değil, tüm tiyatrocuların Eğer tiyatro yapmak isteyen gençler varsa gelsinler.
- Neee? Tiyatro yapmak isteyen gençler mi var? Derhal polise haber verelim.
Gülmekten yere yapıştı...
Onu son görüşümdü
Yere yapıştığını da ilk.
.
Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com