İnsanlık tarihine bakıldığında farklı dönemlerde bizi hayrete düşüren farklı IQ seviyeleri olduğu görülmektedir.
4500 yıllık Mısır piramitlerindeki mühendislik harikası işlere de, 500 yıllık Mimar Sinan eserlerindeki akıl seviyesine de, akıl sır erdiremiyoruz.
Sadece birkaç yüzyıl geriye gittiğimizde ise, dinen uygun görülmediği için ömür boyu yıkanılmayan ve bunun sonucunda ortaya çıkan kötü kokuyu giderebilmek için parfüm üretilen, kralların ve soyluların bile bitlenmekten kurtulamadığı ve sırf moda ve soyluluk işareti diye takılan uzun beyaz perukların bile bitlendiği dönemleri, daha makul karşılıyoruz.
O çağda, doğunun aydınlığını görmezden gelip, batıdaki ortaçağ karanlığının tüm dünyada olduğunu sanmamızı, o dönemleri anlatan batı kaynaklı kitap, dizi ve filmler ile açıklayabiliriz.
Biz, kendi tarihimizi bile onların kaynaklarından ya da etkisinde kalmış kaynaklardan öğrenmek zorunda kalan bir milletiz.
Elbette ki, Kitap Çoğaltanlar yani “Müstensihler” işsiz kalmasın diye Matbaa konusunda 200 yıllık bir gecikmeye neden olan akıl seviyesi de bizim tarihimizden acı bir örnek.
11 Eylül olaylarının olduğu gün yapılan sokak röportajlarında bazı Amerikalılar çok ilginç ifadelerde bulunmuşlardı. Örneğin birisi, “Tanrı’nın neden müdahale etmediğini!..”, bir diğeri “Süpermen’in niye gelmediğini” ciddi ciddi soruyordu.
Bu seviyede bir aklın, Amerika’nın demokrasi götürdüğü ülkelerde, milyonlarca insanı katlederken de böyle sorular sorması beklenemezdi elbette.
Son yüzyılı süper kahramanlar çağına dönüştüren ve bu kültürü nerede ise tüm dünyaya pazarlayanlar, bir araştırmaya göre 155 adet süper kahraman üretmişler.
Listesi üç sayfa süren bu ‘kahramanlar’ arasında yakın zamanda yapılan bir çalışma ile en sevilen 10 adedi belirlenmiş.
Bununla da kalınmamış bu çok önemli araştırmada en sevilen 10 kötü adam da belirlenmiş.
Evet yanlış duymadınız “en sevilen ve en kötü, 10 adam”.
Bu arada, artık yerli ve yabancı tüm dizi ve filmlerde kötü karakterlerin daha çok tutulduğunu ve daha karizmatik bulunduğunu da ekleyelim.
İnsanın akıl seviyesinde çok ilginç gelişmelerin olduğu bir zamandayız. Çünkü süper kahramanlar yeterli gelmediği için ve sıradan normal bir insan olmanın da hiçbir cazibesi kalmadığı için devreye, insan kanı ile beslenen insanlar; Vampirler ve yaşayan ölü insanlar; Zombiler girdi.
Ardından yarı robot yarı insan sibernetik organizmalar olan Cybergleri ve uzayın derinliklerinde kurulmuş koloniler arasında savaşan, mutasyona uğramış yarı insan karakterleri de çok sevdik.
Unutmadan, seri katil bağımlılığından da söz edelim.
Psikopatlar ve seri katiller de çok karizmatik bulunuyor ve çok rağbet görüyor.
Günümüzden 500 yıl sonraki dünyanın ve insanların durumunu kara mizah yaparak anlatan “İDİOCRACY” isimli, daha çok büyüklere yönelik, ilginç ve gülme garantili bir film var.
Yukarıda bahsettiğim konularla ilgisi açısından tavsiye edebileceğim bu film, 2005 yılı yapımı ve konusu 2505 yılında geçiyor.
İsmini “aptalların egemen olduğu bir toplum modeli ve yönetim şekli” anlamında politik bir terim olan İdiokrasi’den alıyor. Fakat ülkemizde “Ahmaklar” adı ile gösterilmiş.
Kahramanımız, askeri bir kütüphanede çalışan vasat bir zekaya sahip ve kimsesiz biridir ve insanın bir yıl uyutulması deneyi için çok uygundur.
Deney başlar fakat projenin iptali ve sorumluların tutuklanması gibi talihsizlikler sonucu “unutulan” kahramanımız 500 yıl sonraki dünyada uyanır.
Her yerde çöp dağları oluşmuş, dünyamız, pislikten ve kokudan yaşanmaz hale gelen ve kanalizasyonu akıl edemeyen Ortaçağ Londra’sına dönmüştür.
Herkesin aklı fikri içki, fuhuş ve eğlencededir. İnsanların zeka seviyesi günümüzdeki insanı aptallaştıran uygulamaların daha da artması sonucu zamanla çok azalmıştır.
Hatta filmin başlangıç jeneriğinde “İnsanoğlu korkunç bir hızla aptallaşıyordu” ifadesi yer alıyor. O kadar ki, yarım akıllı olduğu için bu deneyde kullanılan kahramanımız, burada dünyanın en akıllı adamı olarak teşhis edilir ve Amerikan Başkanlığına kadar yükselir.
Bunun için yapılan IQ testindeki soru, kim milyoner olmak ister yarışmasındaki ilk soruları hatırlatıyor. Filmde insanlığın haz peşinde koşarak geldiği seviyeyi ortaya koyan ve acı acı gülümseten ayrıntılar var.
İnsanların Ekran karşısında bir ömür tüketmeleri, günümüz ile 500 yıl sonrasının ortak noktası olarak ve bu sonuçtaki en önemli sebep olarak işlenmiş.
Süper kahramanlar, vampirler, zombiler, Cybergler ve seri katillerin yanında, son yıllarda insan üzerindeki etkileri açısından bir numaraya yükselen sosyal medya ve yapay zekadaki gelişmelerin, insan aklının gelişimine nasıl katkı sağladığı da, üzerinde durulması gereken önemli bir konu.
Kanaatimizce, zeka gerektiren şeyin bilgisayar operatörlüğü ya da bilgisayar oyunu oynamak değil, o bilgisayarı ve oyunu üretmek, yazılımını yapmak olduğunu tam idrak edemedik.
Çocuğumuzun daha bir bebekken akıllı telefon kullanabilmesini, onun ne kadar zeki olduğuna yorduk.
Bu durum, muhataplarımızı daha da cesaretlendiriyor ve takdir etmek gerekir ki çok çalışıyorlar ve etki alanlarını genişletecek yeni buluşlara imza atıyorlar.
Son uygulamayı geçen hafta açıkladılar: METAVERSE
Kelime anlamı “Evren Ötesi” olan ve “Sanal Evren” anlamında kullanılan Metaverse, kullanıcıların internet üzerinde var olan dijital bir dünyaya bağlanmasını sağlıyor.
Milyarlarca dolarlık yatırımla gündeme gelen ve internetin bir üst aşaması olan Metaverse'de, insanların alışveriş yapabileceği, hizmetlere abone olabileceği, iş arkadaşlarıyla birlikte çalışabileceği, oyun oynayabileceği ve hatta çevresindeki görüntüyü kişisel zevklerine ve gereksinimlerine göre özelleştirebileceği 3D sanal bir ortam sunuluyor.
Konunun ayrıntılarını merak edenler, 2011 tarihli aynı adlı romandan, 2018 yılında dahi yönetmen Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan “BAŞLAT” - READY PLAYER ONE adlı filmi ailece izleyebilirler.
Anlaşılan birileri yine çok çalışmış, romanını yazması gereken yazmış, filme çekmesi gereken çekmiş, bilgisayar programını yapması gereken yapmış, bize de onlar ne derse yapmak kalmış.
Gerekirse evden çıkmayacağız, ekran karşısından kalkmayacağız, aşılarımızı olmayı da unutmayacağız!..
“Oyna!..” derlerse oynayacağız, “Uyu!..” derlerse uyuyacağız.
Kanaatimiz odur ki, bu hızla gidersek İDİOKRASİ’ye geçişimiz, değil 500 yıl, 5 yıl bile sürmeyecek gibi görünüyor.
“Kesin olarak böyle olacak!” diyemeyiz elbette; fakat, en az onlar kadar çalışkan olmamız gerektiğini, kesin olarak söyleyebiliriz.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
nagihan gül 3 yıl önce
Feridun 3 yıl önce
Selma Köroğlu 3 yıl önce
Mesut isen 3 yıl önce
Mümin Solak 3 yıl önce
İbrahim Sancar 3 yıl önce
Nurullah 3 yıl önce
Nuh 3 yıl önce
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Selda erkan 3 yıl önce
Nihat İnce 3 yıl önce
Recephan 3 yıl önce
Gülşah Akalın 3 yıl önce
Abdurrahman Keskin 3 yıl önce
Özgür Arabacı 3 yıl önce
Mehmet Zeki Aktaş 3 yıl önce
Fatih TUNCA 3 yıl önce
Cumhur Karasu 3 yıl önce
Burhan doğruyol 3 yıl önce
Adnan Aşağıçay 3 yıl önce
Nigar Özel 3 yıl önce
Ahmet Reşat SAKARYA 3 yıl önce
Süleyman kocapınar 3 yıl önce
Özlem KALAY 3 yıl önce
Timur 3 yıl önce