İsrail Ordusunda İddia Edilen Cinsiyetçilik ve Göz Ardı Edilen Tehdit
İsrail, askerlik hizmeti konusunda dünyada öne çıkan ülkelerden biridir. 18 yaşına gelen her İsrail vatandaşı, zorunlu askerlik görevini yerine getirmek üzere orduya teslim olur. Bu zorunlu süre, erkekler için üç yıl, kadınlar için ise iki yıldır.
Zorunlu askerlik hizmetini yerine getirenler, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin ana omurgasını oluşturur.
Kadınlar da zorunlu askerlik hizmetini genellikle sekretarya, sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri, lojistik kanallar, geri destek ve geri besleme üniteleri gibi alanlarda gerçekleştirirler. Ancak, nadir durumlarda sıcak saha görevlendirmeleri alabilirler. Sahada görev almaya gönüllü olan kadınlar, özel bir eğitim sürecinin ardından atanır.
Bunun yanında, İbranicede "Tatzpitaniyot" olarak adlandırılan kadın askerler, İsrail Savunma Kuvvetleri'ne bağlı Sınır Savunma Birlikleri'ne atanırlar. Bu birliklerin hizmet, icra ve operatör sınıfı tamamen kadınlardan oluşur.
Gazze ve Batı Şeria'nın sınır hatlarında, bu kadın askerler cihaz başında gözetmenlik yaparlar.
Gözetleme askerleri, çeşitli kameralar, sensörler ve haritalar aracılığıyla bilgi toplayarak, izledikleri 15-30 kilometrelik arazide meydana gelen her değişiklikten haberdar olmakla görevlidir.
Bu askerler, haftanın yedi günü, günün 24 saati boyunca gerçek zamanlı istihbarat bilgileri sağlayarak, birçok askeri birim tarafından "ordunun gözleri" olarak anılmaktadır.
-Sınır Savunma Birliklerinde görev yapan Gözetleme Operatörü Kadın Askerler-
Son zamanlarda İsrail ordusunda yaşandığı iddia edilen cinsiyetçilik meselesi, 7 Ekim'deki HAMAS saldırılarıyla birlikte tekrar gündeme geldi.
İddialara göre, Sınır Savunma Birlikleri'nde görev yapan kadın askerlerin gözlemleri, saldırıya dair önemli bilgiler içeriyordu ancak bu bilgiler ciddiye alınmadı.
Bir generalin “Sınır Savunma Birliklerindeki askerler erkek olsaydı her şey farklı görünürdü” diye yaptığı açıklamalar, kadın askerlerin maharetsiz olduğu ve bu nedenle İsrail'in zor duruma düştüğü şeklindeydi.
Ancak edindiğim bilgiye göre, bu cinsiyetçi yaklaşım sadece bu generalin beyanlarıyla sınırlı değil.
İsrailli kaynaklarımdan aldığım ve yerel medyada yaptığım araştırmalarda, kadın gözetleme askerlerinin raporları, HAMAS'ın saldırı hazırlıklarına dair önemli bilgiler içeriyordu.
İsmi “Ilana” olan askerlerden biri, İsrail’in en eski ve ciddi günlük gazetesi Haaretz'e, “meslektaşlarının alışılmadık derecede yüksek drone faaliyeti ve Hamas unsurlarının bir gözlem noktasını ele geçirmek için eğitim aldığını gözlemlediğini ve ilgili komutanlıklara raporladığını” söylemiş.
Aynı asker aynı haber içinde "Son iki ayda her gün, bazen günde birkaç kez, sınırın hemen yakınına, çitin yaklaşık 300 metre uzağında, bazen de bundan daha azında insansız hava araçları göndermeye başladılar" demiş.
“Savaştan bir buçuk ay önce, Hamas eğitim kamplarından birinde, bizim kullandığımıza benzer, tam ölçekli bir gözlemci konumu modeli inşa ettiklerini gördük.” Ilana, “orada makineli tüfek tetikçisini vurmak için insansız hava araçlarıyla eğitime başladılar” diye de devam etmiş.
Askerler, Hamas'ın bir saldırı için eğitim aldığına dair emir komuta zincirine rapor gönderdiklerini ancak bunların dikkate alınmadığını aynı haberde belirtmişler.
Ilana, saldırı başladığında HAMAS’ın, eğitim sırasında gözlemlendikleri yöntemlerin bire bir aynı taktiklerle mevzilerini vurmak için ‘drone’lar kullandıklarını söylemiş.
Adı açıklanmayan başka bir asker, HAMAS’ın Merkava Mark 4 tankının birebir kopyasını inşa ettiğini ve bunu eğitim için kullandığını gördüğünü ve üst komutanlıklara bildirdiğini ifade etmiş.
Hatta aynı haberde, gözetleme askerlerinden birinin 7 Ekim sabahı erken saatlerde komutanı uyandırıp "tuhaf bir şey" gördüğünü ancak komutanı tarafından böyle önemsiz bir bilgi için neden kendisini bu saatte uyandırdığı konusunda ciddi uyarılarda (!) bulunduğu için aynı komutanından özür dilediği aktarılmış.
Kadın askerlerin yaptığı uyarıların, üst düzey güvenlik görevlileri tarafından göz ardı edildiği ve sınır hatlarında olası bir sızma konusunda uyarılmadığı iddia ediliyor. Bu durum, saldırının boyutlarını önemli ölçüde etkilemiş olabilir.
“Yaara” isimli bir kadın asker; "Bu saldırıyı daha önce bilseydik ya da uyarılsaydık tüm bu felaket farklı görünürdü. Kimse bize bu kadar yüksek seviyede tedbir olduğunu söylemedi" demiş.
Yaara; "IDF bizi ördek gibi bıraktı" diyerek şöyle devam etmiş; “Sahadaki askerlerin en azından silahları vardı ve kahramanlar gibi öldürüldüler. Kadın gözetleme askerleri ordu tarafından terk edildi ve kendilerini savunma şansı bulamadan katledildiler.”
7 Ekim'de Nahal Oz üssünde on beş kadın asker öldürüldü, altısı da Gazze'de kaçırılıp rehin tutuldu. ‘Er Ori Megidish’ isimli bir kadın asker ise Gazze'deki bir operasyon sırasında IDF birlikleri tarafından kurtarıldı.
İsrail medyasında yer alan haberlere göre, kadın gözetleme askerlerinin kendilerine saygı gösterilmediği, görüşlerinin dikkate alınmadığı ve hatta sık sık aşağılandığına dair bir soruşturma, geçtiğimiz yıl yayınlanmıştı.
Bu durum, cinsiyetçilik iddialarını daha da derinleştirmekte.
7 Ekim saldırılarından sağ kurtulan askerlerin birçoğuna, görevlerine dönmemeleri halinde firar yaptırımları uygulanacağı söyleniyor. Ancak, bu askerlerin yaşadığı travma ve kaybettikleri meslektaşlarıyla ilgili duydukları acı, bu durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
Ama asıl karmaşık olan şu soruların cevapları;
- İsrail Ordusundaki cinsiyetçilik ayrımı bu boyutlardaysa ve bu biliniyorsa neden müdahale edilmedi? Bu kaotik durumdan bir çıkar mı bekleniyordu?
- Sınır Savunma Birliklerindeki her bir operatör –görevli, görevlerini yapmış– raporlarını tutmuş ve gerekli istihbaratı oluşturup, ilgili komutanlıklara sunduysa böylesine “hayati ve ciddi” bir bilgi neden “önemsiz ve gayri ciddi” görülmüştür? Gerçekten, altında cinsiyetçilik mi vardır? Yoksa?
- Bu da akla başka soruları getiriyor; “HAMAS’ın saldırmasından ulusal çıkar mı bekleniyordu? HAMAS’ın saldırısından haberleri vardı da beklediler mi?” Çünkü sunulan raporlarda bu saldırının olacağı aylar öncesinden Sınır Savunma Birlikleri tarafından İsrail Genelkurmayına rapor edilmiş? Ancak bir önlem alınmamış… Alınmamakla kalmayıp resmen beklenilmiş gibi durmakta… Buradan başka ne anlam çıkar bilemiyorum?
Yaşanan bu olaylar ve sorularımız, sadece bir cinsiyetçilik sorunu olarak değil, aynı zamanda askeri istihbaratın ciddiyeti ve bilgilerin nasıl değerlendirildiği konusunda da önemli soruları beraberinde getiriyor.
Tüm bunlardan sonra da şu şüpheler su yüzüne çıkıyor; “İsrail’in HAMAS saldırılarından haberi vardı ve önlem almadı. Çünkü bu saldırılar onların konvansiyonel müdahalesi için gerekliydi…”
Şu anda izlenen yol ve takvim de sanırım beni haklı çıkartıyor.
.
Serkan Yıldız, dikGAZETE.com