İSRAİL’İN GÜVENLİĞİ MESELESİ -l
ABD’nin her zaman ileri sürdüğü temel tez şudur: “İsrail’in güvenliğine bağlıyız,” “İsrail’in güvenliğini sağlamak temel hedefimizdir.” İsrail denilen terör üssü, askeri garnizon devleti görünümlü bir yapı olup, tarihte nadir görülen bir yapıdır. Ne Hasan Sabbah’ın terör teşkilatı ne Töton Şövalyeleri (tarikatı) Devleti ne Tapınak Şövalyeleri bu derece kan dökücü ve zalim olmamıştır.
Terörü, cinayeti, kan içiciliği normalleştiren bu yapı, terörün devletleşmiş halidir. Kısaca İsrail, bir devlet değil terörün cisimleşmiş halidir.
Bu yapının güvenliğinden söz etmek, güvenlik içinde yaşamasını temin etmek demek, kan dökücülüğün yeryüzüne yayılması demektir. Yeryüzünün fesada sürüklenmesi insanlık tarihinde görülmemiş şekilde anarşi ve zulmün her yere yayılması manasına gelmektedir.
TV kanallarında görüyorum, işitiyorum; “İsrail’in kendini güvende hissetmesi”, “güvenliğini garanti altına alması” kavramları konuşuluyor. “İsrail’in güvenliği”, “İsrail için güvenlik”, “İsrail’in güvenliğinin garantiye alınması”, “İsrail için güvenlik nedir”, “ne olursa İsrail kendini güvende hissedecektir” sorularının cevabı yoktur.
İsrail’e bakılırsa; “1980’lerde yayınlanan İdod Yunon Planı’na göre, Fas’tan Endonezya’ya, Sudan’dan Kazan’a kadar saha, İsrail’in güvenlik alanıdır.”
Bu planda Sudan’ın bölünmesi (Sudan 2’ye bölündü, ikinci bir defa daha bölünmesi için iç savaş sürdürülmektedir).
Irak’ın 3’e bölünmesi ve devlet gücünün dağıtılması ABD eliyle gerçekleştirildi. Mısır’ın pasifize edilmesi ve Sina Yarımadası’nın İsrail’e devredilmesi, bölünerek Nil Batı’sının İsrail’e devredilmesi.
Libya’nın 3’e bölünmesi (halen iç savaş devam etmektedir), Suriye’nin 5’e bölünmesi (Bugün Suriye, devlet olarak İsrail’e mukavemet edecek bir güç olmaktan çıkartılmıştır).
Ürdün’ün ilhak edilmesi, Türkiye ve İran’ın bölünmesi, bu planda açık açık vaaz edilmektedir.
Bu plana göre; İsrail’in yaşayabilmesi için İslam dünyası darmadağın edilmelidir. Türkiye ve İran tarihten çekilmelidir. Bizzat işgal edip, topraklarına katacağı ülkeler tahliye edilmeli yerinde kalan halklar da köleleştirilmelidir.
İdod Yunon Planı bir hakikattir, palavradan uydurulmuş bir kâğıt parçası değildir. Şimdiye kadar olanlar ortadadır. İsrail terör yapısı, planlarını kendi gücünü kullanmadan bir bir gerçekleştirmektedir.
İsrail’in güvenliğinin temel faraziyesi şudur: “Küresel müesses düzen” dedikleri Siyonizm, ABD’yi idare etmekte, İngiltere’yle dominyon tipi bir ortaklık içindedir.
Siyonist sermaye, Çin’e hâkimdir. Rusya’nın ekonomisi, Yahudi sermayesinin elindedir.
Siyonist lobi; para ve aktif varlıklarını garanti altına almak için karmaşık bir alacak-verecek ağı kurmuştur. Bir şekilde bu yönetimleri tepeden kontrol etmektedir. Ancak bu yapı, kendilerini tatmin etmemektedir.
Ortadoğu’da kuracakları “Büyük İsrail Projesi” ile İsrail’i aşağıdaki haritada yapılandırdıktan sonra Siyonist proje içinde bulundukları devletten ayrılarak Kudüs’e gelecekler, dünyayı buradan yönetecekler. Hedef budur.
Bu projenin gerçekleştirilmesinde ABD tipi bir soykırım projesi uygulanacaktır. ABD, resmi olarak 4 Temmuz 1776 tarihinde Kızılderililerin kanları üstüne kurulmuştur. Her Kızılderili'nin öldürülmesi için resmi olarak 5 dolar ödeyen ABD, toplamda 70 Milyon Kızılderili'yi katletti. O dönemde dünya nüfusunun 5'te birini Kızılderililer oluştururken bugün yok denecek kadar az bir sayıya düşmüştür.
Yani Ortadoğu’nun yoğun nüfusu, bu insanların nereye gideceğinin herhangi bir önemi yoktur. Katledilecektir, silinip süpürülecektir. Yok edilip gideceklerdir. Buna Türkiye dâhildir.
Nitekim İsrailli siyasetçi “…bu kitle, oğullarını cehenneme çiçeklerle ve öpücüklerle yollayan şehit annelerini de kapsamaktadır. Bu kimseler oğullarının ardından oraya gitmelidir; bundan daha adil bir şey olamaz. Bu yılanları yetiştirdikleri fiziki evleri gibi onlar da defolup gitmelidir. Aksi takdirde buralarda daha fazla yılan yetişecektir.” demişti.
Yani; “İsrail’in güvenliği terimi bir paranoyadır, ruh hastalığıdır” deyip geçemezsiniz!
“İsrail’e kendini güvende hissedeceği ortam hazırlanmalıdır, ona istediği garantiler verilmelidir” sözleri boş laflardır.
“İsrail'in güvenliği” demek, çevresindeki bütün ülkelerin silahsızlandırılması, halkların mutfak bıçağı dahi taşımaması, her şeyiyle teslim olması demenin de ötesindedir.
“İsrail’in güvenliği” demek, İsrail’in tepeden tırnağa nükleer ve konvansiyonel silahlarla silahlanması, bölgenin boşaltılması, Kızılderili örneğinde olduğu gibi insanların katledilerek, yok edilmesi, İsrail’in herhangi bir mukavemet görmemesi, hedeflerinin gerçekleşmesi, her yolu mubah görmesi ve insan hakları diye bir kavramın geçersiz olması demektir.
Sonuç; “İsrail’e daha fazla güvenlik kapasitesi tanımak” demek, “kendini güvende bulsun” demek, bölge halkalarının imha edilmesi İsrail’in bölgeye hakim olmasına yol açmak demektir.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com