Büyük Türkistan adını verdiğimiz bölge; siyasi, fiziki ve coğrafi olarak uluslararası literatürde Orta Asya olarak adlandırılıyor.
Orta Asya; jeopolitik, jeostratejik, jeokültür ve jeoekonomik bakımdan Asya’nın ana gövdesini teşkil ediyor. Orta Asya’yı kalp gibi de düşünebiliriz.
Orta Asya; dinler, diller, milletler topluluğuna ve birçok medeniyet havzasına ev sahipliği yapmış. Sürekli değişen ve yenilenen yaşam unsurları vücut bulmuş.
Orta Asya’nın ana unsuru Türkler; 13. yüzyıla kadar ortak tarihe sahip olmuşlar.
Bir tarafta bozkır ve çöllere has göçebe toplumunun yiğitlik destanları, diğer tarafta nehir kıyılarında kurulan şehirlerde İslam’ın tesiriyle gelişen edebiyat, fen, tıp, sanat ve dini ilimlerde zirveye çıkan medeniyet.
Tesis ettikleri medeniyeti beraber kotardılar. Aynı kültürden beslendiler.
Zamanla hanlıklar etrafında şekillenen devletlerle birlikte, doğal olarak tarih, farklı sayfalara yazıldı.
1800’lü yıllara kadar farklı lehçe konuşan halklar, ortak yazı dili olarak Çağatay Türkçesi’ni kullandılar.
Bundan 100 sene önce 1900’lü yılların başında İstanbul’da basılan matbu bir eser; Bakü, Semerkand, Buhara, Kaşgar, Kazan, Celalabad, Türkistan, Merv ve Bahçesaray gibi birçok şehirde rahatlıkla okundu. Halk edebiyatı güçlüydü, aydınlar bu gücü müspet yönde kullandı.
Konuşulan dilin şive/ lehçe farkı olsa da ortak ata dilden gelmesi, kullanılan alfabenin aynı olması, basılan eser ve gazetelerin takibini, okunmasını kolaylaştırıyordu.
Ne zaman ki işgalci güçlerin kültür emperyalizmi, özellikle Rusların Kadim Türkistan’ı işgali ile medeniyet ve kültür tahrip edildi. İşgalci güç, sözde medeniyet götürdüğünü iddia etmişti.
Kısaca insanların hayat damarları kesildi.
80 yıllık Sovyet işgali ile akademik ve emperyalist dürtülerle lehçeler arasındaki ses ayrılıkları körüklenerek, mikro milliyetçilik çerçevesinde; lehçeler farklı dillere aparıldı.
Böylelikle dilde kopuş süreci başladı. Türkçe’nin zenginliği adeta sömürüldü.
Şurası bir gerçek ki; dil her ne kadar ana kütleden soyutlansa da Orta Asya devletlerinde edebiyat, kendini yenileyerek, yeni yol çizdi.
Muhteşem eserler yazıldı. Bu bir ikilem/ paradoks gibi görülse de dil üzerindeki yarayı sağalttı/ iyileştirdi.
Kuşkusuz ki sağlıklı bir ortak alfabe, birbirinden giderek uzaklaşan lehçeleri en azından ortak kelimelerde birleştirecektir. Burada en çok kullanılan bir lehçeyi mesela ‘Türkiye Türkçesi’ ortak kullanılan dil olsun demiyorum. Dillerdeki ortak kelimeler bir araya toparlanabilir.
Öncelik fen, tıp, bilgisayar/ yazılım bilimlerindeki teknik kelimelere yer verilmeli.
Eğer dildeki yakınlaştırma süreci uzarsa; haberleşme ve iletişim imkanı azalır.
26 Aralık 1991’de Sovyet Milliyetler Meclisi’nin aldığı karar ile resmen Sovyetler Birliği dağıldı.
Sovyetler, geride zenginlikleri sömürülmüş, kültürleri yozlaştırılmış, eğitimi darbe yemiş devletler bıraktı.
Türk Devletleri, bağımsızlıklarını sırayla ilan ettiler. Geçiş süreci, sancılı olmakla birlikte; toparlanma ve yapılanma emin adımlar ile devam ediyor.
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, 3 Ekim 2009 tarihli Nahçıvan Anlaşması ile kuruldu. 16 Eylül 2010 tarihli İstanbul Bildirisi’ne göre de üye ülkeler, uluslararası hukukun ilkelerini kabul ederek, barış ve güvenliğin korunması ile iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürüleceğini deklare ettiler. İstanbul Bildirisi’yle isim değişikliğine gidilerek “Türk Konseyi” adı verildi.
Türk Konseyi; Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi, 12 Kasım 2021'de İstanbul'da “Dijital Çağda Yeşil Teknolojiler ve Akıllı Şehirler” temasıyla toplandı.
Zirve'de liderler, Teşkilatın isminin “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirilmesi başta olmak üzere kurumun geleceğini ilgilendiren bir dizi önemli konuda kararlar aldılar.
Zirve, Türk Devletlerinin Bağımsızlığının 30. Yıldönümüyle örtüşmesi ve Türkmenistan'ın Teşkilata gözlemci üye olarak katılmasından dolayı ayrı bir önem taşımaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı; Orta Asya için bir dirilişi, uyanışı ve bütünleşmeyi bağrında barındırıyor.
1991'de bağımsızlığını kazanan Orta Asya ülkelerine maalesef Sovyet Rus idaresinden sınır sorunları miras kaldı. Kardeş halklar üzerinden geçen yapay sınırlar, çatışmaları beraberinde getirdi.
Çözümsüzlük üretmek amaçlı sınır sorunlarının üzerini kaşımak; emperyalist devletlerin işgal ettiği ülkeler üzerinde tatbik ettikleri ve başarılı oldukları karanlık bir yöntemdi.
Orta Asya’nın dinamik problemlerinden biri de Karakalpakistan. Burada bir fay hattı var.
Karakalpaklar, tarihsel süreçte Orta Asya bölgesinde konumlanan; Kazakça’ya yakın bir dil konuşan ve Türk Dünyasının bağımsız devlet statüsü bulunmayan parçalarından biridir.
Karakalpak Özerk Cumhuriyeti bugün Özbekistan Cumhuriyeti'ne bağlıdır. Güneydoğusunda Özbekistan, güneyde Türkmenistan, batı ve kuzeyinde Kazakistan'la çevrilmiştir.
Karakalpaklar yüzyıllar boyu Harezm bölgesinde kardeş halklarla barış içerisinde yaşadılar. Karakalpakların, kendi yaşam alanlarında özerk statüde yaşamak arzuları en doğal hakları, bu engellenemez.
SSCB’nin dağılmasının ardından bağımsız bir devlet olmak fikri öne çıksa da bu süreç yönetilememiş ve 1993 yılında Karakalpakistan yetkilileri Özbekistan’la 20 yıl süreyle birleşme anlaşması imzalamışlardır.
Bu anlaşmaya göre, 2013 yılında taraflar, yeniden ya süreyi uzatacaklar ya da referandum yolu ile Karakalpakistan halkı, Özbekistan’dan ayrılacak ve ülke kendi kaderini kendi tayin edebilecektir. Halk, Özbekistan’dan tarafa oy kullandı.
“Özbekistan anayasasının 70. Maddesinde; Karakalpakistan’ın “egemen” olduğu ve Özbekistan Cumhuriyeti’ne dahil olduğu yazılıdır.
Karakalpakistan’ı düzenleyen diğer maddeler ise 71-74. maddelerdir. Karakalpak Özerk Cumhuriyeti’nin kendi Anayasası olduğu ancak bunun Özbekistan Anayasasına aykırı olamayacağı yazar.
Özbekistan kanunlarının, Karakalpakistan için bağlayıcı olduğu belirtilir. Karakalpakistan’ın sınırlarının, Karakalpakistan’ın rızası olmadan değiştirilemeyeceği ifade edilir.
Protestolara yol açan asıl madde 74. maddedir: “Karakalpakistan Cumhuriyeti, Karakalpakistan’ın genel halk oylamasına dayanarak, Özbekistan Cumhuriyetinden ayrılma hakkına sahiptir.”
Mevcut taslakta bu maddenin yer almadığı görülüyordu.
Değişiklik için kamuoyuna sunulan taslak metinde ilk olarak buradaki “egemen” ifadesi yer almıyordu.
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev gerçekten devlet idaresinde tecrübeli bir isim. Protestoların olabileceği neden önceden öngörülmedi? Devlet başkanına yanlış bilgi mi verildi?
Karakalpakistan'daki Protesto görüntüleri, anında dünya medyasına yer aldı. Bu durum “medyanın doğası gereği” diyebiliriz.
Fakat Küresel Haber ajansları, olayları çarpıtarak yansıttı. Hegemonik Güçler tarafından Rus/ Ukrayna savaşı sonlandırılmazken acaba Rusya’nın dikkatini dağıtmak için Karakalpakistan olayları büyütülmeye mi çalışıldı?
Şurası kesin ki; Türk Devletleri Teşkilatı öncülüğünde acilen bir Haber Ağı/ Ajansı kurulmalı. Üye devletlerin, resmi haber ajansları ile bağımsız medya kuruluşlarından temsilcilerin yer alacağı bu ağ, Orta Asya haberlerini güvenilir ve tarafsız bir şekilde dağıtabilmeli.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Özbekistan'ın Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti'nde meydana gelen olaylarla ilgili olarak; "Özbekistan yönetiminin ve halkının, olayları sağduyu ve barış ile huzur ortamı içerisinde çözüme kavuşturacağına inancımız tamdır." ifadelerini kullandı.
Türkiye, bir adım daha atarak Özbekistan ile konu ile ilgili bir çalışma başlatmalıdır. Türkiye, bölgesinde ve küresel çapta yükselen bir güç olarak; Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. Yılının da yaklaşması vesilesi ile somut jeopolitik ve jeostratejik hamlelerle bölgedeki gücünü hissettirmeye çalışmalıdır.
Buhara, Semerkant, Hive gibi tarihi Özbek Şehirlerinde, İslam Dünyası için kurtuluş reçetesi yazan; Ahmet Yesevi, İmam Buhari, İmam Maturidi, Bahaeddin Nakşibendi gibi birçok alim, bu coğrafyada mücadelelerini sürdürmüşler.
Küresel güçlerin bölgeyle ilgili atacağı adımlar dikkatle izlenmeli ve Orta Asya’nın bağrında ateşe izin verilmemelidir.
İslam Dünyasının en büyük merkezlerinden biri olan Orta Asya’da istikrar ve huzur hakim olmalıdır.
Mikro milliyetçilikler, insan onurunu ayaklar altına almaktadır. Hak ve adalet ölçüsünde insanların yaşamları garanti altına alınmalıdır.
Orta Asya’daki etnik çatışmaların ağır sonuçları olduğunu gördük. Çatışan taraflarda birbirilerine karşı öfke biriktirmeler oluşmaktadır.
İsmail Gaspıralı’nın meşhur “İşde, Dilde, Fikirde İşbirliği” sözü dama mı atıldı?
Bazılarının dediği gibi “Büyük Turan fikri bir ütopyadır. Türkiye Cumhuriyeti, resmi olarak böyle bir dış politika perspektifi gütmüyor” sözü, gerçeklikten ne kadar uzak. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Cumhuriyetleri o halde neden teşkilatlanmaya gitti. Elbette Rusya ve Çin halen bölgede birer güç olarak duruyor.
Çin’in teknolojik ürünlerini pazarlaması için Yüzyılın Konsepti “Bir Kuşak Bir Yol Projesi (Yeni İpek Yolu)” için Türk Devletlerine muhtaç olduğu aşikar. Çin, yumuşak güç ve ince siyaseti ile Orta Asya’da gizli ajanda kullanmaktadır.
Karakalpakistan sorununun gelecek günlere taşınmaması için Taşkent hükümetinin adil, sürdürülebilir ekonomik ve kültürel kalkınma projelerini yenilemelidir.
Karakalpakistan, Özbekistan ve bölge ülkeleri açısından son derece önemli.
Kırgızistan ve Kazakistan hükümetlerinin Karakalpakistan olaylarında Özbekistan hükümetini destekler tavır almaları önemlidir. Karakalpak halkının haklı talepleri, karşılıklı uzlaşı yolu ile çözüme kavuşturulacak.
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Karakalpakistan halkına seslenerek; "Yüzyıllar boyunca ülkemizde süregelen ezeli dostluk ve kardeşliği, karşılıklı saygı ve sevgiyi, birliğimizi, barış ve istikrar ortamını korumak hepimizin görevidir. Bu bizim anayasal reformlarımızın temel amacıdır. Toplumun huzurunu ve kamu güvenliğini bozmaya çalışanlara karşı kanun çerçevesinde sıkı tedbirler alınacaktır. Özbekistan'da 'Hukuk önceliklidir, suçun cezası kaçınılmazdır' kuralının sağlanması için tüm güçler ve imkanlar yeterlidir. Mevcut durumda tüm vatandaşlarımızı birlik ve dayanışma göstermeye, akılcı davranmaya, çeşitli kötü niyetli çağrı ve eylemlere kapılmamaya çağırıyorum. Asil ve hoşgörülü Karakalpak halkının zekasına ve bilgeliğine inanıyorum" diyerek devlet adamı olma vasfını ortaya koydu.
Sözümüzü M.S. 963-1033 (Hicri 352-425) yılları arasında yaşayan ve Kars’ta mefdun olan büyük tasavvuf alimi Ebu'l Hasan El Harakani’nin sözü ile bitirelim:
'Türkistan'dan Şam'a kadar yaşayan birisinin eline diken batsa acısı benim acımdır'
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
https://www.turkkon.org/tr
https://www.haberturk.com/yazarlar/prof-dr-kursad-zorlu/3474871-karakalpakistanda-aslinda-neler-oluyor
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/orta-asya-ulkelerinin-sovyetlerden-miras-sinir-sorunu/2225665
https://www.insamer.com/tr/ozbekistanda-resmi-dil-tartismalari-ve-rusya-faktoru_3494.html