“Dikkat edin! Vücutta цöyle bir et parçası vardır ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Hadis-i Şerif)
Gözün görmemesi, ayağın olmaması veya kulağın duymaması. Allah'ın (cc) insanlığın hizmetine sunduğu nimetlere baktığımızda, hayatı anlama ve yaşama adına önümüzde hiçbir şekilde engel olmadığının şahidi olmaktayız.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) hadisi şerifte belirttiği gibi, yeter ki kalbin bozulmaması gerekiyor.
O ölçü/denge kaybedildiği vakit, vücuttaki diğer uzuvlar tam olsa da bir şey değişmiyor.
İnsanoğlunun, kâmil insan olma mertebesine ulaşmasına açılan kapının gönül olduğu, o kapının anahtarının ise kalp olduğu aşikâr.
O kalbi kontrol altında tutup, terbiye etmenin yegâne kaynağı-rehberi Allah'ın (cc) ayetleri ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) örnek hayatıdır.
“Kalp (bedenin) sultanıdır ve onun orduları vardır. Sultan düzgün/iyi olursa askerleri de düzgün/iyi olur. Sultan bozuk/kötü olursa orduları da kötü olur. Kulaklar bu sultanın habercileridir. Gözler bekçileridir. Dil sultanın tercümanıdır. Eller (tebaasını kuşatan) kanatlarıdır. Ayaklar postacılarıdır. Ciğer şefkat ve merhamet kaynağıdır. Dalak ve böbrekler (kendisine yönelen tehlikeleri bertaraf eden) tuzaklarıdır. Akciğer (hayatın kaynağı) nefestir. Sultan iyi olursa askerleri de iyi olur, sultan kötü olursa askerleri de kötü olur.” Allah'ın Resulünün bize ışık tuttuğu bilgiler doğrultusunda hareket edildiğinde, huzur, saadet ve mutluluğa erişememek mümkün değildir.
O nedenle hayatımızın her anı ve aşmasında Kur'an ve Sünnet üzere olmanın önemini iyi algılamamız gerekmektedir. Aksi takdirde, önemine vurgu yapılan kalbin asıl işlevini kaybetmesine sebep olunur ki, o vakitten sonra gözün görüp, kulağın işitmesi, zihnin ve bedenin eksiksiz çalışması, kısacası vücut dilinin eksiksiz olması hiçbir mana ifade etmeyecektir…
Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de buyuruyor; “Size ulaşan her nimet Allah'tandır. Sonra size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman yalnız O'na yalvarır yakarırsınız. Sonra sizden o sıkıntıyı giderince bir de bakarsınız içinizden bir kısmı Rabbine ortak koşar" (Nahl Suresi-53-54)
Ayeti kerime, bizlere nasıl bir imtihan içerisinde olduğumuzu gösteriyor.
Hasta olup huzur arayan, sağlığına kavuşmanın sonrasında ihlas ve samimiyetin kaybolmasının örneklerine rastlamaktayız.
Beşeri (geçici) hayattaki, ebedi hayata giden yolun çok dolambaçlı olduğu, imtihanın da burada başladığını görmekteyiz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor; "Sizin en hayırlınız, insanlara faydalı olanınızdır. Hayra yol gösteren o hayrı işleyen gibidir; Şerli bir şeye yol gösteren de o şerli işi işleyen gibidir.”
Kalplerin katılaşmaması ve gönüllerin huzura ermesi ve iyilik kapısının sürekli açık tutulması önem taşımaktadır.
Bu görev ve sorumluğumuzun gereklerini, hayat mücadelesinde yer aldığımız kulvarlarda yapmamız gerekmektedir.
Nerede ve nasıl yardım yapacağımızı düşünmek kadar adım atmak da önemli.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz buyuruyor; "İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgari gereğidir.”
“Allah’ım! Beni, iyilik yaptıkları zaman sevinç duyan, kötülük yaptıkları zaman da bağışlanma dileyen kullarından eyle.”
Buradan da anladığımız kadar, iyilik ve beraberindeki huzur çok uzaklarda değil, hemen yanı başımızda.
Yeter ki sahip olduğumuz İslam inancının gereklerini yerine getirelim.
Eğer, uygulamada bir aksilik/eksikliğimiz varsa sahip olduklarımızı bir gözden geçirip, “Ben nerede eksik yapıyorum” sorusuna cevap aramak, Müslümanlığımızın gereğidir; Allah'ın emirlerini yerine getirmek, inancını tam olarak yaşamak.
Eğer, hayat akışımızda bir aksaklık varsa, doğru olmayan duygu ve düşünceden uzaklaşmak gerekiyor.
Aslında, bir başkasının bizim yardımımıza ihtiyacı olması ve o iyiliğe koşmamız, kendi kendimize yapacağımız en büyük iyilik olacaktır…
Çalışma hayatımızda mevki-makam ayırt etmeksizin, beşeri ve ebedi hayatta huzura erişmek zor gibi görünse de bunun imkânsız olmayacağını görmekteyiz.
“Acaba”larla başlayan hayatın başlangıç-dönüş noktasını iyi yakalamak gerekiyor.
Bizlerin uğraşı alanı olan spor konusunda engelli (ayrıcalıklı bireylerle) bireylerle gerçekleştirdiğimiz faaliyetin sonucunda nasıl kazanımlar elde edildiğine bizzat şahit olanlardanız.
Fırsat verip, imkan tanındığı vakit engelli (ayrıcalıklı) bireylerin kişisel kazanımın yanı sıra ulusal ve uluslararası başarılar elde ettiği, sadece bireysel değil ülke olarak da kazanıma dönüştüğüne şahit olmaktayız.
Sözün özü, Müslümanlığımızın gerekliliği, Kur’an-ı Kerim’in emirlerine itaat edip, Peygamberimizin örnek yaşantısını hayatımıza uyarlamak, insan olmamızın da gerekliliğidir.
Bu bilince sahip olmak, beşeri ve ebedi hayatın mutluluk kaynağıdır, olacaktır. Elhamdülillah…
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com
Sayit ozkan 4 yıl önce