Kaybedenler Kulübü Seyircisine Not: Kaybetmememiz Gereken Çok Şey Var!
Kaybedenler Kulübü, -yıllar öncesine ait ve yansımaları şimdilerde daha iyi görününen- baştan sona Türk toplumunun ahlaki değerlerini bozmak için kurgulanmış, er ya da geç bize pazarlanmak üzere planlanan “beat generation” ekolünün ses getiren filmi.
Buram buram Jack Kerouac kokan film, devam filmiyle de beatnik ekolünü tüm bunaltıcı, umutsuz ve mutsuz öğeleriyle bir çıta gibi yükselterek cazibe merkezi haline getiriyor.
Özellikle gençler, bu ahlaksızlık tezgahını görmeli ve oyuna gelmemeli.
Film, sözde “entelektüel” diye tanımlanan orta yaşlı iki radyocunun buhranlı ve savruk hayatlarını anlatıyor.
Hayatında eleştiri yapacak kadar sanat görmemiş tiplerin ağzı açık hayranlıkla izlediği ucuz edebiyatlarla “oh yeah” dedirten film, her “amk” lafına gülen cahil kitlesiyle tam da hedefi onikiden vuruyor.
Bu filmde sanat yüceltiliyor mu?
Hayır!.. Kimse kusura bakmasın; sanat yerin dibine sokuluyor. Toplumdan uzaklaşmakla, uyarıcı madde kullanımıyla, normalin dışına çıkarak sanat yapılmaz diyen Aytunç Altındal’ı da anarak ekliyorum: Sanat, toplumla empati yaparak, topluma yakın durarak, ayık kafayla ve ciddiyetle yapılmalıdır. Aksi halde bir kültürel değer ortaya konulamaz.
Amerika’da 50’li yıllarda doğunun mistik zen kültürünü maneviyat açlığına çare gören aydınların, öğretiyi yanlış algılaması sonucu oluşan dezenformasyon ve dejenere kültür, Türkiye’de manevi anlamda yıllardır içi boşaltılan değerlerin yerine gençlere empoze ediliyor.
Bu noktada sanatçı ve aydını ayyaş ve serkeş bir model olarak marjinalleştiren ve bunu cinsellik öğeleri kullanarak pazarlayan film, sadece kendi çirkin amacını gerçekleştiriyor; toplumu ahlaksızlaştırmak.
.
Nickola Berrygele, dikGAZETE.com