Bir çok İslami sayfada; "Bir Mehdimizi daha kaybettik" diye ironik bir şekilde paylaşmışlar.
E, haklılar da..
Ama ortada üzerinde düşünülmeyen korkunç bir durum var aslında.
Adam kendini mehdi ilan etti, “Ben peygamberim” dedi kâfir oldu.
Değil mi!..
Her birimiz bu sapıklıkların karşısında duruyoruz.
Evet "SONUÇ" itibariyle böyle de olması gerekiyor.
Çünkü bu adam “Gayb"dan haberler alıp, Allah ile görüştüğünü söylüyor..
Bunlar meydana gelen bir vakanın sonucu peki ama "NEDEN?”
Tüm bunların nedeni ne?
Bu adamlar iyi ilim alırken, güzel de bir hayat yaşıyorken neden bu hale geliyorlar!
Evet inanıyorum, hakikaten bir şeyler görüyorlar bunlar; doğru, bir haberler alıyorlar bunlar da doğru..
Ama nereden!..
Rahmani mi!.. Şeytani mi!..
Argo tabir ile kayışlar tam da bu nokta da kopuyor zaten..
İskender Evrenesoğlu ve bu katagoride değerlendirilecek bir çok kişinin devasa zikirler yaptığını biliyoruz.
Bu artık Allah'ı zikretmekten çıkıp “Transandantal meditasyon" tanısında bir hale dönüşüyor.
Uçmak, kaçmak, Allah, Peygamber sandıkları birşeyler ile iletişime geçmek vs..
"Rabbimizi zikretmek ve bu şeytani işler ne alaka!.." diyebilirsiniz..
Ama o şeytan ki; insanı iddiasından vuruyor.
Bakın;
Bilimsel olarak zikrin, beyin dalgalarını düzenleyici etkileri vardır.
Misalen her namazın peşine zikrettiğimiz "Subhanallah... Elhamdulillah… Allahuekber… Estağfirullah..." kelâmlarını söylerken, dilimizin ucu üst ön dişlerimizin dibine değer.
Bu vurgu ise görevlerinden biri “Bedeni ve beden hücrelerini negatif enerjilerden, kötü düşüncelerden, vesveselerden korumak" olan hipofiz bezimizi harekete geçirir.
Ve ağzımızdan çıkan ses titreşimleri sayesinde beyin hücrelerimiz faaliyete geçer.
Beden hem ruhen arınır, hem madden hücreler oksijene doyar.
Allah Subhan ve Teala; "Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim" buyurur.
Yani ondan gelen mucizevi bir karşılıktır bu.
Aslında Rabbi Rahmanımız’ın bu güzel yansıması sayesinde tüm kötülüklerden arınırız ettiğimiz zikir ile..
Peki ya "Salihlerle oturup kalkın!" Hadis-i Şerif'i!..
Hakiki tasavvuf ehli, buna "in'ikas" demiştir..
Durun hemen “yobaz" etiketi yapıştırmayın!..
Bilimsel olarak da bu böyledir.
Her insanın bir frekansı vardır.
Ve karşımızdaki, bizden daha güçlü bir frekansa sahipse, bizi hemen kendi frekansına alır.
Bu sebeple, kimin elinden tuttuğumuz çok önemlidir.
Çünkü aynı frekanslar birlikte titreşerek, diğer titreşimleri de kendilerine dahil ederek büyük bir güç ortaya çıkarırlar.
Bunlar “Bilimsel" açıklamalardır.
Peki ilim ne der!..
"Aynı saatte okunan dualar, selamlaşmalar, salihlerle oturup kalkmalar.. “
Işte bizim, Ümmet olma gücümüz tam da buradan gelir..
Buraya kadar işin Rahmani kısmını anlattım ki mevzu net anlaşılsın..
Şimdi nedir bunun Şeytani kısmı!..
Bu insanlar, itidalli olmak yerine, öylesine aşırıya gidiyorlar ki bilinç altlarında açılmaması gereken bölümleri aktifleştiriyorlar.
Bunu şu an günümüzde süslü şekillerde de görebilirsiniz.
Mesela, "1 haftada İngilizce öğrenme... 5 ayda hafız olma... 1 gecede bilinç altı terapisi ile zayıflama (!)…"
Aynı “Matrix" filmindeki gibi, beyine program yükleyerek bir çok şeyi vaad ediyorlar..
Bi dakika ama neden!..
Bilinç altına telkinler ile gerçekten de bu programları yüklüyorlar ama bizden ne çalıyorlar dersiniz!..
Bunun tek bir cevabı var;
- İman..
Yine başladım değil mi yobazlığa!..
Hayır hayır..
Bakın Amerika'nın en ünlü dergilerinden biri olan “Time" ne diyor;
"Amerikalı biyolog Dean Hamer, 'Tanrıya inanç geni’ni buldu!”
İşte böyle; bizlere süslü işler vaad ederek, inancımızı bloke edip, kendi şeytani telkinlerini yüklüyorlar..
Sürekli, "Deccal’in fitnesinden Allah’a sığınan bir Peygamber"in Ümmeti olarak hala “Tek gözlü bir yaratık gelecek, 'ben Deccalim' diyecek biz de 'inanmadım kiii’ deyip kaçacağız..." hayalleri kuruyoruz ya; yazık bizlere!..
Bugün, haram yöntemlerle, bilinç altı telkinleriyle, misalen çok ağır bir yükü kaldırmayı vaad ediyorlar..
Hakikaten adam yaratık misali, kilolarca ağırlığı kaldırıyor..
İşte bu Şeytani olan vaad..
Oysa Rahmani olanı Çanakkale'de Seyyid Onbaşı ile gördük biz..
İman gücü ona o ağırlığı bir anda kaldırttı..
Demek ki imanı kuvvetlendirmeden, bazı vaadlerle içi boş şekilde mucizeler beklememek lazım..
Dediğim o ki bu insanlara şeytan fısıldıyor, ve onlar da bunu Rahmani zannedip, "iyi oluyoruz" zannedip hallerini daha da artırıyorlar.
Daha iyi anlaşılsın diye şu misali vereceğim:
Değil mi çok ibadet anında şeytan, devasa bir nur topu olarak göründü ve fısıldadı;
-Ey Abdulkâdir! Ben senin Rabbinim, haramları senin için helal kıldım.
O ise istifini hic bozmadan;
-Çekil ey la’netli! Bana o nur diye gösterdiğin şey, zulmetin ta kendisidir. O sûret ise dumandan başka bir şey değildir” dedi..
Şeytan: "Rabbin hikmeti sayesinde elde ettiğin ilimle benden kurtuldun. Menzillerdeki inceliklere aşina olman da sana yardım etti. Halbuki ben bu gibi hallerle yetmiş kadar ehl-i tarîki yoldan çıkardım." dedi.
Ben: "Bu Allah’ın bir lütfudur." dedim.
Bu olayı dinleyenlerden bazıları kendisine: Onun şeytan olduğunu nasıl anladın, diye sordular. Şöyle cevap verdi: “Sana haramları helal kıldım, demesinden.”
(Şa’ranî, et-Tabakâtü’l-Kübrâ s. 456)
İşte bu tip helâka sürüklenen insanlara haramlar süslü gösteriliyor.
Bu tıpkı domuz içerikli ilacı içip; "-Ama ben şifa buldum, iyileştim!..” diyenlerin hali ile; bilinç altlarıyla, iman genleriyle oynayıp; "-Ama biz süslü cennet rüyaları, gaybdan sesleri işitiyoruz!.." diyenlerin hali aynıdır.
Seni daha iyi anlıyoruz Ya RasulAllah..
"Ahir zamanda imanı elde tutmak, neden ateşten bir koru elde tutmaktan daha zor.." sürüne sürüne anlıyoruz..
.
Yağmur İbiç (Mirzayeva), dikGAZETE.com
Gulistan 5 yıl önce
Şeyda 5 yıl önce