USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

‘Kemalizm zehri’ ve İslamcılar

‘Kemalizm zehri’ ve İslamcılar
27-02-2025

“Kemalizm zehri” ve İslamcılar

HÜDA-PAR’ın Diyarbakır’da düzenlediği çalıştay sonrası tartışmalara, HÜDA-PAR milletvekillerinin “Kemalizm zehrini bu memleketten çıkarmak”tan söz etmesi eklendi. Bence bu konu da verimli bir tartışmanın önünü açmalı. Daha doğrusu Kemalizm konusunda dolaylı yürütülen tartışmalar açıklık kazanmalı.

HÜDA-PAR’lıların yaptıkları açıklamalarda tarihsel gerçekler veya tutarlılık aramak beyhude bir çaba olur. İdeolojik yaklaşımlar her zaman tarihsel gerçeklerden ziyade siyasal algılar ve tutumlar çerçevesinde şekillenir. Ancak bu ideolojik iddiaları, tarihsellik ve tutarlılık açısından hiç sorgulanmayacak anlamına gelmez. Zira, ideolojik tarih kurguları, doğrudan bugüne dair siyasal tartışmaları belirler. Nitekim, tüm bu tartışmalar da “Kürt meselesi”nin çözümüne yönelik bir süreç vesilesi ile gündeme geldi.

Gerek HÜDA-PAR, gerek bu süreci başlatan MHP ve iktidar partisi, bu sürecin hedefini Türkiye’de birlik ve beraberliği sağlamlaştırmak olarak tanımlıyor. Ancak, süreç içinde farklı aktörlerin bu birlik ve beraberlikten ne anladığı tartışma açmış durumda.

Tarihsel gerçekler ve “İslam kardeşliği” söylemi…

HÜDA-PAR, çözümün ‘İslam kardeşliği’ olduğunu söylerken, tarihsel referanslara başvuruyor. O halde biz de öncelikle çözüme zemin teşkil edeceği iddia edilen tarihsel referanslara göz atalım.

HÜDA-PAR Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, TBMM’de yaptığı basın toplantısında, “Osmanlı döneminde ve öncesinde etnik aidiyetlerin ön plana çıkmadığı bir anlayış hakimdi ve bu coğrafyada kardeşlik hukuku içerisinde çok güzel günler yaşandı” demiş. Aslında ulus devlet öncesi, çatışmaların temelinde etnik ayrımların olmadığı doğru, ancak bu, çatışmalar yoktu demek değil. Kuşkusuz Osmanlı döneminde de öncesinde de güzel günler de yaşanmıştır ama kötü, çok kötü günler de yaşanıyordu.

Kürtler-Türkler ayrımı yoktu ama milletvekilinin hayal ettiği gibi “İslam kardeşliği” temelinde, “insanlar el ele tutuşuyor, hayat bayram” olmuyordu. Müslüman topluluklar, daha doğrusu siyasi güçler, birbiri ile çatışıyor ve hatta savaşıyordu. Kürt, Arap, Türk veya başka Müslüman unsurlar etnik temelde değil, dini temelde de değil, en çok da göçerler olarak merkezi devlete karşı isyan ediyordu. Diğer taraftan, farklı Müslüman siyasi güçler, birbiri ile savaşıyordu. Osmanlı-İran savaşlarını geçiyorum, zira HÜDA-PARlılar da Türkiyeli diğer İslamcılar da olaylara mezhepçi açıdan bakıyor. Ama en bilineninden başlarsak Sultan Selim’in Mısır’a kadar varan ‘fetihleri’nin muhatabı, o topraklarda yaşayan Sünni Müslüman idarecilerdi. 19. yüzyılın başında, bir Osmanlı askeri olan Mehmet Ali Paşa, Mısır’da güçlenip, Kütahya’ya kadar askeri sefer düzenlediğinde henüz İttihatçı ve Kemalistler ortada yoktu.

Kısacası, velev ki; sayın vekilin deyimi ile “Kemalizm illeti bu memleketten çıkartılsın” demek, bu durumda Kürtler ve Türkler arasında illa barış hakim olacak demek değildir. Bilmem izah etmeye gerek var mı, “Kürtler ile Türkler her durumda çatışacaktır” demiyorum. Ben zaten bu büyük ve yüklü kategorileri sorunlu bulan biriyim. Sadece, beklenti bu şekilde olursa, bu konuda yol alınamaz diyorum. “Hani ortak paydanız Müslümanlıktı?” (*) başlıklı bir önceki yazımda da bu hususun altını çizmeye çalıştım.

Sonuçta geldiğimiz noktada Türk İslamcıları da Kürt İslamcıları da ümmetçi değil, milliyetçi, söylemek istediğim bu.

Türk ve Kürt İslamcıları: Ortak noktaları ne?..

Her ikisinin de Kemalizm ile sorunu aslında ‘ulus devlet’ veya ulus kimliği değil, seküler ulus devlet modeli. Türk İslamcıların isteği, KürtlerinTürklerin ulus devletinde ümmetçi davranması, milli kimliklerini çok da öne çıkarmamaları.

Kürt İslamcıları ise, “Yetti gayri, bizim de mili kimliğimiz var, yeni bir Anayasa bu milli kimliği resmen tanısın” diyorlar. Ortak paydaları Müslüman kardeşliğinden ziyade seküler devlet yapısının yerini İslamcı siyasal bir yapının alması özlemi. Gerçi, İslamcılarınİslami siyasal yapı’dan tam olarak neyi kastettikleri de belli değil.

Diğer taraftan, AK Parti aslında tam manasıyla İslamcı bir parti de değil, daha ziyade sağ muhafazakâr bir koalisyon. Dahası, AK Parti seçmeni büyük ölçüde, sosyal manada liberalleşmiş muhafazakarlardan oluşuyor. Buna karşılık HÜDA-PAR, bu noktaya gelmiş değil, çok daha mutaassıp bir seçmen kitlesine ve çok daha köşeli bir ideolojik yapıya sahip. Kısacası; Türkiye, onların ifadesi ile ‘Kemalizm zehri’nden kurtulsa da aralarında ideolojik, siyasi, toplumsal farklılıklar baki kalacak.

Bu arada, HÜDA-PAR’ın İslamcı Kürt milliyetçiliği ile Öcalan liderliğinde Kürt siyasetinin söylemleri, Türkiye’de ulus devlet yapısının, Kürtleriiki kurucu unsur’dan biri saymak üzere değişmesi noktasında örtüşüyor. Aslında ‘kurucu unsur’ kavramı, en başından sorunlu ve tartışmalı bir konudur. Doğrusu, Cumhuriyeti kuranların, resmen ‘seküler vatandaşlık’ çerçevesinde tanımladığı ‘ulusal kimlik’, aslında fiiliyatta Sünni Müslümanlık ve Türklüğü esas alıyordu. Diğer bir deyişle, resmen olmasa da asli vatandaş Türk ve Müslüman olarak kabul ediliyordu. Buna rağmen, sekülerlik vurgusu Aleviler için yeterli bir güvence olarak kabul görüyordu. Ancak, Kürtlük, Türklük içinde buharlaşacak bir kimlik olarak düşünülmeye devam etti, ama Kürt milli kimliğinin gelişmesi engellenemedi.

Kürtleriniki kurucu unsurdan biri’ sayılması gerektiği görüşü, Kürt milliyetçilik fikrinin bir ifadesidir. Kürt siyasal hareketinin bu talebi, aslında tekçi ulus devlet anlayışının yerini, çoğulculuk değil, ‘ikili ulus devlet’ yapısının almasını öngörüyor. Kürt İslamcıları da benzer bir zeminden hareket ediyor, fazladan ikili ulus devletin sekülerlikten de vazgeçmesini talep ediyorlar.Formun Altı

Demokratikleşmeden söz ediyorsak, ‘Türk’lüğün yerini ‘Türkiyeliliğin’, yani vatandaşlık esaslı bir siyasal kimliğin alması gerekir. Kürtlerin, “hep böyle söyleniyor, ama siyasal kimliğin içi Türklük ile dolduruluyor” diye itirazları anlaşılır bir gerekçe. Ancak, bu hususu öncelikle yer aldıkları Cumhur ittifakı içinde tartışsalar iyi olur, ziya Türk milliyetçilerinin ezici çoğunluğu bu ittifak içinde yer alıyor.

Başta Kürtçe ana dilde eğitim olmak üzere, Kürtlerin demokatik talepleri, demokratik siyaset çerçevesinde çözülmeye muhtaçtır. Ancak Türkiye’de her alanda ortadan kalkan demokrasi ve özgürlükler ortamında Kürtlere mahsus bir demokratikleşmenin nasıl olabileceği tartışma konusu oluyor.

Diğer taraftan, Türk İslamcılarının da Kürt İslamcılarının da demokrasi gibi bir dertlerinin olmadığını biliyoruz. Aslında, İslamcılık açısından bu noktada bir tutarsızlık söz konusu değil. Zira İslamcılıkİslami bir siyasal düzen’i hedefler ve bu tür bir düzen nasıl tanımlanırsa tanımlansın, Müslüman olmayanlar için azınlık haklarını tanırken, Müslüman doğumlu olanlara din ve vicdan özgürlüğü tanımaz. Dahası, Müslüman inançlı insanların da İslam’ı, sadece iktidar mensuplarının tanımladığı ve uyguladığı çerçeve ile sınırlar.

Kısacası, HÜDA-PARlılar’ın vesile olduğu tüm bu konuları ciddiyetle tartışmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Ancak görünen o ki; bir kez daha, ‘safları bozmayalım’ kaygısı hakim olduğu için bu konuları açıkça tartışmak isteyen yok. Ancak asıl önemlisi, Türkiye’de, eski baskı koşulları çoktan ortadan kalkmış olmasına rağmen, genel olarak İslamcıların bu tür esaslı konuları açıkça konuşmaktan imtina etmesi.

Kemalizmi, ulus devleti eleştiriyorlar anladık, gerekçelerini biliyoruz, ama özledikleri siyasi yapı nasıl bir şeydir, işte onu telaffuz etmiyorlar.

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com

(*) Hani ortak paydanız Müslümanlıktı?

https://www.dikgazete.com/yazi/hani-ortak-paydaniz-muslumanlikti-7693.html

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?