KIRIM ETNİK YAPISI VE ETNOGENEZİ:
“Etnogenez” sözcüğü, Yunanca “ethnos” ile “genesis” sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşur. “Genesis” kavramının “yaratılış, oluşum” gibi anlamlara geldiği daha yaygın olarak kabul edilse de “ethnos” kavramının anlam yelpazesi çok geniş olduğundan tam olarak hangi anlama geldiği günümüzde bile tartışma konusudur. [1]
Etnogenez kavramını bilim dünyasında önemli bir noktaya taşıyan, 1 Ekim 1912'de Petersburg'da dünyaya gelen, babası Rus şair ve asker Nikolay S. Gumilev ve annesi Kırım Tatar asıllı ünlü şair Anna Ahmetova [2] olan Lev Gumilyov’a [3] göre etnogenez, bir etnosun tarih sahnesine çıkışından silinişine kadar geçirdiği süreçtir. (…)
Etnogenez süreci yalnızca etnik bir bakış açısıyla ya da etnisite kavramıyla okunamaz. Çünkü etnik yapı, etnogenez sürecinde rol alacak sistemi oluşturabilecek unsurlardan yalnızca biridir. [4]
Nitekim, Gumilev’in Etnogenez, Halkların Şekillenişi Yükseliş ve Düşüşleri [5] eserinden sonra etnogenez kavramı bilim dünyasının gündeminde sıklıkla yer almış olup, özellikle kitabı Türklerin ve Tatarların Kökeni [6] ismiyle Türkçeye çevrilmiş olan Mirfatih Z. Zekiyev’in Türki-Tatar etnogenezi başta olmak üzere, (Bolgar-Tatarların Etnogenezi, [7]) Kırımçak etnogenezi, [8] Gagauz Etnogenezi, [9] Etnogenez kontekstinde Kıpçaklar ve Azerbaycan [10] gibi çok sayıda çalışma yapılmıştır.
Etnogenez konusunda Kırım çok daha dikkat çekici bir durumdadır. Çünkü, Kırım her zaman Orta Asya ile Avrupa arasında geçiş alanı özelliği taşımıştır. Göç yoluyla gelen Avrupa’nın ilk daimi sakinlerinin 37.000 yıl önce Kırım’a yerleşmesi dahi bunun çarpıcı bir örneğidir. [11]
Kırım’da İskitler, Hunlar, Avarlar, Göktürkler, Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kıpçak-Kumanlar ve nihayetinde Altın Orda hükümran olmuştur. Dolayısıyla Kırım, tarih boyunca Türk göçleriyle ve Türk kültürüyle beslenmiş bir coğrafyadır. [12] Kırım Tatarlığının günümüz anlamında oluşumu ise, esasen kendini Altın Orda’nın meşru devamcısı olarak gören Kırım Hanlığı bünyesinde gerçekleşmiştir. Bu hanlığın yönetimi altında başta Kıpçak-Kumanlar olmak üzere bölgeye muhtelif zamanlarda yerleşmiş Türk halkları, Kırım’a zamanla Osmanlı üzerinden göç eden Anadolulu ve Rumelili, çoğunlukla Türk kökenli Müslüman unsurlar ve yarımadada yerleşik olarak bulunup Kırım Hanlığı tebaasındaki Rumlar, Çerkesler, Ermeniler, Gotlar ve İtalyan kolonistleri gibi unsurlar kaynaşarak ortak Türk dilinde, ortak Kırım coğrafi kimliğinde birleşmiştir. [13] Potapov’un bahsettiği üzere, Nayman, Argın, Konrat, Alaç, Kanglı, Şirin, Barin, Nogay gibi Türk etnonimlerinin Kırım’da bulunması, Kırım Tatarlığı etnogenezindeki baskın Türk unsurun kültürel bakiyesi konumundadır. [14]
XIII. yüzyılın başında imparator Cengiz Han’ın torunu (küçük oğlu) Batu Han kumandasındaki ordu Kırım’ı fethederek, 1224’te Altın Orda Devletini kurdu. Kısa sürede Kırım, Altın Orda devletinin hâkimiyeti altına girdi, bununla birlikte İslamiyet hızla yayılmaya başladı. Aynı zamanda halk, gerçek anlamda kaynaşarak aynı dili konuşan homojen bir Türk-Tatar kitlesini oluşturuldu. [15]
Kırım’da Tatar, Nogay, Çerkes, Acem, Kıpti, Rum, Ermeni ve Yahudi topluluk ve milletleri yer almıştır. Kırım halkı dini bakımdan Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler olarak üç gruba ayrılmıştır. [16] Rumlar M.Ö. VI. yy. itibaren, Ermeniler ve Yahudiler M.Ö. I- M.S. IV. yy. itibaren hüküm sürmeye başlamıştır. [17] Kırım nüfusunun çoğunluğunu Müslüman Tatarlar, geri kalanını gayrimüslimler oluşturmuştur. [18]
Kırım Tatarları içinde, özellikle daha önce bölgeye göçmüş olan Türk kavimlerinin, özellikle Rumlar ve Gotlar gibi bölgedeki tarihi daha eski olan halkların içinde eriyip, sonradan “yeniden Türkleşen” bir kısım ahaliyi de terkibine dolaylı olarak katma ihtimali düşünülürse, Kırım Tatarları içinde sadece Ortaçağ’ın son döneminde gelen Türk boyları değil, büyük ihtimalle Erken Ortaçağ’da Kırım’a yerleşmiş olan boylar da bulunmaktadır. [19]
Musevi Kırımçaklar ve Karaylar, Türk dilli Ermeniler (Gregoryan Kıpçaklar), Hristiyan Türk Urumlar, Rum asıllı Hristiyan toplum Rumeyler ise bu uzun tarihi sürecin özgün bakiyeleridir.
Farklı etnik kimlikler ve bunların bakiyelerinin fiziksel ve filolojik farklılıklar bölgeyi gezen seyyahların eserlerinde [20] kendine yer bulmuştur.
Bunlardan Marie Guthrie, 1802 tarihli seyahatnamesinde [21]; tüm yerli sakinler genelde Kırım Tatarı olarak adlandırılmasına ve hepsi aynı dilde konuşmasına rağmen, Tatarların arasında üç farklı halk var gibi görünür ve her biri kendi özelliklerini belirgin bir şekilde belli eder. Yarımadaya girişte insan tipi, çıkık elmacık kemikleri, vücutla orantılı olarak büyük olan başa gömülü küçük eğik gözler, yüksek omuzlar, ince bacaklar, esmer ten, siyah saç, sakalsızlık veya çok az sakal olarak diğerlerinden ayırt edilmektedir. Farklı görünen ikinci topluluk, hep dağlarda karşılaşılan, yuvarlak ve oldukça kirli bir yüz, sağlam bir vücuttur. Üçüncü ve sonuncusu alçak ülkenin vadilerinin ve diğer kısımlarının yerli sakini olan, koyu ten ve daha uzun bir yüz. [22]
Bu tasvirlerden yola çıkıldığında seyyahın Hunların kalıntıları olarak fiziksel özelliklerini tasvir ettiği (ilk) topluluğun Kırımʼda yaşayan Nogay Tatarları olabilme ihtimali yüksektir. İkinci grup, muhtemelen Türklerin fethine kadar orada varlığını sürdüren Gotların kalıntılarıdır. Üçüncüsü ise, Kalmuklardan çok vücut yapılarıyla Avrupalılara benzeyen, gerçek Kırım Tatarlarıdır. [23]
Heber’e göre, Dağlık arazide yaşayan Tatarların yaşlandıklarında büyük ve gür sakalları dikkat çekicidir. Ovada yerleşmiş Tatarlar ise daha az sakallara sahiptir. [24] Seyyahın verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre Kırımʼda kuzeye gidildikçe Türk topluluklarında bozkır kültürünü yansıtan özellikler daha baskın hale gelmektedir. [25]
1850’lerin başında Kırım’a gelen ve Bahçesarayʼda yaptığı gezi esnasında gördüğü Tatarlar hakkında genel bir ayrım yapan Henry Scott ise, Kırım Tatarlarının ova ve dağ Tatarları olmak üzere iki sınıfa ayrıldığından bahsetmektedir. Scottʼa göre bunlar sadece alışkanlıklar ve meslek açısından değil, ırk açısından da farklılık gösterir.
İlki, yarımadanın kuzey kesiminin bozkırlarına dağılmış durumdadır, toprağı işler, sığır ve atları yetiştirir ve yanmamış kil tuğlalarından kaba evler inşa eder. Tipleri Moğol özellikleri taşır. İkincisi, birçok endüstriyel sanatı takip eder, bahçecilik sever, tütün, keten ve asma yetiştirir ve yüzleri Kafkas topluluklarına benzer. Diğerlerinden daha fazla sakalları vardır ve orta boyun üzerindedirler. Ona göre Anadolu Türklerine veya diğer Avrupalılara benzeyen çeşitli ırkların bir karışımı olmaları gerekir, çoğu kahverengi saçlı ve açık tenlidir. [26]
Spencer ise Kırımʼın güney sahilindeki Tatarların, genel olarak uzun boylu ve yapılı, düzgün yüz hatlarına sahip ve zeki görünümlü olduklarını vurgulayarak Kırımʼdaki diğer topluluklardan daha üstün göründüklerini dile getirmiştir. Aktarımların devamında ise Kırımʼın daha iç kesimlerinde yaşayan Nogayların sağlam yapılı, sarı veya koyu tenli, savaşçı özelliklere sahip olduklarını vurgulamıştır. [27]
19. Yüzyılda Kırım’a seyahat eden batılı seyyahları inceleyen Yağmur Derin Ükten’e göre, seyyahların buraya kadar verdikleri bilgiler değerlendirildiğinde Kırımʼdaki Türk tipinin iki farklı özellik sergilediği anlaşılmaktadır ki bugün, Tatar ve Nogay tipi olarak ayırt edilen bu farklılığın sebebi bölgeye farklı zamanlarda farklı bölgelerden gerçekleşen Türk göçleriyle alakalıdır. [28]
Esas olarak Kırım Türkleri üç kültür sahasına sahip olup Çöl taraflılar, Dağlılar ve Yalı Boylular şeklinde ifade edilen zümrelere ayrılırlar. Bu zümreler fiziki tip, iktisadî faaliyetler, anadilin şive hususiyetleri itibariyle birbirinden farklı özellikler gösterirler ki bu ayırt edici fark 1944 yılında yaşanan sürgün hadisesine kadar devam etmiştir. [29]
Çöl bölgesinde yaşayan Kırım Tatar Türkleri dağlıları “tat” adı ile anmışlardır. [30] Kırım’ın güney bölgesinde yaşayanlar ise Yalı Boylular şeklinde adlandırılmıştır. Antropolojik açıdan mongoloid tipte değillerdir. [31] Dağ bölgesindeki Kırım Türklerinin şekillenmesinde İskitler, Bizanslılar, Gotalanlar, Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler ve Kıpçaklar rol oynamıştır. Antropolojik olarak mongoloid tipte değillerdir. [32]
Kuzeyde bulunan Çöl bölgesindeki Kırım Tatar Türklerinin şekillenmesi, XVI. yüzyılda Kıpçaklar ve Mangıtların etkisiyle gerçekleşmiştir. Allah’ı “Allah”, “Tanrı”, “Huda” ve “Rabbi” şeklinde adlandırırlar. [33] Antropolojik olarak % 10 oranında mongoloid (daha çekik gözlü ve çıkık elmacık kemikli) tiptedirler. [34]
Kırım Devlet Üniversitesi Kırım Eğitim Enstitüsü Şarkiyat Bölümünde Güzel Yazı ve Paleografya, Türk Dili, Kırım Tatarlarında Folklor ve Etnografya gibi dersler vermiş olup aynı zamanda Tavriçeskiy Tarih, Arkeoloji ve Etnografya Cemiyetinin yönetim kurulu üyesi; Kırım Müze İşleri ve Sanat, Doğa ve Günlük Yaşamı Koruma Komitesi’nin Arkeoloji Komisyonu üyesi olarak faaliyetlerde bulunmuş [35] olan Osman Nuri Akçokraklı’nın Kırım’da Etnografya [36] çalışması dikkat çekicidir.
Akçoraklı, makalesinde; “Eski zamanlarda ırkları belli olmayan Kimmerler, Tavrlar, İskitler ve daha sonraki zamanlarda Gotlar, Hazarlar, Alanlar ve Aslar Küçük Kırım’da pek çok nesil bıraktılar. Bu kavimlerin her biri, birbirine karışarak yeni nesiller meydana getirdi; her biri kendi dilinden, âdet ve inançlarından bizlere birçok şey bıraktı. Bu kavimler, zaman zaman dinlerini değiştirdiler. Gotlar, Roma sayıldı. Roma, Ceneviz sayıldı. Cenevizler, Frenk sayıldı. Bir gün geldi bunlardan bir kısmı, Müslüman oldu. Müslüman olduktan sonra da Tatar sayıldılar.” dedikten sonra,
“Zamanla Kefe İskelesi’ne Kafkasya sahillerinden, Mısır ve Arabistan’dan birçok köle ve cariye getirildi. Kefe, Eski Kırım, Karasu ve Bahçesaray’da esir pazarları vardı. Bu esirler arasında, Kafkasya dağlısından başka, İtalyan, İstanbullu, Mısırlı, Arap, Rus ve farklı başka halklardan insanlar da bulunurdu. Böyle çeşitli halkların Kırım’da birbirine karışması ve hepsinin de Tatar devrinde “Tatar” adı altına girmesi, Tatar yaşayışında birçok yeni âdet ve yaşayış usulü doğmasına sebep oldu.” İfadesinde bulunmakta ve “Eski zamanlarda Ukrayna ile yapılan savaşların bir sonucu olarak, Tarhan ve Mangıt boylarında, sarı saçlı ve mavi gözlü Nogaylara rastlamak da mümkündür”;
“18. yüzyılın sonlarında Katerina’nın şeytanlık siyasetiyle Mariupol kazasına göç ettirilen Rum halkından bir kısmı, göç etmek istemeyerek kendilerini Müslüman ilan etmişlerdir. Bunlar da bugün hep Tatar adıyla anılmaktadırlar. Pek eski zamanlarda Kuzey Kafkasya’daki Çerkez ve Osetinlerin atası olan “Alan” (Dağıstan) halkının bir kısmı, Taman ve Kerç taraflarından göçüp Kırım’ın sahillerine yerleşmişlerdir (Bugün Aluşta ile Sudak arasındaki köylerin çardakları, evleri ile Kuzey Kafkas ve Çerkez köyleri, birbirinin aynıdır denebilir. – O. A.);
“Zamanında, Sivastopol yakınındaki meşhur Hersones’te Gürcü halkı da oturmuştur. Bugün yalı boyundaki “Kuku” ve “Şugu” gibi ailelerin Gürcistan ve Acaristan’da da görülmesi, Kırım’da, Tatarlar arasında, Gürcülerin de bulunduğuna bir delil oluşturur.” biçiminde tespitlerde bulunmaktadır.
Günümüzde genetik çalışmalarında yol alınmasıyla birlikte incelemeler daha derin bir hal almıştır. [37] Etnik ve linguistik çalışmaların yanında genetik çalışmaların belli bir olgunluğa erişmesi daha net sonuçlara ulaşmak için şüphesiz fayda sağlayacaktır. Bu alanda çalışan çok sayıdaki bilim insanına E. K.Kusnutdinova, E. V. Shaprova, Bulat Muradov isimlerini, çalışmalara ise, “Genel olarak Kırım Karaylarının Karay ve Rabbani diğer Musevilerle yakın akraba olduğu, fakat bir zamanlar Hazar devletinin bulunduğu bölgelerde yaşayan Musevi olmayan Türkler veya diğer halklarla daha az ilişkilerinin olduğu görülmüştür.” tespitiyle nihayetlenen, The Genetics Of Crimean Karaites (Kırım Karaylarının Genetiği) [38] makalesini örnek vermekle yetinelim.
Kırım noktasında, Kırım Kalkınma Vakfı Başkanı Ünver Sel’in "Kırım’da Tatarların 16. Yüzyılda DNA Testi Sonuçlarına Göre Kabile Dağılımı"na ilişkin tespitlerine [39] göz atmamız faydalı olacaktır.
“Kırım yarımadasında 16. yüzyılda DNA testlerine göre yaklaşık 20 büyük aile tespit edilmiştir. Bu aileleri Nogay, Dağlı ve Yalıboylu olarak sınıflandırabiliriz. Bu ailelerin dışında Kırım'da; Karaylar, Kırımçaklar, Çingeneler ve Urumlar yaşamıştır. Kırım, Tatarlaşmadan önce Kırım'da yaşayan aileler; İskitler, Antik Boğaz ve Hersones Kültürü, Kızıl Koba Kültürü ve Tavır kökenlidir.
Nogaylar:
Kırım güney dağlarının kuzeyinde bozkırda yaşayan aileler. Her bir ailenin kendi aile ismi ile aristokratik Mirzaları bulunmaktadır.
- Kırk Mirza: Kırım'ın kuzey batı, kuzey ve Arbat şeridi boyunca Azak Denizi kıyısı yerleşmişlerdir. Bugünkü Lenine, Kirovski, Sovetskiy ve Nijnegorskiy şehirleri bölgesinde yaşamışlardır. Genetik olarak Altınordu, Orta Asya, Moğol, İskit ve İpek Yolu liman tüccarları kökenlidir. Kırk Mirzalar Kırım Hanlığı’nın Osmanlı ziyaretlerine eşlik ederdi.
- Kırk Çerkez: Kırım'ın doğu bölgesi Kerç ve Kuban şeridinde yer alan Kuban, Temruk, Gelinçek bölgesine yerleşmişlerdir. Altınordu, İskit, etnik kökenlidirler.
Kalga Mirza: Genetik olarak Giray hanedanı, Altınordu ve Orta Asya genetik kökenlidir. Bahçesaray bölgesinde yaşamışlardır.
Kıpçak Mirza: Kırım'ın batı kesiminde yaşamışlardır. Altınordu, Güney Sibirya, Kazakistan genetik kökenlidirler.
Mangıt Mirza: Kırım'ın kuzey kesiminde yaşamışlardır. Çoğunluğu Canköy çevresinde yaşamıştır. Altınordu ve Orta Asya genetik kökenlidirler.
Nayman Mangıt Mirza: Başlangıçta Kırım'ın kuzey kesimine yerleşmişlerdir. Daha sonra güneye Osmanlı Sancak bölgesine göç etmişlerdir. Altınordu ve Orta Asya genetik özelliği taşımaktadırlar.
Celayır Mangıt Mirza: Kırım'ın kuzeyinde Akşeyh bölgesine yerleşmişlerdir. Altınordu, Orta Asya ve Moğol genetik özelliği taşımaktadır.
Mansur Mangıt Mirza: Kırım'ın kuzey bölgesinde şimdiki Pervomayskiy çevresinde yaşamışlardır. Altınordu, Orta Asya ve Moğol genetik özelliği taşımaktadır.
Şirin Mirza: Kırım'ın doğu bölgesine yerleşmişlerdir. Karasubazar, Kirovski ve Kefe şehirlerinden Kerç'e kadar olan bölgede yaşamışlardır. Altınordu, Sibirya, Orta Asya ve Moğol genetik kökenlidirler.
Yaşlav Mirza: Kırım'ın güney batı bölgesine yerleşmişlerdir. Bugünkü Simferepol, Bahçesaray ve Sivastopol'ün batı tarafıdır. Altınordu, Sibirya ve Moğol genetik kökenlidir.
Argın Mirza: Kırım'ın orta bölgesine yerleşmişlerdir. Şimdiki Akmescit- Karasubazar arası ve Krasnovardiskiy şehirleri bölgesine yerleşmişlerdir. Altınordu genetik kökenlidir.
Barın Mirza: Kırım'ın orta kesimininde şimdiki Akmescit sınırları içerisine yerleşmişlerdir. Altınordu etnik kökenlidir.
Dağlılar:
Kırım güney dağlarında yaşayan ailelerdir. Dağlı aileleri temsilen her bir ailenin Tat Agası vardır. Kırım Tatarlaşmadan önce bölgede, antik İskitler, Gotlar, Sarmatlar, Tavırlar ve Bizanslılar yaşamıştır.
Sarı Dağlılar: Kafkasya, Alan ve Orta Asya genetik kökenlidirler. Bugünkü Sudak üstü dağlık bölgeye yerleşmişlerdir. Kuzey Batı Kafkasya genetik özelliği göstermektedir.
Duger Menkoy Dağlılar: İskit, Orta Asya ve Oğuz etnik kökenlidirler. Bugünkü Yalta üstü dağlık bölgeye yerleşmişlerdir.
Üsküt Dağlılar: Arkeolojik Kızıl Koba, İskit ,Tavır ve kuzey batı Kafkasya genetik kökenlidirler. Bugünkü Aluşta dağlık bölgesine yerleşmişlerdir.
Yalıboylular:
Kırım güney dağlarının altında Karadeniz kıyısında yaşayan aileler. Kırım'ın Kefe şehri altından Balaklava'ya kadar uzanan sahil bölgesine yerleşmişlerdir.
Aciasan: Sudak bölgesine yerleşmişlerdir. Kuzeybatı Kafkasya ve İtalya genetik özelliği taşımaktadır.
Kaçkareli: Bahçesaray altı bölgeye yerleşmişlerdir. Kuzey doğu Kafkasya, Orta Asya genetik karakteri taşımaktadırlar.
Saçal: Sibirya, Kafkasya, Portekiz ve Gürcistan genetik özelliği taşımaktadır.
Çelebi: Dini kimlik taşımaktadırlar. Kafkasya Malkar, Tuna-Bulgar, Orta Asya genetik özelliği taşımaktadırlar.
Kırım Türkleri: Oğuz Türk kökenli olup, Kırım'ın güneyinde Osmanlı Sancak bölgesine yerleşmişlerdir. Oğuz ve Kafkasya genetik kökenlidirler.”
Söz konusu yerel farklılıklar dil konusunda da kendini göstermekte olup tiponomiyle paralellik arz etmektedir. Şimdi bu konuya geçelim.
Kırım Tatarcası, Türkçenin Kıpçak Türkçesi kolu içinde yer almaktadır. Siyasi nedenlere dayalı zorunlu göçler ve sosyal olaylar neticesinde Kırım dili karışık özellikler göstermiştir. Türkiye ve özellikle başta Özbekistan olmak üzere Bulgaristan, Romanya, Sovyetler Birliği’nin çeşitli coğrafyalarına dağılmış bulunan Kırım Tatarları halkının dili birçok ağızdan oluşmakta olup, diyalektolojik bakımdan ve bilhassa fonolojik açıdan karışık dil özellikleri gösteren bir yapıdadır. [40]
17. Yüzyılda geniş bir coğrafyayı gezerek Seyahatname adlı eserini oluşturan Evliya Çelebi, Kırım’a uğrayanlardandır. Evliya Çelebi, Kırım ziyaretinden eserinin iki, yedi ve sekizinci ciltlerinde söz etmiştir. Ancak Kırım Tatar Türkçesi ile ilgili bilgiler eserin yedinci cildinde bulunmaktadır.
Çelebi, Tatar Türkçesi hakkında ilk bilgileri Tatarlar hakkında genişçe bilgi verdiği bir bölümde vermektedir. Çelebi bu bölümde, Tatarların 12 dilde konuşup birbirlerinin dillerini tilmaş ile yani tercüman ile anladıklarını belirterek dillerinin birbirlerine benzemediğini ifade etmektedir. Çelebi, burada Tatar dillerinin sayısını her ne kadar 12 dil diye belirtse de 12’den fazla dil adı sayar. Bunlar: Çağatay, Kumuk, Moğol, Boğol, Türkmen, Nogay, Kaytak, Kozak, Heşdek, Dağıstan, Acem, Hint, Özbek ve Bulgar. [41]
Görüldüğü gibi Çelebi’nin verdiği diller arasında Türkçe olmayan diller de söz konusudur. Çünkü Çelebi, Tatar kavim adını üst kimlik olarak kabul eder. Bu bağlamda birçok dili Tatar dili olarak kabul eder. [42] Ancak Çelebi, günümüzde genel kabul gören şekilde Kırım Tatarcasını 3’e ayırmamıştır. Bazı sözcüklerde ikili şekiller verdiğinden hareketle Çelebi’nin Kırım Türkçesini 2’ye ayırdığı düşünülebilir. Bu sebeple Çelebi’ye göre Kırım Türkçesi, Kuzey ve Güney ağızları şeklinde gruplandırılabilir. [43]
Gerçekten de, Türk dillerini tasnif edenler, Kırım Tatar dilini etnik olarak “Kıpçak”, coğrafi olarak “kuzeybatı” grubunda gösterir. Ses özelliklerini esas alan A. N. Samoyloviç Kırım Tatar dilini “tav” grubu olarak verir (1. toğuz, 2. ayak, 3. bol- / bul-, 4. tav, 5. sarı, 6. kalgan). [44]
Birçok tasnifler doğrultusunda Kırım Tatarcası 1) Çöl (kuzey, Noğayca) - KT 1; 2) Orta yolak (orta, Bahçesaray) - KT 2 ve 3) Yalıboyu (güney, Karadeniz’in güney sahili) - KT 3 gibi üç ana lehçe çerçevesinde incelenmektedir. Güney sahil ağzında Oğuzca özellikleri yaygındır, hem de bu ağız Osmanlıca Türkçesine yakındır. Kırım Tatar dilinin kuzey ağzı ise Kıpçak-Noğay dillerine yakındır. [45]
Yazı dilinin özünü, onun merkezî ağızları (orta yolak) oluşturmaktadır. Bu ağız kökence Güney Karadeniz kıyılarında yer alan Kuman (Polovets) ve ona yakın olan kabile dillerine bağlıdır. Adı geçen ağza, sonradan Kuzey ve Kuzeydoğu Karadeniz kıyılarındaki artık asimile olmuş merkezî ağızlar, aynı zamanda daha sonraki dönemde ortaya çıkan ve merkezî ağızlarının etkisinde kalan Nogay ağızları, katmanlar olarak ilâve olunmuştur. [46]
Dağ bölgesindeki Kırım Tatar Türkleri, Kırım dağlarının birinci ve ikinci sırası arasında yaşamışlardır. Dilleri Kıpçak koluna ait olup içerisinde Fars, Arap ve Yunan dillerinden alıntılar da söz konusudur. [47]
Dil bakımından Çöl ağzı, Nogay Türkçesi özelliğini taşır. [48] Çöl ağzı da Kezlev ve Kerç olmak üzere iki ana şiveye ayrılır. Bu ağızda Arapça unsurlar olduğu gibi az miktarda Moğol ve İran dilinden unsurlarda bulunmaktadır.[49]
Yalı Boyu ağzı Kırım’ın Sudak bölgesindeki sahillerde konuşulan dil olup Osmanlı Devleti’nin siyasî ve kültürel nüfûzu altında kaldığı için Osmanlı Türkçesine yakınlaşmıştır. [50] Yalta ve Balaklava gibi ağızları da bulunmaktadır. [51]
Sonuç itibariyle; Güney Kırım Tatar Türkleri, Kırım yarımadasının güneyindeki Balaklava’dan Kefe’ye kadar uzanan Karadeniz’in kıyı bölgesinin yerli halkıdır. Kırım’da Yalıboylu olarak adlandırılan bu bölge halkı etnik, kültürel ve dilsel olarak Kırım’ın diğer bölgelerinden farklı bir grup oluşturmaktadır. Kırım Türklüğünün etnik ana unsurunu Kıpçak boyları oluştururken bu bölge halkı Oğuz boyları ve Kırım Hanlığı döneminde Türkleşen Yunan, Ceneviz, Kafkasya halklarının kaynaşmasıyla meydana gelmiştir. Bu bölgede Oğuz boylarının etkisi, Altın Orda döneminden önce (XIII. yüzyılda) Anadolu ile başlayan siyasi, ekonomik, kültürel ilişkilerinin neticesinde başlamış ve Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Devleti’ne tabi olmasıyla (1475) giderek artmıştır. [52]
Kırım Tatarcası, 1917 Bolşevik İhtilâli ve 18 Mayıs 1944 sürgünüyle neredeyse yok olma seviyesine gelmiştir. [53] Kırım Tatarcası, 2009’da UNESCO’nun yayımladığı Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda “Severely endangered-Ciddî tehlike altında” kategorisinde değerlendirilmektedir. [54] Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda da belirtildiği gibi, Kırım Tatarcası ana dil olarak daha çok belli yaşın üstündekiler tarafından konuşulmakta, ancak gençler tarafından faal olarak daha az kullanılmaktadır. [55]
Millî Mektepler, kültürel canlanma sürecinin en yaşamsal kurumlarından biridir. Bu kurum, Kırım Tatar kimliğini ve Kırım Tatar benliğini canlı tutmaya ve yaşatmaya, karışık evlilikler ve farklı halklarla bir arada yaşamanın sonucu olarak, özellikle gençler arasında zayıflamaya başlayan Kırım Tatar kültürünü yeni kuşaklara aktarmaya çalışmaktadır. Aslında Millî Mekteplerin amacı, ana dilinin öğretilmesi ve korunmasının yanı sıra Kırım Tatar örf ve âdetlerini korumak ve genç nesillere aktarmak için uygun bir ortam sağlamaktır. Millî Mektepler, bunları kuranlar ve destekleyenler açısından eğitim kadar terbiye kurumları olarak da değerlendirilmektedir. [56]
Tıpkı dil hususunda olduğu gibi, yürütülen mesleki ve kültürel faaliyetler sürgün sonucunda sekteye uğramış, ancak, Tatarların yeniden Anavatana dönmeleriyle canlanma yolunda ilerlemektedir.
Sonuç olarak; Kırım Tatarları aslen Türklerin Kıpçak kolundan gelseler de tarihleri boyunca geçirdikleri karmaşık evrim sürecinde gerek Kırım yarımadasının yerli halklarıyla, gerekse vasalları olmayı kabul ettikleri Osmanlı devletiyle yakın ilişkileri sonucu Oğuz kökenli halklarla yer yer karışarak özgün bir etnogenez geliştirdiler. Dolayısıyla türdeş, tek biçimli olmayan, çoklu karakterde bir tipolojiye sahiptirler. Bu durum, onların folklorlarında olduğu kadar gerek dil gerekse fizyonomilerinde de yansımasını bulur: kabaca Nogay/Tat, Kıpçak/Oğuz, vb. ayrımlar ve türevleri. [57] diyebilmekteyiz.
.
Rıdvan Aras, dikGAZETE.com
[1] Onur Aydın, Gumilyov’un Etnogenez ve Passionarlık Kuramlarının Simbiyotik İlişkisi, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 22, S:40, s. 231,232.
[2] Zehra Şahin Doruk, Lev Nikolayeviç Gumilev'in Geleneksel Türk Dini ile İlgili Görüşleri, Erdem, Atatürk Kültür Merkezi Dergisi [Erdem: İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi , S: 52, 2008, s. 186.
[3] Bilgi için: Akif Farzaliyev, Gözde Sazak, Lev Niolayeviç Gumilev ve Etogenez Teorisi, Türkiyat Mecmuası, C. 26/1, 2016, s. 117-130
[4] Onur Aydın, a.,g.,m., s.235.
[5] Lev Nikolayeviç Gumilev, Etnogenez, Halkların Şekillenişi Yükseliş ve Düşüşleri, (Çev. D. Ahsen Batur), Selenge Yayınları, 2003, ss. 523.
[6] Mirfatih Z. Zekiyev, Türklerin ve Tatarların Kökeni, Çev. D. Ahsen Batur, İstanbul, 2006.
[7] Mirfatih Z. Zekiyev, Mirfatih, Bolgar-Tatarların Etnogenezi ve Genel Gelişme Aşamaları, Türkler Ansiklopedisi Yeni Türkiye Yayınları, C:2, 2002 ss.425-442, Ankara.
[8] İ. V. Açkinazi, K Voprosu Ob Etnogeneze Krımçakov v Sovetskoy İstoriografii, Materiali Po Arheologii, İstorii i Etnogrfii Tavrii, Simferopol, 1990. Vıp. I.
[9] Asım Korkmaz, Başlangıcından Günümüze Gagauz Etnosunun Etnonimi ve Etnogenezi Problemi, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Yıl: 22, Sayı: 90, ss. 129-153.
[10] Lale Ağamirze Kızı Eliyeva, Kıpçaklar ve Azerbaycan (etnogenez kontekstinde), (Bakı Devlet Üniversitesi Dissertasiya), Bakı, 2003.
[11] Makale: Bennett, E.A., Parasayan, O., Prat, S. et al. (2023). Genome sequences of 36,000- to 37,000-year-old modern humans at Buran-Kaya III in Crimea. Nat Ecol Evol.
[12] Dilek Evirgen, Cengiz Evirgen, Polatlı Kırım Tatar Türkçesi Sözlüğü, Ankara, 2020.
[13] Denizcan Dede, Kırım Tatarları ve Nogaylar Örneğinde Deşt-i Kıpçak’ın Kayıp Batı Ucundan Anadolu’ya Etnik Devamlılık ve Geçişkenlik , Uluslararası Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi,Yıl. 2, Sayı: 2, Kış 2020, s. 410.
[14] Nikolay Aleksandroviç Potapov, Türk Halklarının Etnik Yapısı, İstanbul, 2014, s. 163.
[15] Ayaz İshaki, İdil- Ural Devleti, çev. Bayram Kodaman, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s. 3.
[16] Ömer Bıyık, Kırım’ın İdari ve Sosyo-Ekonomik Tarihi (1600-1774), Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014, s. 94.
[17] Zeynep Özdem, Kırım Karasubazar’da Sosyo-Ekonomik Hayat, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2010, s. 40.
[18] Fehmi Yılmaz, On Sekizinci Yüzyılın İkinci Yarısında Kırım’da Gayrimüslimler, Osmanlı Araştırmaları XXXIII, İstanbul, 2009, s. 237.
[19] Denizcan Dede, a.g.m., s. 424.
[20] Yağmur Derin Ükten, Seyahatnamelerde Kırım, Batılı Seyyahların Gözüyle XIX. Yüzyılda Kırım Türkleri, Karakurum Yayınevi, Ayrıntı Basımevi, Kasım 2022, Ankara. (Yağmur Derin Ükten, Batılı Seyyahlara Göre 19. Asırda Kırım Türkleri, Yüksek Lisans Tezi, Aksaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Aksaray, 2022.)
[21] Maria Guthrie, A Tour Through the Taurida, or Crimea, the Ancient Kingdom of Bosphorus, the Once-Powerful Republic of Tauric Cherson, London, 1802.
[22] Maria Guthrie, a.g.e., s. 213, 214.
[23] Yağmur Derin Ükten, a.g.e., s. 48, 49.
[24] Amelia Shipley Heber, The Life of Reginald Heber, vol I., Protestant Episcopal Press, New York, 1830, s. 262.
[25] Yağmur Derin Ükten, a.g.e., s. 51.
[26] Charles Henry Scott, The Baltic, The Black Sea and the Crimea: Comprising Travels in Russia, a Voyage Down the Volga to Astrachan, and a Tour Through Crim Tartary, London, 1854, s. 305, 306.
[27] Capt. Spencer, Turkey, Russia, the Black Sea, and Circassia, London, 1854, s. 272.
[28] Yağmur Derin Ükten, a.g.e., s. 53.
[29] Kamelya Keskin, Kırım Tatar Türklerinin Kültürel Hayatı, (XX. Yüzyıl ve Sonrası), Doktora Tez, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Anabilim Dalı, İstanbul 2015, s. 32.
[30] Ramazan Qurtiyev, “Qırımtatar Halqının Etnogenezi ve Etnik Tarihının Basamaqları”, Qırım Tarihı, Aqmescit, 2009, s. 32.
[31] Kamelya Keskin, a., g., t.,s. 33.
[32] Kamelya Keskin, a., g., t.,s. 33.
[33] Abqadırov - R. Qurtiyev, “Etnik Gruppalar”, Qırım Tarihı, Aqmescit, 2009, s. 49.
[34] Kamelya Keskin, a., g., t., s. 34.
[35] Kamelya Tekne, Osman Nuri Akçokraklı ve Çalışmalarına Dair Bazı Malumatlar, Modern Dönemde Edebiyat, Eğitim, İktisat ve Mühendislik, (Editörler Prof. Dr. Handan Asude Başal, Dr. Öğr. Üyesi Yasemin Ulutürk, Dr. Mine Nazan Kerimak Öner, Berikan Matbaacılık, Ankara, 2018.s. 429.
[36] Mertcan Akgün, Kırım’da Etnografya. Kırımda Etnogarfiya, İleri, 1926, No.2, s. 13-16. https://www.academia.edu/28959398/KIRIMDA_ETNOGRAFYA_Osman_Ak%C3%A7okrakl%C4%B1dan_
[37] Göçler ve halogruplar hakkında bilgi için: https://www.genomturkiye.com/ydnahaplogrup.html
[38] Kevin Alan Brook, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Sayı 42, 2014, ss. 69-84.
[39] https://nogai.blogspot.com/2016/09/kirimda-tatarlarin-16-yuzyilda-dna.html?m=1 (Bulat Muratov – Kırım Tatarlarının DNA Secereleri ve Aileleri - suyun.info)
[40] Mehmet Turgut Berbercan, Kırım Tatar Şarkıları’nın Dil Tarihsel Açıdan Fonolojik Perspektifi, TÜRÜK, Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, Bolu, 2014, s. 3, ss. 100.
[41] Seyit Ali Kahraman, Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 7. Kitap, 2 cilt, Yapı Kredi Yayınları. İstanbul, 2011, s. 432-43.
[42] Uğur Altundaş, Evliya Çelebi Seyahatname’sinde Kırım Tatar Türkçesi, Geçmişten Günümüze Seyahat Edebiyatı, Elginkan Vakfı 4. Uluslar arası Türk Dili ve Edebiyatı Kurultayı Bildirileri, 24-25-26 Nisan 2019, Çalış Ofset, İstanbul, 2019, s. 322.
[43] Uğur Altundaş, a.g.m., s. 331.
[44] Hasan Eren, Türk Dili maddesi, Türk Ansiklopedisi Cilt: XXXII. Ankara, s. 75, 76.
[45] Nariye Seydahmetova, Türkiye Türkçesinin ve Kırım-Tatar Türkçesinin Karşılaştırmalı Açıdan Öğretimi Sorunları, VII. Uluslar arası Türk Dili Kurultayı, 24-28 Eylül 2012, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2020.s. 1704.
[46] Ervant Viladimirovich Sevortyan, Kırım Tatarcası, Çev. Mehman Musayev, Gazi Türkiyat Türkoloji Araştırmaları Dergisi, Sayı:2, s. 209.
[47] Kamelya Keskin, a., g., t., s. 33.
[48] Ali Akar, Kırım Tatarcasında Oğuzca Unsurlar, Uluslararası II. Türkoloji Kongresi, 22-24 Mayıs 2008, Kırım, s. 616.
[49] Kamelya Keskin, a., g., t., s. 34.
[50] Ali Akar, a.,g.,m., s. 615.
[51] Abqadırov, Ramazan Qurtiyev, “Etnik Gruppalar”, Qırım Tarihı, Aqmescit, 2009, s. 47, 48.
[52] Halil İnalcık, Kırım, İslâm Ansiklopedisi, İslâm Araştırmaları Merkezi, C. 25, Ankara, 2002, s. 447, 448.
[53] Işılay Işıktaş Sava, 18 Mayıs 1944 Sürgününden Günümüze Kırım Tatarcasının Durumu, RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, 4, Ağustos 2018, s. 153.
[54] Işılay Işıktaş Sava Işıktaş, Şiirde Ana Dil Vurgusuna Örnek: Şakir Selim’in Şiirlerinde Kırım Tatarcasının Yeri, Gazi Türkiyat, Bahar 2014 /14, s. 146.
[55] Enise Abibullayeva, Qırımtatar Tilinde Tasil – Halqnıñ Saqlanıp Qalınmasının Temeli Olarak, Dilleri Ve Kültürleri Yok Olma Tehlikesine Maruz Türk Toplulukları 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları 2013.
[56] İsmail Aydıngün, Sürgün, Vatana Dönüş ve Kültürel Canlanma: Kırım Tatarlarında Kültürel Melezlik, Karadeniz Araştırmaları, C: 42, S: 42, 2014, s. 61, 62.
[57] Bülent Tanatar, Kırım Tatar Sürgününü Anmak: Güncel Kırım Tatar Tarihinden Bir Kesit (18 Mayıs 1944-18 Mayıs 2017), 18 Mayıs 2017 tarihinde Bakırköy’de BASAD konferans salonunda slayt eşliğinde sunulmuş konferansın metni, s.2.
.
.
Mehmet Yıldırım 6 ay önce