
İsrail’in katliamları; buna karşı koyamayan Devletler ve BM’nin etkisizliği
MOSKOVA
Bir önceki yazımızda İsrail’in Gazze katliamındaki gerçek bilançosu’nu rakamlarla ortaya koymuştuk, (*) korkunç bilançoya ulaştıktan sonra uykularımız Gazze’den ötürü bir kez daha bölünürken bizim avaz avaz susmaya hiç niyetimiz yoktu; böylelikle kalemin yazdığı bir makale daha vücut buldu...
--
Biraz geriye gidelim: İsrail, 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun aldığı bir kararla egemen bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi, Batı Şeria ve Gazze'de bir Filistin Arap devletinin kurulmasına ilişkin bir karar kabul etmiştir. Ve bu BM kararı İsrail tarafından 57 yıldır yerine getirilmemektedir!
Belki de dünyada hiçbir devlet BM Güvenlik Konseyi kararlarında İsrail kadar sık yer almamıştır. Tarihçiler bu tür kararların sayısının iki yüzü çoktan geçtiğini tahmin etmektedir; bunlardan 15 Kasım 2023 tarihli 2712 sayılı, 22 Aralık 2023 tarihli 2720 sayılı, 25 Mart 2024 tarihli 2728 sayılı ve 10 Haziran 2024 tarihli 2735 sayılı kararlar Hamas ile İsrail arasında fiili savaşın başlamasından sonra kabul edilmiştir. Dahası, son karar sadece rehine takası ve ateşkes önerisini desteklemekle kalmamış, aynı zamanda bir Filistin devletinin kurulmasına ilişkin önceki BM kararını da teyit etmiştir.
Örneğin; 2023 sonbaharında, Gazze Şeridi topraklarına yönelik roket ve bomba saldırılarının önemli ölçüde yoğunlaştığı bir ortamda, BM Genel Kurulu, Ürdün tarafından önerilen ve Filistin-İsrail çatışmasının tarafları arasında derhal ateşkes çağrısında bulunan bir karar tasarısını oylamıştı. Karar, delegasyonların çoğunluğu tarafından onaylandı. Aralarında Rusya, Çin, Brezilya, Türkiye, Kazakistan, Belarus, Güney Afrika, Endonezya, Suudi Arabistan, İran, Arjantin, Ermenistan ve Azerbaycan'ın temsilciliklerinin de bulunduğu 120 ülkenin delegasyonu tasarı lehinde oy kullandı. Belçika, Fransa, Norveç, İspanya ve Slovenya'nın da aralarında bulunduğu çok sayıda NATO ülkesinin de tasarı lehinde oy kullanması dikkat çekmiştir.
İsrail'in BM kararını uygulamayacağını hemen açıklaması ve Gazze Şeridi'ni vurmaya devam etmesi de bir hayli akıl dışıdır. İsrail'in BM Daimî Temsilcisi Gilad Erdan kararla ilgili olarak şu değerlendirmede bulunmuştu: “Bugün tarihe bir onursuzluk örneği olarak geçecek bir gün.”
Ayrıca İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile planlanan görüşmeleri, Guterres'in şu sözleri nedeniyle iptal etmişti: “Hamas saldırılarının bir anda gerçekleşmediğini kabul etmek gerekir. Filistin halkı 56 yıldır boğucu bir işgal altındadır.”
BM Genel Sekreteri'nin doğruları söylemesine rağmen, İsrail'in Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Gilad Erdan özür talep etmiş ve gayri ciddi bir tavırla İsrail'in bundan böyle BM yetkililerinin girişine izin vermeyeceğini söylemiştir. Hikâye, “Bu BM'ye bir ders vermenin zamanı geldi!” şeklinde özlü bir haykırışla sona ermiştir.
Ardından Gilad Erdan, “Masumların öldürülmesinin hiçbir gerekçeyle açıklanamayacağını anlamayan bir genel sekreter, genel sekreter olamaz” diyerek Guterres'in tamamen istifasını talep etmişti.
Görünüşe göre, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nde aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu binlerce masum sivili öldürmesinden İsrailli BM temsilcisi bir an bile söz etmemiş.
Mart 2024'te BM Güvenlik Konseyi ilk kez Gazze Şeridi'nde ateşkes kararı aldığında ve beş daimî üyeden hiçbiri veto yetkisini kullanmadığında, bu durum İsrail ve ABD'yi hemen ikiye bölmüştü: Başbakan Benjamin Netanyahu, Washington'a yapmayı planladığı ziyareti iptal etti. Beyaz Saray ise karardan dolayı hayal kırıklığına uğradığını açıkladı.
ABD eski Başkanı Joe Biden ve ekibinin üst düzey üyeleri, İsrail'e ve Gazze'deki katliamlarına karşı sabırlarının tükenmekte olduğunu her geçen hafta ortaya koymuştular. Hem Kudüs'e hem de dünyanın geri kalanına karşı hoşnutsuzluklarını ifade eden, giderek sertleşen açıklamaları tercih etmişlerdi. Sonunda Washington, BM Güvenlik Konseyi oylamasında çekimser kaldı ve beş aylık bir çıkmazın ardından karar genel olarak alkışlarla kabul edildi. O dönemde İsrail başbakanı, ABD'nin kararının savaş halindeki ülkesi için bir darbe olduğunu söylemişti.
Dolayısıyla işin sonunda ne tüm dünya ülkelerini temsil eden “BM”, ne ABD ne de bir başkası İsrailliler için bir hüküm niteliği taşımamıştır. Siyaset ve diplomaside çifte standart İsrail için olağan bir durum, tıpkı zaman zaman uluslararası hukuka riayet edilmemesi gibi…
Ekim 2023'te Gazze savaşının başlamasından bu yana İsrail ordusu ve yetkilileri, sivillere yönelik saldırılar, tıbbi tesislerin ve mülteci kamplarının bombalanması, sivillere ve Filistinli mahkumlara yönelik işkence ve infaz, cinsel şiddet ve soykırım da dahil olmak üzere defalarca savaş suçu işlemekle suçlanmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü, B'tselem ve Oxfam gibi çeşitli insani yardım kuruluşları, BM Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu ve BM Özel Raportörleri de dahil olmak üzere insan hakları grupları ve uzmanlar İsrail'in savaş suçlarını belgelemiştir.
29 Şubat 2024 tarihinde Gazze'nin Raşida Caddesi'nde “Un Katliamı” olarak adlandırılan olayda yardım isteyen 100'den fazla sivil, İsrail ordusu tarafından öldürülmüştü. Belçika Başbakan Yardımcısı Petra de Sutter, katliamın “uluslararası insancıl hukukun bariz bir ihlali” olduğunu belirtti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanımlamıştı.
Mart 2024'te BM, Gazze'de dört ay içinde dünyadaki tüm savaşlarda dört yılda ölen çocuk sayısından daha fazla çocuğun öldüğünü açıkladı. BM Filistinli mülteciler ajansı başkanı Philip Lazzarini şunları söyledi: Bu savaş, çocuklara karşı bir savaştır!
İsrail Savunma Kuvvetleri, 10 ve 22 Ekim 2023 tarihlerinde gerçekleştirdiği iki hava saldırısında, Uluslararası Af Örgütü tarafından “sivillere yönelik doğrudan saldırılar” ya da “rastgele saldırılar” olarak tanımlanan saldırılarda Birleşik Doğrudan Saldırı Mühimmatları kullandı.
24 Ekim'de BM Genel Sekreteri António Guterres, İsrail'in uluslararası insancıl hukuku “açık bir şekilde ihlal ettiğini” söyleyerek derhal ateşkes çağrısında bulundu.
13 Kasım 2023'te İsrail'in Gazze'yi Yeniden İmar Komitesi'ni bombalaması üzerine üç Arap ülkesi saldırıyı kınadı ve Ürdün saldırıyı “İsrail'in sabıka kaydına eklenen iğrenç bir savaş suçu” olarak nitelendirdi. 12 Ocak 2024'te BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sözcüsü, İsrail'in saldırılarının ayrım, orantılılık ve önlemleri dikkate almadığını ve İsrail'i savaş suçu sorumluluğuna maruz bıraktığını söyledi.
Şubat 2024'te İsrail Savunma Kuvvetleri, Belçika Hükümeti'nin Gazze Şeridi'ni kalkındırma ofisini bombalayarak yerle bir etti. Bunun üzerine Belçika, İsrail Büyükelçisini çağırarak “sivil altyapının tahrip edilmesini” uluslararası hukukun ihlali olarak kınadı.
22 Mart 2024 tarihinde Al Jazeera TV, bir İsrail insansız hava aracı tarafından çekilen ve Han Yunus'ta dört silahsız Filistinlinin İsrail hava saldırısı sonucu öldürüldüğünü gösteren bir video yayınladı. İkisi olay yerinde, diğerleri ise kaçmaya çalışırken öldürüldü. Al Jazeera, “fotoğraflardan bu Filistinlilerin silahsız olduklarının ve hiç kimseye ya da hiçbir şeye tehdit oluşturmadıklarının açıkça görüldüğünü” kaydetmişti.
Nisan 2024'te İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail'in Gazze'de bir apartmana düzenlediği ve 54'ü çocuk 106 kişinin ölümüne yol açan hava saldırısında, bölgede askeri hedef bulunmadığı için uluslararası hukuku ihlal ettiğini tespit etmişti.
Mayıs 2024'te Uluslararası Af Örgütü, İsrail'in 44 sivili öldürdüğü üç hava saldırısıyla ilgili olarak savaş suçları soruşturması başlatılması çağrısında bulundu.
Haziran 2024'te Ürdün Dışişleri Bakanlığı, İsrail ordusunun Al-Sardi Okuluna yönelik saldırısını kınayarak “Bu eylemler ve suçlar... tüm insani ve ahlaki değerlerle çelişmekte ve bir bütün olarak uluslararası topluma karşı savaş suçu teşkil etmektedir” açıklamasında bulundu. BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı Başkanı Philippe Lazzarini, Al-Sardi okuluna yapılan saldırıya cevaben, BM binalarına yapılan saldırının “uluslararası insancıl hukukun açıkça göz ardı edildiğini” gösterdiğini söylemişti.
Ağustos 2024'te İsrail'in Al Tabain okuluna yönelik saldırısının ardından Ürdün Dışişleri Bakanlığı bunu “uluslararası hukukun ve tüm insani değerlerin açık bir ihlali” olarak nitelendirirken, Türk hükümeti de bunun “insanlığa karşı işlenmiş bir suç” olduğunu söyledi.
Ağustos 2024'e tekrar gelindiğinde Gazze'den gelen veriler, savaşın 21. yüzyılın en kanlı savaşlarından biri haline geldiğini gösteriyordu. Papa Francis bile İsrail'in Lübnan ve Gazze'ye yönelik saldırılarının orantısız olduğu sonucuna varmıştı.
Eylül 2024'te İsrail'in düzenlediği bir hava saldırısında yerinden edilmiş insanların kaldığı bir barınakta 6 BM çalışanı hayatını kaybetmiş ve BM Genel Sekreteri António Guterres, bunu uluslararası insancıl hukukun “ağır ihlali” olarak nitelendirmişti.
Görüldüğü üzere İsrail için gerçekten de hiçbir şeyin kutsallığı kalmamış durumda. 19 Ekim 2023'te İsrail Hava Kuvvetleri, yakınlardaki bir komuta ve kontrol merkezini hedef aldığı iddia edilen bir saldırıda Aziz Porphyrios Kilisesi'ne saldırmış ve ağır hasar vermişti. Yüzlerce Hıristiyan ve Müslüman, bu kiliseye sığınmış ve bunlardan 16'sı da öldürülmüştü. Kudüs Rum Ortodoks Patrikhanesi bu eylemi “görmezden gelinemeyecek bir savaş suçu” olarak değerlendirmişti.
16 Aralık 2023 tarihinde Kudüs Latin Patrikhanesi, İsrail ordusunun Kutsal Aile Mabedi'ne sığınan iki kadını öldürdüğünü açıkladı ve “Savaşla alakasız insanlar kilise arazisinde soğukkanlılıkla vuruldular” ifadesini kullandı. Papa Fransuva daha sonra İsrail'in Katolik kilisesine yönelik saldırısını terör eylemi olarak nitelendirdi.
Üstelik İsrail sadece Gazze'de katliam yapmıyor. 5 Kasım 2023'te İsrail'in Lübnan'da Ainata yakınlarında bir araca düzenlediği hava saldırısında üç çocuk ve büyükanneleri hayatını kaybetmişti, anneleri ise yaralanmıştı. İsrail ordusu, arabayı vurduğunu kabul etti etmesine ama yaptığı yanına yine kâr kaldı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu saldırıların açık bir savaş suçu olarak soruşturulması gerektiğini söyledi. Lübnan'ın geçici başbakanı Necip Mikati, saldırıyı “iğrenç bir suç” olarak nitelendirdi.
Bununla birlikte İsrail, çok sayıda BM personelini de öldürmüştür. Mart 2024 itibariyle, 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'nde 165 BM personeli öldürülmüştür. Örneğin; Mart 2024'te İsrail bir BM gıda dağıtım merkezini bombalayarak bir personelin ölümüne, 22'sinin de yaralanmasına neden oldu. Gazze'de öldürülen beşinci Amerikalı personel olan bir BM insani yardım çalışanının ölümünün ardından Amerikan Yakın Doğu Mülteci Yardımı, “ekibimizin güvenliğini ve açlıkla karşı karşıya olan sivillere yardım ulaştırılmasını tehdit eden ölümüyle ilgili bağımsız bir soruşturma” talep etmişti.
İsrail ordusu, mültecilerle ilgili uluslararası sözleşmeleri hiçe sayarak barışçıl mültecilere de acımıyor. CNN, The New York Times ve Sky News tarafından yapılan analizler, İsrail'in daha önce sivillere tahliye çağrısı yaptığı bölgeleri bombaladığını ortaya koydu. Sky News tarafından yapılan bir araştırmada İsrail'in tahliye emirlerinin “kaotik ve çelişkili” olduğu sonucuna varılmıştır. NYT, İsrail'in bu bölgelere 2,000 kiloluk bombalar attığını tespit ederken CNN de İsrail'in sivillere güvenli olduğunu söyledikten sonra bombaladığı en az üç yer olduğunu belirtti. NBC News tarafından yapılan bir araştırma, ordunun güvenli bölge olarak belirlediği yedi bölgede Filistinlilerin hava saldırılarında öldürüldüğünü ortaya koydu. Haziran 2024'te bir BM Soruşturma Komisyonu, İsrail'in Filistinlileri öldürme katliamlarının insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu tespit etti.
9 Ekim 2023 tarihinde İsrail Savunma Kuvvetleri, Cebaliye mülteci kampındaki bir pazara büyük bir hava saldırısı düzenledi. Saldırıda 60'tan fazla sivil hayatını kaybetti ve pazar ciddi şekilde hasar aldı. İsrail'in diğer bölgelerdeki hava saldırıları nedeniyle yerinden edilmiş kişiler kampa sığındığından, haliyle saldırı sırasında pazarda yoğun bir kalabalık bulunuyordu.
31 Ekim 2023 tarihinde Nusayrat mülteci kampı yakınlarında 106 sivilin ölümüne neden olan hava saldırısı İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından açık bir savaş suçu olarak değerlendirilmişti.
1 Kasım 2023'te Cebaliye mülteci kampına düzenlenen iki hava saldırısının ardından BM İnsan Hakları Ofisi, “Bunların savaş suçu teşkil edebilecek orantısız saldırılar olmasından ciddi endişe duyuyoruz” açıklamasında bulunmuştu.
Aynı gün İsrail Savunma Kuvvetleri, yoğun nüfuslu Al-Shati mülteci kampına bir hava saldırısı düzenledi. Filistin medyası, saldırıda çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini ve aralarında Al-Gharbi Camii, Yassin Camii ve Al-Susi Camii'nin de bulunduğu dört caminin yıkıldığını bildirdi. El Şati kampına yönelik hava saldırıları “bütün bir mahallenin katledilmesi” olarak nitelendirilmişti.
24 Aralık 2023 tarihinde Al Maghazi mülteci kampına düzenlenen hava saldırısında 68 kişi hayatını kaybetti. Al Jazeera'ye göre kurbanların büyük çoğunluğu sivildi. Ayrıca kampın, IDF'nin daha önce Gazzelilere boşaltma emri verdiği bölgelerden biri olduğunu da belirttiler. Hamas, saldırıyı bir “katliam” ve “savaş suçu” olarak nitelendirdi. İsrail daha sonra saldırıda yanlış mühimmat kullanıldığını tespit etti ve sivillerin zarar görmesinden üzüntü duyduğunu açıkladı.
Şubat 2024'te, Jebaliya mülteci kampına iki ve Gazze Şehrindeki Al-Yarmouk kasabasına bir saldırı düzenlenmiş ve yoğun nüfuslu bölgelerde geniş alanlı yüksek patlayıcı parçalayıcı mühimmat kullanılmıştı. Öyle ki, bu saldırılar büyük yıkıma neden olmuştur. BM İnsan Hakları Ofisi, saldırılarda toplam 153 kişinin öldüğünü teyit etmiştir, ancak bu sayının 243'e kadar çıkması muhtemeldir. Saldırılardan önce evlerin boşaltılması için herhangi bir uyarı ya da çaba gösterilmediği bildirilmiştir.
Ve bu keder dolu İsrail’in katliamlar listesi daha da uzayıp gidebilir…
“Yanlış mühimmat” ve yoğun nüfuslu bölgelerde kullanılamayan yüksek patlayıcılı mühimmatlara gelince, bu ise hikâyenin sonu değil. Ekim 2023'te İsrail ordusunun beyaz fosfor mühimmatı kullandığına dair çok sayıda delil kamuoyuna açıklanmıştı. Uluslararası insan hakları örgütü Human Rights Watch (HRW), İsrail'in Lübnan ve Gazze Şeridi'ne yönelik askeri operasyonları sırasında beyaz fosfor kullandığını açıklamıştı. Bu durum örgütün internet sitesinde yayınlanan bir raporda da belirtilmiştir.
“İnsan Hakları İzleme Örgütü, teyit edilmiş video görüntülerine ve görgü tanıklarının ifadelerine dayanarak, İsrail güçlerinin sırasıyla 10 ve 11 Ekim 2023 tarihlerinde Lübnan ve Gazze'deki askeri operasyonlarda beyaz fosfor kullandığını tespit etmiştir.” HRW, Gazze'nin yoğun nüfuslu bölgelerinde beyaz fosfor kullanımının sivillere yönelik riski artırdığını ve uluslararası insancıl hukuka aykırı olduğunu vurgulamaktadır.
Beyaz fosfor hava bombaları, havacılık misket bombaları, topçu mermileri, mayınlar ve diğer karışımlarda kullanılmaktadır. Yangın çıkarıcı silahlar konvansiyonel silahlar olarak sınıflandırılır, ancak 1980 BM İnsanlık Dışı Silahlar Sözleşmesi'nin Üçüncü Protokolü bunların sivillere ve sivil nesnelere karşı ve sivil bölgelerdeki askeri hedeflere yönelik saldırılarda kullanılmasını yasaklamıştır. İnsan hakları örgütleri fosfor bombalarının kimyasal silah olarak sınıflandırılması çağrısında bulunmuştur.
Filistin, İsrail'in Gazze Şeridi'nde sivillere karşı kullanımı yasak olan fosfor bombası kullandığını Filistin Dışişleri Bakanlığı’nın “Twitter/X” hesabından da doğruladı.
“İsrail işgal rejimi, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki El-Karam'da Filistinlilere karşı uluslararası alanda yasaklanmış beyaz fosfor bombaları kullanıyor” denildi. Konuya ilişkin beyaz dumanlı mermileri gösteren bir video da eklendi.
Fosfor mühimmatları yangın çıkaran mühimmatlardan oluşuyor ve Savaş Mağdurlarının Korunmasına ilişkin 1949 Cenevre Sözleşmesi Ek Protokolleri ve 1980 BM Bazı Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi tarafından yasaklanmıştır. Ama gel gör ki, yine de bu İsrail'in katliamlarını durdurmamaktadır! İsrail için BM kararlarının da bir hükmü yoktur.
Genel olarak, İsrail ve ordusunun komuta kademesi uluslararası normları ve anlaşmaları tamamen göz ardı etmekte, kendilerini uluslararası toplumun dışında konumlandırmakta ve çeşitli uluslardan, milletlerden ve dinlerden çok sayıda masum insanı kasten açıkça öldürmektedir.
Bugün ise İsrail’in işlediği zulmünü, İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler'in Nazilerinin işlediği suçlarla aynı kefeye koymak için her türlü neden ve gerekçeye sahibiz. Ve eğer İsrail, kendisini tüm dünyaya karşı konumlandırma gayretine girmiş ise, o zaman tüm dünya ülkeler, kanunsuzluğun ve toplu katliamların Devletler düzeyinde “normaller” haline geldiği bir ülke ile ilgili olarak derhal uygun sonuçları ve kararları çıkarmaya koyulmalıdır.
.
Hasan Enes Karahan, dikGAZETE.com
(*) İsrail’in Gazze katliamındaki gerçek bilançosu
https://www.dikgazete.com/yazi/israil-in-gazze-katliamindaki-gercek-bilancosu-7674.html