Urfa’lı Nabi, 17. yüzyıl şairlerinden..
Nabi, kuvvetli bir şair olmasının yanında Peygamberimize ve Allah dostlarına gösterdiği hürmetle de tanınan bir edebi şahsiyet..
Sizlere bu şairin başından geçen bir güzel olayı sunmak istiyorum..
Belki bilenler olabilir, ama bilmeyenler için de değerli bir anekdot olsun..
Sene 1678..
Şair Yusuf Nabi, Hacca niyetlenir.. Aslında bir Osmanlı paşasının davetine icabet eder.. Ve o zamanın şartlarıyla bu yolculuk hayli zorlu geçer..
Develerin oluşturduğu konvoyla önce Mekke’ye gidilir, oradaki görevler ifa edildikten sonra da Medine’ye geçilir..
Nabi’nin de içerisinde bulunduğu Hac kafilesi Medine sınırlarına yaklaşmıştır.. Vakit gecedir ve Hz. Rasulaullah’ın(SAV) aşkıyla yanıp tutuşan Nabi’yi bir türlü uyku tutmaz.. O sırada kafilede bulunan ve devenin üzerindeki genişçe sedirde uyuyan paşanın ayaklarını kıbleye doğru uzatarak yattığını görür.. Bu manzara karşısında kederlenir, üzülür ve yüksek sesle o meşhur nat’ını okumaya başlar.. Bunların hepsi bir anda doğaçlama olmuştur.. O an içine doğmuştur!..
Sakın terk-i edepten, kuy-ı mahbub-ı Hüdadır bu..
Nazargah-ı İlahidir Makam-ı Mustafa’dır bu..
Muraat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergaha..
Metaf-ı Kudsiyandır, cilvegah-ı enbiyadır bu..
Şimdinin Türkçe'siyle söylenecek olursa; “edebi terketmekten sakın, burası Allah’ın en sevgili kulunun yurdudur.. Burası Allah'ın nazar ettiği yer ve Muhammed Mustafa'nın makamıdır..Ey Nâbî, bu dergaha edebin şartlarına riayet ederek gir.. Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü bir yerdir”..
Bu muhteşem sözleri duyan paşa ve konvoydaki diğer kişiler de uyanır ve mahcup bir biçimde toparlanırlar.. Çok geçmeden kervan tekrar yola koyulur.. Mescid-i Nebevi’ye yaklaştıklarında ise onları hayrete düşürecek esas sürpriz beklemektedir..
Mescid-Nebevi’nin minarelerden yanık yanık bir beyit okunmaktadır.. Nabi dahil kafiledeki herkes bu beyiti pür dikkat dinler.. Ardından da sabah ezanı okunur ve namazlar kılınır.. Nabi, Paşa ve konvoydaki kişiler namaz sonrası şaşkın bir vaziyette müezzini ararlar ve bulurlar..
Nabi sorar müezzine;
“Allah aşkına söyle, bu nasıl bir iştir?.. Ezandan önce okuduğun beyti nereden biliyorsun?..”
Söylemem, der müezzin!.. Kafamı bile kesseniz söylemem!..
Bunun üzerine Nabi bu nat-ı şerifi kendisinin söylediğini anlatınca, müezzin toparlanır ve ardından edepli bir şekilde sorar;
Yoksa sen Nabi’misin?..
Evet, ben elbette Nabi’yim, diye cevap verir Nabi!..
Müezzin, “Elhamdülillah” diyerek Nabi’ye sarılıp gözyaşı döktükten sonra şunları söyler;
Bu gece Resul-ü Ekrem Efendimiz (SAV) benim ve Mescid-i Nebi’nin diğer müezzinlerinin rüyasına girip bize; Medine'ye ümmetimden ve beni çok seven Nabi isimli bir şair geliyor, onu kendisinin beytiyle karşılayın, diyerek bu beyti bize ezberletti.. Ve sabah ezanından önce de okumamızı emretti..
Bunu duyan şair Nabi hıçkırıklara karışmış bir şekilde müezzine sarılarak;
“O Habib-i Hüda, O Tabib’i Kulüb, O Şefî-i Rûz-i Cezâ, O Firdevs-i Aşiyan, gerçekten benden mi bahsetti?.. Günahkar ve biçare bir kul olan Nabi'yi hakikaten ümmetinden mi saydı?..” diyerek uzun süre gözyaşı döktü..
Bu sahneye şahit olan kafiledekiler de gözyaşlarını tutamayıp ağladılar.. Ve Muazzez Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) Efendimize salavat getirdiler..
Evet kıymetli değerli dostlar;
Alemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamberimiz(SAV) tarafından methedilmek, övülmek, kolay bir şey mi?..
Bunun için insan nelerini vermez ki?..
Allah(CC) cümlemizi O büyük Önderin şefaatine nail eylesin!..